Hz. Âdem’e secde eden melekler

Soracak hakkını iblisten

Firdevs’te bir gün alacak yine kolunun altına,

Kaburgasından doğan Havva’yı

Kabile soracak nasılsa toprağı kırmızıya bulayan Habil, hesabını

Alacak verecek ne varsa ödenecek tek celsede

Yüreğine düşen bütün yalanlar

O gün gömülecek tarihe…

 


Hz. Sit soracak hakkını Kabilin azgınlaşan torunlarından,

Uymadıkları emrin

Matematiğe bölüp, kimyada çözümleyecek,

Simya ile takacak boynuna yalanlarını beşi bir yerde

Haber verecek Hz. Muhammed (s.a.v)’in geleceğini

Nurunu taşıyacak ömrü boyunca

Ve soracak sana nurundan uzak tuttuğun gözlerin hesabını.

 


Hz. Nuh soracak hakkını yetmiş iki dilde,

Çağırdığı insanlara gelmedikleri hak dini

Yazdığı kalemin ve diktiği iğnenin hakkını isteyecek

Yazarlardan, terzilerden…

Senin yalanlarınla örttüğün,

Koca dünyanın bulutlarına emir verecek kaldıracak üstümüzden

Ağaç yapraklarına astığım bilmemişliklerimi sayacak.

Ve sunacak mahşerde önümüze inanmadıklarımızı…

 


Hz. Nuh’un gemisinde taşıdığı son insan ırkı olacağız

Bir sabah ya Cudi eteklerinde belki Ağrı Dağında açacağız gözlerimizi

Dağların heybetiyle saracağım ıslak yüreğini

Biraz nemlenmiş olacak bulutlar

Hüzünlü gözyaşı gibi sızacak dağ eteklerinde,

Aşkın kokularına tenin

Soyumuz saracak dünyayı rahmi Anadolu’dan…

 


Hz. Hud yerle bir olmuş dünyanın ilk nesillerine seslenecek

“Allah’a itaat edin sizin ondan başka ilahınız yok”

Ad kavmi gibi sırtımızı döneceğiz

Kendimize bir dünya çizip inanacağız

Önce aşk doğuracağız iç cebimizden

Sonra birkaç dünya daha kuracağız putlarımızdan

Lanetlenmiş Ad yaşayacak omuzlarımızda

 


Hz. Salih Semut kavmini kurtaramadı sapkınlıktan

Kurtaramadık sapmış bedenlerimizi birbirinden

Allah kısır analar verdi Semud’un lanetinden

Doğuramadık Salih bebekler

Meyvesiz ağaçlar

Sütsüz memeler, kıtlık geceler.

İnanmamış kırmızı suratlar, siyaha bürünen

Ve Sayha verdi onlara

Kuru ot bedenler…

 


Soracak “kısa çöp uzundan”

Girdiği şehirleri alt üst eden İskender görecek

Ona benzetilmenin derin azabını

Ve aklıselim olacak inanmamışlar

Adı Allah’ın salih kulları arasında geçenlerden olmayacağız

İnanmışlar zümresinde bulunmayacak ruhlarımız

Bilmeyeceğiz asla teslimiyetin gerçek halini

 


Hz. İbrahim’in atıldığı ateş, gül bahçesi açacak yüreğimde

Odunlarından kutsal balıklar doğacak şehirlerimde

Dilimde dua hep seni söyleyecek

Sensizliğin adını Babil koyacağım

Parçalanmış putlar bulacaksın yüreğimin dehlizlerinde

Nemrut doğacak alabildiğine kararmış yüreğimde

Atıldığım ateşte bir kül olacaksın

 


Hz. İsmail; Allahın kurbanı, annesinin gözbebeği

Zemzem suyunun temizlediği evlat

Hz. İbrahim’in bebeği, karısından ilk ayrılan erkeklerden

Kadının şükürsüzlüğüne uzanan yolun ilk dönemeci

Git kadın ailenin yanına git inançlarım bunu emretmekte.

Seni benden eden dinin içinde, tüm benliğim gezinmekte.

 


Hz. Musa asasını çarpacak üç kere yere

Fışkıracak içimde çağlayan denizler

Bir firavun secdeye varacak

Gözyaşlarımı ikiye bölmüş Peygamber arkasından

Boğacak bir damla akıttığım yaş ordusunu Firavunun

Tüm inanmamışlar mezarlığında ibret olacaksın iki büklüm

Geçtiğin yer Kızıldeniz kalacak

Ortasından ikiye ayrılmış bir adam bulacaksın.

