Ay ağaçların arsından Ahmet’e “korkma!” diyen kişinin üzerinde yansıyordu. Ellisinde gösteriyordu. Mütebessim bir yüz ifadesiyle Ahmet’e yaklaştı;
-Korkma çömez korkma! Ben senin yan komşunum. İlk gece komşular hoş geldin der geçmişimizi paylaşırız. Aynı zamanda ortama ısınmasına çalışırız.
-Peki benim korktuğumu nerden anladın?
-Nereden olacak, hala dünyalılığın üzerinde, mezarlığın ürkütücü sessizliğinde köpek havlamaları sonucu hemen taşın yanına çömeldin. Biz dünyada böyle yapardık. Burada onlardan, yaşayan hiçbir varlıktan korkmana gerek yok. Ancak…
- Evet ancak!
-Yapman gerekirken yapmadıklarından, yapmaman gerekirken yaptıklarından kork. Duygu, düşünce ve eylem olarak inanç karşıtı olarak yetiştirdiğin, kul hakkına tacizde bulunurken engellemediğin evlatlarından, bir de gasbettiğin kul haklarından kork.
-O niye ki?
-Çünkü çocuklarının yaptıkları her bir kötülükte, iyilikte seni bulur. Onları kötü yetiştirmişsen…
-Peki ben yetiştirmeye çalıştığım halde, onlar isyanı tercih etmişse…
-O zaman rahat olabilirsin. Sana düşen babalık sorumluluğunu yerine getirmektir. Onlar özgür iradeleriyle yaptıkları tercihlerden kendileri yargılanacak.
-Peki burada ne yapıyorsunuz, zaman nasıl geçiyor?
- Ne yapacağız demek istedin galiba? Hala ölümü içselleştiremedin be komşu!
-Ne yaparsın insan bir kere ölüyor. Sürekli tecrübe yapmıyoruz burada değimli yani?
-Bak hele bak latife de yapıyor. Burada dünyada yaptığımız eylemlere göre ebedi mekandaki yerimizi görüp, orada yaşıyormuşçasına zaman geçiriyoruz.
-Yani bir nevi, burası da ahiretin sanal alanı öyle mi?
-Bir nevi diyebiliriz. Zamanla ilgili sorunun cevabını da yaşarken göreceksin. Burada zaman yok. asırlar saniye kadar hızlı geçer.
-Nasıl yani?
-Dünya hayatını daha unutmadın değil mi?
-Hayır unutmadım. Eşim ve çocuklarım gözlerimde tütüyor.
-Bırak şimdi bir ay sonra onların seni ne kadar özleyip özlemediğini daha iyi görürsün. Sana şunu diyecektim; uykudaki beş saatle, uyanıkken ki beş saat aynı hızda mı geçiyordu?
-İkisi de beş saat ama uykudaki çok hızlı, sanki hiç uyumamış gibi geliyor.
-İşte uykuda beden geçici ölümü yaşadığı için seni o anlarda bir çeşit ruhsal hayat kuşatıyordu. Ruh bedenden özgürleşince zaman dışı oluyordu. Bundan dolayı da biz eski dünyalılar için aynı saat dilimi olmasına rağmen uykudaki zaman daha hızlı geçiyormuş gibi geliyordu.
-Yani…
-Yanisi biz kıyamet kopuncaya kadar bir nevi bedensiz uzun bir uykudayız.
-Ölüm uzun bir uyku mu?
Söyleyebiliriz ama kabusları da sevinçleri de gerçeğinden farksız gibi bir yaşam döngüsü.
-Peki sen kaç yıllık ölüsün.
-Ben elli yıllık yeni hayatlıyım.
-O zaman sen bebekken öldün. Çünkü ancak ellisinde gösteriyorsun.
-Yok çömez yok. ruh yaşlanmaz. Öldüğümüz gibi kalırız. Ben elli yıldır kabir cennetini yaşıyorum.
-Kabir cenneti mi?
-Evet, hep insanları ölümle ve sonrasıyla korkuturlar. Allah’ın iyi kulları için mezar kıyamete kadar cennet bahçelerinden bir bahçe gibidir. En güzeli de Allah’ın rahmet nefesini hissettiğimiz anlardır.
-Bak ne güzel, ölümü sevmeye başlıyorum. Ama aklım yine de karıştı. Şimdi ben kırk beş yaşındayım. Kıyamete kadar böylemi kalacağım.
-Yavaş yavaş alışacaksın. Diğer arkadaşlarla tanışmadan önce şu taziye evini bir ziyaret edelim mi ne dersin?
-Allah! Derim.
-Dur yine dünyalılığın tuttu. Ver elini.
-Niye?
-Artık beden yok yer çekimi değerini kaybetti. Uçuyoruz.


( Kabirde İlk Gece 3 başlıklı yazı SeyitAhmetUzun tarafından 6/8/2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu