garip bir şehir…
garip bir gece…
menekşelerime su verdim
çocuksu bir tebessümle konuştum onlarla
sonra tıp…tıpp…tıppp…
yağmur atıştırmaya başladı
başımı uzattım pencereden dışarı
yağmur yüzüme ve cama çizikler atmaya başladı
gözlerim yorgun ,puslu ve kısık
uyku mahmurluğuyla kapanmak üzere gözlerim
ellerim tutmuyor artık
…
garip bir şehir
garip bir gece
kâbus gibi bir uyku…uyku denilirse…
kalp çarpıntıları içinde âniden sıçradım
kalkıp lâvaboya yürüdüm ter içinde…
gözüm takıldı pencereden dışarıya
dolunayın puslu ışığında “hoh”ladım aynalarımı
dirseğimle silip,canhıraş çığlıklarımı yakaladım kuyruklarından
alaycı baykuşların şahit olduğu gözyaşlarımı sakladım zulama
acılar çekerek döndüm tekrar yatağıma
kara gecenin karanlığının en koyu olduğu zamanında
gözlerime değmeden gözlerin karabasanların döşüme çöküşleriyle
feryatlarım çınladı yeniden odamda
aşkımın acısı sızlattı taa en derin mâhremlerimi
bedenimin arka sokaklarına uğursuzlar,
şakaklarıma kırlar düştü
yüreğimse,mavisini ,kırık bir hüzünle saklar
gülümsemekse,
önümüzdeki bahara…kim bilir..?