/Kızımın tırtıl parmaklarında kelebeğe durmalı an
yatağını yitirip, sızıp yüreğimden gittiğin zaman/
Dede yadigarı buhurdanlık
mistik kokular,
kapalı kapı pencere
kulağımda bir müzik uğultusu
hüzün kuyusu sanki
dışarda nefesimi kesen soğuk
içime sensiz mevsim serpiştirip
şiir yudumluyorum ağız dolusu
okuduğum birkaç satırda
köhne sevdalar
yitik umutlar
kaybolmuş sevi
şiirin ana temasıydık
bir yola çıktık seninle keşkelere sığınıp
çizgileri iyice hissedilen güleç yüzümüz
ölümü bekleyen yatak
kapıyı kollayan azrail
üzerimizde birbirimizin günahı
biri çıkıp gidecek içimizden
önce sen
sonra azrail
ve ben
Korkunca dikilen tüylerimden, ödüm kopuyor
Kitapların kalbi rurtubetlenmiş
Kökünden ayrı düşünce tomruk
Unutunca en güzel sözü şair
Nem kokusu İstanbulu vurmuş
boş kalmayan otel odalarına dönmüş gönüller
içime hapsolmuş iç çekişim
etekleri tutuşmuş haylaz çocukluğum
sürüyorum namluya tüm yalnızlıkları
şakağından vuruyorum unuttuklarımı.
Gözlerim;
kıtlık habercisi
fesleğenleri sulayan
tabutumda taşıyorum
gidenlerin ardından
kapanmayan gözleri ,
sözlerimin bozkırında
kuşların göç mevsimi
yıllarıdır
sevginin her renginde giydiriyorum seni
bu yüzden
ne zaman aynaya baksam
çırılçıplak “bir” ben görüyorum
elinin tetik mesafesinde bükük boynum
yüreğimde dilinin değdiği yaralar var
kapanmayan!
satır aralarında kurduğum musalla taşı bundan
aşkın selası verilen;
tüm camilerde
/Derdi saçlarından uzun sevgilim!
bir buzul olsada gözlerin
üzerimde yorgan, ateş saçların /
06.02.2012 - Bursa