Sevgisi hudutsuzdur, kıymeti tarifsiz. Her sözü güzeldir, her sözü hoş. Dost ki cana yakındır, candan ziyade. Onda sefa aranmaz, sözümüz yok cefasına. Güvendiğimiz daldır o, ısındığımız yürek… Sırtımızı rahatlıkla döneriz ona. Bu yüzdendir yüz çevirmeyişimiz ondan.

 
 Emanetimize ihanet etmeyenimiz kim? Kim sever bizi; kim sevilir tarafımızdan, aramızda bir kan bağı bile olmadan? Kimi buluruz yanımızda, yıldızsız gecelerimizde? En kuytu sırlarımızı kime dökeriz kalbimiz ağrımadan? Kiminle birlikte ararız kaybettiklerimizi? Kimde buluruz ahde vefayı?  Karanlık ve karmaşık yollarda kalsak kimden yol sorarız?  Dost olmasa…
 
Gülünce kalbimiz yükünü atar, hafifleşir; cıvıl cıvıl bir kuş, rengârenk bir kelebek olur, kanat açar dört köşesine âlemin… Sevilenden ayrılınca gülmek haram imiş her cana... Şems’in yokluğunda Mecnun’a dönen Mevlana’ya bakınız. Ayrılık onun yüreğini kordan parmaklarıyla yakmadı mı? Emsalsiz mesnevisini, bu ateşin ışığıyla yazmadı mı? Dostsuz dünya malı nemize gerek!
 
Nazım Hikmet cezaevinden şöyle sesleniyor bir dostuna: “Bilirsin sevdiklerimin yanında şımarırım.” Birçoğumuz ona benzeriz. Yaranın yanında pek şen şakrak oluruz, ağyarla muhabbetimiz de kahkahamız da mevcut değildir.
 
Akrep mizaçlı kıskanmalarımız var, her biri sevgidendir. Sitem etsek bile dostumuza, sevgimiz kadar derinden gelir sitemimiz. Yad ellere yaklaşması yakar içimizi onun. İsteriz ki en çok bize dönük olsun ilgisi, sevgisi ve mesaisi.  Maddi özellik gösteren hiçbir şeyi kıskanmaya tenezzül etmez aşka âşık bir gönül. Fakat sevileni kıskanmaya gelip dayanınca yolu, bir garip olur; söylenen hiçbir söz kâr etmez ona nedense. İhtimal dâhilindeki herkesten, her şeyden kıskanır sevdiğini. “Azı karar, çoğu zarar” demez üstelik.
 
Dostun attığı gülden yaralanmak da var. Sivas’ın ortasında bir meydan kuruldu. Halka –elbette ki cebir ve zulümle- Pir Sultan Abdal’ı taşlaması emredildi. Halk istemeye istemeye de olsa hem Hak hem de halk âşığı olan koca Pir Sultan’ı taşladı. Pir Sultan bu taşlardan zerre miktarınca rahatsız olmadı. Biliyordu ki kalpler değil, biçare eller atıyordu taşları ona. Bir dostu taş atmaya kıyamadı, gül attı ozanın üstüne taş yerine. O gül yaraladı Pir Sultan Abdal’ı. İşte bu hâl üzere, sevdiğimiz kişilerin gülden nazik de olsa bir sözü, incitir gönül sarayımızı.
 
Bizimle gülmese de olur, bizim için ağlayandır dost. Düştüğümüzde elimizden tutan, hatamız olduğunda çarçabuk affedendir… Derdimizle hemdert olur o, neşemizle avunur. Akgün, kara gün demez hep yanımızdadır. Ne hasede ne kibre, ne bencilliğe ne sömürüye, ne aşağılamaya ne aşağılanmaya yer vardır onunla aramızda. Benzemesek de birbirimize hem maddede hem de mânâda, uzun uzun konuşmadan birbirimizi anlarız.
 
Sevdası sevdamıza, sohbeti sohbetimize, kalbi kalbimize denk dosttan kıymetli hazine zor bulunur dünya gurbetimizde. “Hayata beraber başladığımız dostlarla da yollar ayrıldı bir bir.” diyorsa da Cahit Sıtkı, biz dua hükmünde bir temennide bulunalım: “Mevla karşımıza dostun iyisini, doğrusunu ve güzelini çıkarsın; iki cihanda ayrı düşürmesin bizi ondan…”
 
“Dost seçerken nelere dikkat etmek gerek?” diye kafa yorar kimileri. Ya mübarek, pazardan kumaş mı almaktayız? Sözün doğrusu şu: Dost seçilmez, aranmaz. Nimet kabilinden bizlere bahşedilir ancak. Hâlden bilmez, sözden anlamaz, hatır gönül dinlemez insanlar yok değil aramızda. Onlarla bırakın dost olmaya yan yana durmaya tahammül göstermemeliyiz. Anadolu ozanlarının bu konudaki sözlerini yabana atmamak gerek. Ozanlarımız kötülerle konup göçücü olmamamızı salık verirler, onların bizleri her mecliste zor duruma düşürecekleri gerçeğini hatırlatırlar.
 
Bu dünyadan göçünce biliyorum; hatamdan, cürmümden sual edileceğim. Heybemdeki birikmiş kusurlarım dökülünce önüme, başıboş yaşadığım günler için “Ah!” edeceğim. Fakat eğer sorulursa bana, “Dünyanın en çok nesini sevdin?” diye. Tereddütsüz cevap vereceğim: “Yaranla sohbeti çok sevdim.” diyeceğim. “İlle de şikâyetim ağyar elinden…”
 
Ne kadar sıradan fanileriz biz; kendimize kendimiz gibi fanilerden dost edinir, onlardan sadakat bekleriz. Hayal kırıklığına uğrarız çoğu kez bu yüzden. “Dost dost diye nicesine sarıldım/ Benim sadık yârim kara topraktır/ Beyhude dolandım, boşa yoruldum/ Benim sadık yârim kara topraktır.” diye feryat eden Âşık Veysel’e dönsek bile zaman zaman, çoğu kez işimiz kul iledir. Oysa aklı erenler, İlahi Hakikat’e vakıf olanlar bilirler ki ezeli ve ebedi tek dost vardır O da Allah’tır. En doğrusu O’nu dost bilip O’nun ipine sarılmaktır. Gerisi yalan düzen…

 

( Dostum Dostum başlıklı yazı HaticeEğilmez tarafından 5/15/2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.