Kadın terk etti adamı bir gece ansızın.

Adam kadını “tek” etmedi.

Kadın haklıydı yüzde yüz haklıydı.

Gökteki yıldız gibi haklıydı

Yerdeki su gibi haklıydı.

Kalpteki dua gibi haklıydı.

Dildeki zikir gibi haklıydı.

Gözdeki ışık gibi haklıydı.

Adam hakkının hakkını teslim etmek üzere kalp üzre bu mektubu yazdı. Bu o adamın âcizane ve naçizane hislerinin beyanı niteliğindedir. Ola ki bir kalbe isabet ede, bir yol aça, bir divana el pençe dura! Bir yeşil gözlüye ram ola! O da bunu kabul ede! Affede….

“Herkes acısını yazar ben affımı yazıyorum.

Bin bir cefanın içinde sefamı arıyorum.

Bir mektup yazdım bilinmeyene,

Kanatmaya yüreği, yarayı deşmeye,

Kabuğu soymaya…

Hüznü sarmaya, gözyaşını silmeye…

Feryadı figanı dindirmeye

Azı çok yapmaya

Çoğu az yapmaya…

Ateşi küllendirmeye

Rüzgârı estirmeye…

Ve aklım kalbime kalbim aklıma hükmederken

Sınırlar beni zorlarken

İmkânsızlıklar beni üzerken

Bir el arıyorum tutacak, bir yürek arıyorum tutunacak.” Böyle başladı mektubuna Kaptan! Şiirsel bir metnin hitap ettiği şiirsel bir güzellik ona bunları yazdırtıyordu.

Bu bir affın anlatısıdır.

Kaçak bir hissin terennümüdür.

Aziz Nesin’in Tülsü’sü var.

Atilla İlhan’ın Pia’sı.

Nazım’ın Piraye’si…

Benim de Esu’m olsun istedim.

—Affet beni Esu! dedi Kaptan.

—Afetin tekiyim affet beni lütfen.

Olsam da olmasam da affet, olsan da olmasan da affet.

Kızacaksın yine ama olmasan da lafında da “ol” var. Anla halimi. Tersten yükleniyorum manaya.

“Ol”masını istediğim başka hiçbir şey yoktu bugüne kadar böylesine derinden arzuladığım. Dünüm bugüne ait değil. Bugünüm yarına ait olacak mı? Bilmiyorum işte!

Bir bakışın bin manaya isabet ettiğini biliyorum. Bir içten sözün bin manaya değdiğini biliyorum. Bir kalp kırışın milyon cam kırışından daha beter olduğunu biliyorum. Bir kabahatin özürden daha beter yıkımları olduğunu biliyorum. Özrüm kabahatimden büyük biliyorum.

Affet beni Esu!

Sana şiirler yazmak istiyorum durmadan. Güzel sözlerden taçlar yapıp saçlarına takmak istiyorum. Kalbe giden damarlar bulup sözlerimle oraya girip misafirin olmak istiyorum. Aklına takılmak istiyorum sebepsiz yere, yok yere kaybolmak değil hak yere yok olmak istiyorum sende.

Bir gün gidersen halim nice olur. Bu onun anlatısıdır kavlimce. Böyle başlıyor takıldığımız düğüm. Ve ahirde gördüğüm kördüğüm oluyor.

Bir gün gittin.

Ne gittin; yaktın yıktın gittin. Haklı gittin, yerden göğe kadar hem de! Haksız gitseydin ölürdüm oysa!

Kabul et lütfen. Ve her bir satırı içine işleye işleye oku, yüreğini vere vere oku.

Affetmenin evvelinde varlığınla şad olduğumu yokluğunla naşad olduğumu bilmeni istiyorum ilk. Varsan harikadır o zaman dilimi benim için. Nasıl da çabuk geçer, nasıl da güzel geçer bilirim. Ya yoksan işte cehennemimdir o zaman dilimi. Nasıl da ezer geçer nasıl da tozar geçer bilirim.

Şimdi yine bir hasret sancısı sardı beni. Bu onulmaz arzu bu adı konulmaz acı içimi kemiriyor.

—Ben bir gün sebepsiz kaybolsam üzülür müsün Kaptan? demiştin de,

—Bana ölümün tarifini yap deseler daha iyiydi Küçüğüm. demiştim.

Affettirmek için kendimi ne yapayım Küçüğüm, sen söyle ben yapayım. Gökyüzünü siyaha boyayım. Denizleri boşaltayım. Yaşları sileyim gözlerden. De bana şunu yap diye! Değil mi ki yüzün kalbine yansımış. Sen en iyisi hep var ol. Küçüğüm olarak kal. Bak daha yazılar var sana yazılacak. Şiirler var dizilecek, türküler var yakılacak. İmkânsızı olur yapayım. Kızma tek. Gözlerine hüzün perdesini çekme! Kalbini umutsuzluğa terk etme! Gitme nedensiz, kaybolma sebepsiz!

Kadın terk etti adamı bir gece ansızın. Adam kadını “tek” etmedi. Kadın kalpteki süveyda kadar haklıydı, gözdeki fer kadar sahiciydi, alındaki ter kadar kutsanmıştı.

—Affet beni! dedi Kaptan Esu’ya.

Esu duymadı ilk.

—Affet beni! dedi Kaptan ikinci kez.

Esu duymazlıktan geldi.

—Affet beni! dedi Kaptan.

Esu ağladı.  -Ben içimde zaten affetmiştim seni… diyebildi zorla!

Sonra Kaptan’a;

Gel dedi karanlık gibi gel.

Gel dedi yağmur gibi yağ.

Gel dedi rüzgâr gibi es.

Gel dedi gül gibi kok.

Gel dedi bülbül gibi aşkı şakı.

Kaptan karanlık gibi geldi

Yağmur gibi yağdı

Rüzgâr gibi esti.

Kaptan gül gibi geldi

Gül gibi koktu,

 Bülbül gibi geldi

Bülbül gibi aşkı şakıdı.

Kaptan ağlıyordu ilk kez, vaktin onulmazlığına, aşkın imkânsızlığına…

Esu oradaydı.

Ol dediği yerdeydi.

 

( Affet başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 6.11.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.