 


Hz. Yusuf düşecek kuyularıma nur yüzüyle

Hesabını soracak dünyada kardeşlerine

Bir Züleyha ısıtacak zemherimi

Ellerini parçalayan kadınlar

Günahın göbeğinde seni tanıyacaklar

Ve sen düşeceksin karanlık kuyularıma

Rüyalarında hep bana çıkıp,

Yusuf’ta yorumlatacaksın bensizliği.

Adın anılmayacak küçük dünyamda…

 


Hz. Eyyub yüreğinde çıkan yaraları saracak

Dilinde ki yalanlarıysa sarmak nasip olmayacak kimseye

Güvendiğin dünya yıkılınca başına

İçine bir vuslat düşecek

Hak aşkına teslim ederken ruhumu

Ardımda bensizliğe sabreden bir kadın bırakacağım

Ve sen gözlerinde bir suret

Bekleyeceksin.

 

 


Hz. İsa’nın kanlı bilekleri soracak hesabını

Soracak kan çanağı gözlerim çarmığa gerilmiş bedenimi

Ve çanak tutacak münafık bir havari ömrüme

Ölüme susamış bedenim parmak uçlarımdan çıkacak

Sıcak gözlerle bakacak Azrail,

Gözlerimi dikeceğim alev topu gözlerine.

 


Ve kâinat düşecek yetim haneme;

Hz. Muhammed (s.a.v)

Öksüz ellerime bir gül dokunacak

Yıldızlar semadan düşerken Mekke’ye

Kisra Sarayı yerinden oynayacak

Ve içimde bütün aşklar son bulacak

Bir tek aşk seninki Efendim.

O nur saçan ellerinden tutup

O gül kokan tenine yüzüm sürseydim

O Peygamber mühründen bende öpseydim.

Efendim Âdem’in sınavı gibi

Havva’dır nefsimde dolaşan hata

Hira’da sıkarken Seni Cebrail

“İnsana bilmediğini öğreten Rabbin adıyla”

“Oku” Efendim.

Korkuyla dönerken garip hanene

Bastığın toprakta bir iz dursaydım

Ve Sen üşürken üstüne atılan yorgan olsaydım

Sımsıkı sarsaydım, ayaklarından öpe, koklaya

Ağaçlar bile önünde eğilirken

Ay o mübarek işaretinle ikiye bölünürken

Taşlar, dağlar koşarak Sana gelirken

Ben de bir toz yığınında Sana varsaydım.

Soracak Bilal-i Habeş hesabını

Ümeyye bin Haleften

Ve aslan Hamza düşecek Uhud’da,

Şehitlerin babası

Soracak Hamza hesabını Hind’den

Soracak Vahşi içindeki cehennem ateşinden

Sen çıkarken miraçta hak huzuruna

Sidret-ül Müntehada titrerken tüm alem

Titrerim bende günahlarımdan

Şefaatinden bana da bir parça versen

Ersem bende hak huzuruna

Ebubekir gibi Sıddık dostların vardı

Yatağında uzanan Ali olsaydım

Efendim Zeyd bin Harise kadar yakınında

Ama evlatlığın değil,

Bir ömür kölen kalsaydım

Hicretinde bende çıkrığını taşıyıp

Feracenden tutunan kul gibi

Medine’de gözlerimi bağlayıp bekleseydim yolunu

Tek rekât ardında namaz kılmak için verirdim son nefesimi.

Mekke’de ayaklarının dibini öperken putlar

Parçalasaydım dünyalıklarımı

Veda haccında süzülürken gözünden yaşlar

Hıçkırıkla boğulurken görseydiler beni

Sen Azrail’i beklerken yatağında

Altmış üç yaşında

Ben en genç ömrümü verseydim uğruna

“Ümmeti ümmeti” diye ağlarken Sen

Efendim diye sabahlasam bende

Seccademde gözyaşların

Ve boyumdan büyük günahımla!

 

Benim;

“Günahımdan büyük Rabbim var Efendim”.

Şefaatini umduğum Peygamberim.

( Visal başlıklı yazı Mehmet Avcı tarafından 7.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.