Adam yüreğinden yaralıydı, hem de ne yara! Akıl kârı değil, mantık işi değil. Bir yâr iziydi onu yaralayan. Gözlerinde vardı izi o yârin, kalbinde, ellerinde, saçlarında…

Velhasılı bir yâr iziydi onu mahveyleyen.

Bir yâr iziydi yaralayan.

Bir kişi vardı yeryüzünde tek onu anlayan gerisi yalan.

Bir kişi vardı gökyüzünde tek onu anlayan gerisi yalan.

O’ydu adı Kaptan’ı bilen.

Hakkıyla anlayan, olan ve hep kalan!

O’ydu işte Kaptan’ı saran sarmalayan, öldüğünde kefen olan, yaşadığında can olan, güldüğünde gamze olan, ağladığında yaş olan.

Her ne varsa Kaptan’a değen O’ydu muhatap olan.

O Kaptan’dı aslında Kaptan O’ydu esasında.

Yasasında ne vardı âlemin; biri olursa diğeri de olurdu, biri ölürse diğeri de ölürdü.

O denli birlerdi, o kadar teklerdi, o derece yeklerdi, o seviyede ilklerdi.

Kaptan ona Papatya derdi o da kokmaya başlardı papatya papatya…

Kaptan ona Papatya derdi o da dökerdi yapraklarını hepten son yaprakta SEVİYOR olurdu.

Gerdanında her zaman bir kolye içinde papatya saklıydı Kaptan’ın.

Bakıp bakıp hatırlamak için bakıp bakıp ağlamak için.

Kokusunu içine çekmek için, rengini kazımak için hafızasına…

Kaptan ona Papatya derdi o da o anda pat diye düşüverirdi kollarına Kaptan’ın yekten, kalpten giderdi başka bir kalbe.

Kaptan âlemdeki her insanın acısını taşıyordu safiyane, her yüreğin kanamasını geçiriyordu aşikâre, her ayrılığın sancısını yaşıyordu pare pare… Uğradığı limanlarda ne terk edilişlere şahit olmuştu, gezdiği ülkelerde aşk üzerine ne hikâyelere tanıklık etmişti, okyanuslarda ne hayallere dalmıştı.

Hepsinde bir hüzün biriktirmişti.

Kalbi sarmaşık sarmaşık sarılmıştı aşkça.

Yosun tutar gibi hüzün bağlamıştı kalbi.

Dalıp gittiğinde gözleri papatyanın özlemine iki damla yaş düşerdi yanağına.

Kirpiklerinde oluşan nemi siler  Elbet bu can sana konaklar, sana yanaşır, sana demir atar bir gün!” derdi hep.

Bir keresinde Papatya’ya:

—Ben ölürüm sana! demişti de yanıt aynı hız ve tesirde geri gelmişti.

—Sen yaşa bana! diye…

İnsan takılıp kalmazda ne olur bu cevap üzre bu kalbe?

İnsan bu ruhta yok olup da bir olmaz mı ahirde?

Kaptan uzaktaydı ve hastaydı.

Bunu kimseye söyleyemiyordu.

Papatya’ya dahi.

Son bir kez görmek için dümeni kırmıştı papatyaların ülkesine.

Kalbi Papatya’da kalmıştı. Aklı ondaydı zaten, kalbi ve aklı bu sevdaya birlikte girmişti, yük değildi onlara güldü bu sevda!

Uzun ve derin yolculuklarında hep bir papatya özlemine demir atmıştı. Ve kalakalmıştı orada. Bir yüreğe nasıl demir atılır onu ispatlıyordu aslında. Ve son yolculuğu Papatya’ya olacaktı, yaklaşıyordu sevdasına… Ve ne yazık ki ölüme!

Ah Kaptan sen de gider miydin acılar ülkesine? Sen de kanar mıydın durmadan aşkın üzerine? Papatyanın olmadığı iklimlerde gezer miydin sende? Papatyasız olmazdı daha, papatyasız açmazdı çiçekler, bahar gelmezdi, kış bitmezdi mesela.

Papatya Kaptan’ı son gördüğünde;

—Ah Kaptan! Bu yaralar seni çok fazla yaşatmaz. demişti de

Kaptan:

—Bana her ne olursa sensizlikten olur, demişti Kaptan.

 —Bu yaralar ne de canını ağrıtır şimdi? diye devam etmişti de

—Canımı acıtan bu yaralar değildir ayrı kalmaktır senden, demişti Kaptan!

Ah Kaptan! Hep yalnızdı. Çokken de yalnızdı tekken de…Koca dağlar gibi yalnızdı. Sonsuz enginler gibi yalnızdı.

Kaptan’dı bu ser verir sır vermezdi. Acılarını viranelere defnederdi de yine de kimseye göstermezdi. Oysa asıl cevherler viranelerde neşet ederdi, asıl ışık karanlıklarda zuhur ederdi ve asıl mutluluklarda acılardan doğardı. Papatyası vardı ve ona yaklaşıyordu ölse de gam yemezdi, gözü açık gitmeyecekti asla!

Kalbi ağrıyordu sabahlara kadar her gece. Hüznü saçarlını ağartmıştı bir anda. Çizgiler bitivermişti yüzünde. Ruhu kanıyordu. Pansuman kâr etmiyordu bir türlü bu derde. Çok sıkıştığında yüreği kolyesini açar papatyasını koklardı can gelirdi, renk gelirdi, kan gelirdi yüzüne.

Papatya huzursuzdu kaç gündür.

Kaptan’ın sancısını hissediyordu belki de, elemini yaşıyordu, yaşlarını döküyordu.

Her gece nemleniyordu durduk yere kirpikleri, kalbi sıkışıyordu, nefesi kesiliyordu. Hayra alamet değildi bu durum, aşka işaret değildi, vasla delil değildi.

Kahra dönüktü, hüzne…

Papatya’nın şehrine varmıştı Kaptan, gücü yitmişti ama.

Canı ağzında aşkı kalbindeydi.

Dilinde son bir kez Papatyam demek saklıydı.

Papatya Kaptan’ın geldiğini hissetti lakin havada can sıkıcı bir hal vardı.

Kuşlar ötüşüyordu topluca delice.

Ağaçlar hışırdıyordu kırılırcasına.

İnsanlar somurtuyordu.

Koştu limana doğru, kalbine…

Yanaştı Kaptan’ın gemisine.

Acı yüklüydü gemi, hüzün, gözyaşı…

Hissediyordu Papatya…

Biliyordu Papatya, kanıyordu yüreği… Ölüyordu Kaptan. Bu son yolculuğuydu yapılan, Papatya’ da defnedilmek istiyordu Kaptan.

Kaptan görünce karşısında uğruna okyanusları devirdiği aşkını son bir kez “Papatyam” dedi. Avucundaki kolye yere düştü papatyalar ortaya saçıldı. Kaptan’ın gözyaşları Papatya’nın yüreğinin orta yerine değdi. Bir ömür boyu izi kaldı papatyanın ortasında, sarı bir gözyaşı izi, kurumuş… Ve bir devir kapandı aşkta, bir deniz acıya boğuldu, derler ki o günden sonra bütün okyanusların suyu Kaptan ve Papatya’nın gözyaşlarıyla tuza bulanmış ve her yaraya derman olmuştur.

( Kaptan başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 8.11.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.