Adını Dilara koydum.

İçimdeki ses git ara dedi.

Gittim, aradım, buldum.

Ve ben bir olana inandım.

 

Gönül alan, gönül kapan, gönül okşayan, gönlü dinlendiren manasına gelir Dilara.

Farsçadır ve insanın içini okşayan bir sihri vardır.

İçinize ferahlık katan, renk katan, güzellik katan bir tılsımı vardır.

Yaklaşın biraz, eğilin korkmayın şöyle, DİLARA ismine iyice bakın.

Biri kulağınıza fısıldıyormuş gibi hissedin. Derinlerden kısık bir sesin kulağınızdan gönlünüze aktığını ve sizi kendisine bağladığını hissedeceksiniz.

            Dilara…

 

            Dil gönül demektir. Ve bu sözcükle başlayan nice isim vardır edebiyatımızda. Dilber, Dilşah, Dilay, Dilruba, Dilşat… Osmanlılar hep gönül üzerine düşündükleri ve gönül insanı oldukları için dil “gönül” sözcüğünü çok fazla kullanmışlardır.

            Dilara, gönül okşayan…

 

            Adını Dilara koydum hayalimdeki kadının.

            İlk hayalimde gönlümü okşadığı için.

Gönlüme ılık mı ılık hisler yaydığı için.

            Gecenin tam ortasında bir peri suretiyle ve bir huri siretiyle kalbime doğan ve gecemi şad eden bu hayal aklımı başımdan aldı. Ah gönül diyeceğim geliyor. Ah Dilara, gönlümü süsleyen, gönlüme değer katan, gönlüme taht kuran sevgili!

            Ah Dilara, aklımı başımdan alan, kalbimi yerinden söken, izanımı yerle bir eden, realitemi kökünden sarsan hayalinle sen neymişsin? Reva mı onca eziyetin yokluğun bir dert varlığın iki dert! Akla gelmiyorsun mantığa sığmıyorsun. Var mısın yok musun acaba?

            Ama içimde bir habis ur gibi duruyorsun biliyorum.

            Kaşındıkça kanayan bir yara gibi etimdesin hissediyorum.

            Çatırdadıkça kırılan kemiklerim gibi gerçeksin, anlıyorum.

            Ah Dilara! 

 

            Hayaline bütün dünyaları feda eden ben gerçeğine ne feda eyler merak ediyorum!

            Yok halinde uğruna şiirler dizip yazılar yazmak çokken, var halinde neler yazıp anlatacak bu yürek!

            Kalbime doğan his, karanlığıma inen nur, aklıma düşen fikir, gönlüme düşen ateş, gözlerimin feri, alnımın teri, başımın süruru ey Dilara!

            Karanlıkları aydınlık eyleyen prenses!

            Zorlukları kolaylık eyleyen güzel!

            Hakikati kalbe eken dilber!

            Seni seviyorum, seni hakikatmişsin gibi seviyorum.

            Dilara, dilimdeki tek şarkı… Dua gibi!

            Aklımdaki tek ülkü… Rüya gibi!

            Düşümdeki tek gerçek… Kavuşur gibi!

 

            Dilara, gönlümün en güzel bestesi, dilimin en güzel melodisi, kalbimin ritmi, tenimin ahengi, gözümün bebeği…

            Dilara, ismi güzel, kendi güzel; varı güzel, yoğu güzel!

            Bir acayip hal başımdaki, bir tanımsız sevda içine düştüğüm!

            İzahı yok zahmeti çok, mantığı yok hissiyatı zirve olan bir aşk!

           

Dilara, gündoğumum benim, karanlığın içindeki tek umudum, çırpınmışlığım uluorta, feryat figan nalân oluşum, yorulmuşluğum aşk davasında, kucağında uyumuşluğum sonsuzluğa, ağzımdaki tatlı his, kulağımdaki hoş ses, düşümdeki gerçek!

            Bir gece ansızın böldü uykumu: “Uyan ey âşık!” dedi. “Vakit uyuma vakti değil muhabbet vaktidir, beşeri olandan ilahi olana dua vaktidir. El açma vaktidir, iki dünya saadetini arzulama vaktidir.

            Aşka duçar olmak istersen bu uykuda neyin nesi? Hakkın kapısında kul köle olmak istiyorsun bu rüyada neyin nesi? Ten kafesi ruha dar gelmekte, can kafesi aşka yetmemektedir.

            Karanlıkları al yanına, büyüt aşkını onlarca… Bütün dünya yanındadır eğer inanırsan, eğer inanamazsan bütün dünya terkindedir. Aşka düşmüşsen eğer aşkın hakkını vereceksin. Öyle kuru dava gütmeyeceksin, yanacaksın nar nar, kırılacaksın çatır çatır, döküleceksin can can, akacaksın kan kan. Yiteceksin ve bulacaksın beni o vakit. Sözlerim küpedir kulağına, can kulağına hem de. İyi kazı hafızana, kalbine iyi nakşet bu sözlerimi!”

            Kaybolur Dilara karanlığın içinde. Kan ter içinde kalırım öylece…

İri iri ter damlaları dökülür başımdan aşağı…

Gözyaşlarımla abdest alırım ve karanlığın en dibinde hakkın gönül dergâhında niyaz ederim doyasıya.

Ah Dilara, bulanlar aramıştı sözünü ayan eden peri…

Aşkın ne demek olduğunu beyan eden peri…

Bekle ulaşılmaz olana vasıl olmaya geliyorum.

Sende yok olmaya geliyorum.

            Sende yol olmaya geliyorum aşka!

           

            Adını Dilara koydum.

Var kadar yoktu, yok kadar vardı.

Dili arardı hep ismimi geceleri, anardı kalbiyle beni.

Yokluğun dünyasına çekerdi beni, sebepsiz düşüncelere salardı.

Ve adını sorardı hep, “Nedir adım?” diye.

“Dilara” derdim pek yiğitçe…

Gülerdi sonsuzluğun aksinde, ağlardı varlığın dipsizliğinde.

Dilara’ydı adı.

 

Adını Dilara koydum.

İçimdeki ses git ara dedi.

Gittim, aradım, buldum.

Ve ben bir olana inandım.

 

 

( Dilara başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 10.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu