Kaptan ayrılmıştı Nalân’dan, hali hep nale ve efgandı. Ayrılmıştı hiç yoktan. Zaten aşk işi ona göre eften püften bir şeydi. Er geç kokusu çıkardı aşikâre. Önünde sonunda aşkın ipi çıkardı pazara. Çamaşırlar dökülürdü birden kirli mi kirli hem de.Yahut cesetleri konardı mezara. Böyleydi günümüz aşkları. Yok yereydi fedakarlıkları.

 

İlgisi eksik, sevgisi yazık, ömrü bitik bir aşkın müdavimi olmuştu Kaptan. Seviyordu itirazı olan var mıydı yok muydu bilmiyordu! Muhatabı seviyor muydu sevmiyor muydu onu da tam bilmiyordu! Aşk içindeydi, aşka bulaşmıştı, aşkla yaşıyordu. Lakin aşkı bundan ne kadar haberdardı emin değildi.

 

Adı Kaptan’dı. Aşkı Nalân’dı. Sonu figandı. Ayda yılda bir görüşürlerdi. Çocuk kıza âşıktı lakin kız çocuğa âşık değildi. Bütün mesele bundan ibaretti.

 

Aşkın ihatası bu kadardı. Sınırları belli, kanunları yazılı, çizgileri olan bir aşktı. Yasak bir aşktı, suçlu bir aşktı, güdük bir aşktı, bodur bir aşktı, cüce bir aşktı. Kaptan bu yüzden filizlendirememişti aşkını. Seviyordu, harbiydi, delikanlıydı, raconu vardı kendisine göre. Nalân ya onundu ya kara toprağın. Ortası yoktu.

 

Cahildi ama saflığına seviyordu. Körü körüne bağlıydı Nalân’a. Başkası yoktu. Âlem Nalân’dan ibaretti. Âlem Nalân’dı. 24 saat inliyordu bu yüzden. Nalân’ın çok da umurundaydı.
 

İnsan topraktan yaratılmıştı, üzerine biraz sevgi katılmıştı, aşkla yoğrulmuştu. Severse gül bitirirdi ruhunda, öfkeye dönerse gözü, çirkefe bulaşırsa özü,  çamura dönerdi yüzü. İnsan bu; gül de olabilirdi çamur da… Gül de bitebilirdi onda dikende. Kaptan bunu çok iyi biliyordu.

Yüreğini cennete çevirememişti Kaptan Nalân’ın. Kalbini fethedememişti, aklını başından alamamıştı. Bazı bazı çekmişti yârin nazını. Âlem vermişti hepten gazı. Kaptan yemişti en büyük kazığı. Kız anlamıyordu halden, çakmıyordu vaziyetten.

Nalân ise hep huzursuz, hep tedirgin, hep gözü dışarıda, hep eli oynaştaydı. Kaptan ona göre kalabalıklardan bir kalabalıktı. Adamlardan bir adamdı. Kalbi çarpmıyordu onu gördüğünde hızlı hızlı. Rengi atmıyordu. Kekelemiyordu sözcükleri ağzında. Eli ayağı birbirine dolanmıyordu. Yoktu içinde bir şey, öylesine evet demişti bu aşka. Yemişti aşkını aslında. Üç beş kuruşluktu Kaptan ve aşkı onun gözünde. Uzun uzadıya sürmeyecekti bu aşk, anladı bunu Nalân ve “Seni terk ediyorum Kaptan.” diye yazdı bir sabah cepten. Kaptan mesajı okuyunca gidecekti kalpten. Yıkıldı hepten.

Kızdı da kızdı Kaptan ama nafile! Elindeki telefona hızlı hızlı şunları yazdı:

“Sana şikâyetim var sevgili, seni sana şikâyet ediyorum. Halden anlamaz, taş kalpli, zalim sevgili!

Pis sevgili, kötü sevgili, öcü sevgili, böcü sevgili!

Bakılır bakmaz, sevilir sevmez, aranır aranmaz sevgili!

Sen aşktan ne anlarsın!

Aşkı mal gibi gören sevgili!

Aşka mal-zeme olan sevgili!

Sen sevmekten ne anlarsın anlayışı kıt sevgili!

Sevilmekten ne anlarsın sevmesi yok sevgili!” Kaptan büyük bir öfke ve kızgınlıkla yazmaya devam ediyordu habire. Mesaj üstüne mesaj çekiyordu, laf üstüne laf söylüyordu, gaf üstüne gaf yapıyordu sevgili üzerine.

“Acayip sevgili, tuhaf sevgili, ilginç sevgili, tip sevgili… Kanıksadım artık vefasızlığını, özümsedim artık aldırmazlığını, bildim artık takmazlığını, çaktım artık vurdumduymazlığını. Ama ayrılıkta neyin nesi?

Git işine artık, tanıdım seni.

Bak işine sen, bildim seni.

Sevmek yük değildir sevene. Bir büyük beden sevmişim seni, kısa olan senin aşkın, senin bakışın! Seni Allah’a havale ediyorum. Kapına asıyorum ayrılık ihbarnamesini. Kalbimin tapusunu ver bana! Kalp sahibim değilsin bir daha.”

Aşkın saf çocuğu Kaptan, üzülüyorum bugün sana. İçindeki kar suyu aşkı anlamayana yazıklar olsun diyorum. Tarafını tutuyorum bu hikâyede.

Üzülme Kaptan, kaybeden sen değilsin asla!

Haybeden bir aşkın fanatiği olmaktansa, o aşk hiç olmasın daha iyi.

O aşk, o kalbe hiç uğramasın daha iyi.

Kaptan çok söyledi, derdi vardı.

Çok ağladı, bulutları yüklüydü.

Aklı fikri Nalân’dı. Ömrü hep ziyandı, hali hep giryandı. Nalân ise ne şiş yansın ne kebap frekansındaydı. Ah Nalân!

Kaptan bir garip adam, sever Nalân’ı aklınca bir ömür boyu. Kalbince tapar dolu dolu.

Terk edilir bir sonbahar günü.

Ardından bakar gidenin, ağıt yakar, hüzünlenir, yaşlanır birden.

Nalân ise bir tuhaf kız; alaya alır Kaptan’ı, dalgasını geçer, havasını atar.

Kapısını çarpar ve gider, aldırmadan, acımadan, bakmadan.

Kaptan bir aşktan arta kalandı, arda kalandı, sona kalandı, donakalandı, aşka yakalanandı.

Nalân başka hülyaların limanıydı. Başka adamların ağlayanı. Kaptan Nalân’a yanıktı Nalân Kaptan’a donuktu.

Bu hikâyeyi yazan bu aşka şaşakalandı.

“Yemişim aşkını!”diye yanıt geldi Nalân’dan. Kaptan yemişti aşkın şamarını, olmuştu şaşkını. Ah Nalân, can evinden vurdun Kaptan’ı. Aşk özünden vurdun.

Kaptan yıkıktır şimdi.

Nalân kaçıktır.

Son kez yazdı Kaptan gözü yaşlı, bağrı yanık, sesi kavruk, içi bozuk, rengi soluk, eli titrek bir şekilde: “Yazıktır.”diye…

Yanıt gelmedi.

 

           

( Kaptan’ın Aşkı başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 19.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.