Birçoğumuzun okumasa da bir şekilde
haberdar olduğu “Bin Bir Gece Masalları”nı bilmeyenleriniz yoktur. Sekizinci
yüzyılda Abbasi Halifesi Harun Reşit zamanında Bağdat, İran, Çin, Hindistan ve Avrupa’dan gelen
tüccarlarında ana uğrak yeri olmakla birlikte kültürlerinde çakıştığı bir
şehirdi. Şimdi bunları neden anlatıyorum, konuya hemen geçip sizleri
meraklandırmayım.
İktidarlar
neden vardır? İktidarların birinci görevi, özellikle halkın refahını,
mutluğunu, huzurunu ve güvenini,
sonrada, onların özgürce
yaşamları ile iyi bir gelecek sağlamalarına katkıda bulunmaktır.
Şimdi
aşağıda okuyacağınız hikâye ile konuyu nereye getireceğim. Buyurun hikâyemize;
O
yıllarda Abbasili Halife Harun Reşit veziri Cafer El-Bermeki ile Cellâdı
Mesrur’u da yanına alarak kılık değiştirip yöneticiliği ve idaresinden halkın
memnun olup olmadığını öğrenmek için kente iner.
Yaşlı
ve yaşamından şikâyet dolu bir ihtiyara rastlar. İhtiyar balıkçı olduğunu ve
henüz çocuklarının rızkını çıkartamadığını söyler. Harun Reşit, adama ağını
tekrar Dicle Nehri’ne atıp, ne çıkarsa bahtına diyerek ona yüz altın vereceğini
söyler. İhtiyar balıkçı sevinçle teklifi
kabul edip, ağını tekrar nehre atar ve bir süre bekledikten sonra ağa tek
kişinin kaldıramayacağı bir sandık takılır. Halife 100 altını öder ve sandığı
da adamlarıyla birlikte saraya getirir. Sandığı bir açarlar ki, içinde palmiye
ağaçlarından örülmüş bir küfe, onun içinden bir halı çıkar, halıyı kaldırınca
da onun altından bir kadının başörtüsü olduğunu görürler. Bu kez örtüyü
kaldırdıklarında öldürüldükten sonra parçalara ayrılmış bir genç kadın cesedi
görürler.
Bunu
gören Halifenin gözlerinden yaşlar dökülür ve hiddetle: “Ey vezir denen köpek!
Nasıl oluyor da benim yönetimimdeki ülkede cinayetler işleniyor ve kurbanlar
suya atılıyor?” Kıyamet gününde bu kanın hesabını ben nasıl vereceğim? Vicdanım
bu yükü nasıl kaldırır?” der.
Hikâyeyi
şimdilik unutmayın ve beyninizin bir lopunda dursun. Şimdi aşağıda vereceğim
rakamları da beyninizin diğer loplarına yerleştirin…
Malum
ülkemizin en büyük sorunu olan terörün çıktığı günden beri zaman zaman terörden
ölenlerin istatistikleri düşse de, gelmiş geçmiş hükümetlerin bile bir türlü sonuçlandıramadığı terörde
ölenlerin sayısına bir göz atalım:
·
Milli Savunma Bakanlığı, 2002-2012 yılları
arasında toplam 10 bin 80 iç güvenlik olayı yaşandığı bu olaylarda 818 askerin
şehit olduğunu 2 bin 290 askerinde yaralandığını belirtiyor.
·
Kışlada son 2,5 yılda 252 asker ölüyor. Bunlardan
175’inin intihar ettiği kayıtlara geçiyor.
·
Güneyimizde devam eden Suriye gerginliği nedeniyle
birçok sınır ilçemizde ölen ve yaralananlar olduğu gibi yaşam güvenliği endişe
boyutlara gelerek insanlar evlerinden kaçarak canlarını zor kurtarmakta ve
çocukların eğitimleri de engellenmeye devam etmektedir.
·
İşte bir türlü çözemediğimiz töre ve kadın
cinayetlerinin raporu: 2002-2012 yılları arasında kadın cinayetleri 1400 kat
artmış. Ve 4100 kadın cinayete kurban gitmiş!
·
166 faili cinayet, dur ihtarı ve rastgele ateşle
521 vatandaşın ölümü, gözaltı ve cezaevlerinde ölüm vakaları 438, kolluk
kuvvetlerinin müdahalesi ile 47 vatandaşın ölümü.
·
İş kazalarında ölen işçi sayısı 10 bin 297, iş
görmez raporu alan 16 bin işçi.
·
Cinsel istismarda 2002-2012 yıllarında suç
dosyasında % 400’lük artışla 2002 yılında 8 bin 146 iken, 2011 yılında 32 bin
968 oluyor.
·
Suç ve mala karşı yapılan suç oranlarında 2002
yılında toplam 295.828 iken 2006 yılında 785.510’la toplam 2.244.482 olay
oluyor. Ve günümüze kadar olan 6 yılını da hesaplayarak canızı sıkmak istemedim!
·
10 yılda 934 intihar vakası gerçekleşiyor.
·
İcra dosyaları 2002 yılında 10 milyon 26 bin iken,
Haziran 2011 yılında bu rakam 14 milyon 401’e yükseliyor.
·
800 bin kişi bankalara borç batağına saplanarak
takibe giriyor.
Ve uzayıp giden olumsuz rakamlar…
Şimdi sesleniyorum: “Ey ülkeyi yönetenler, bu rakamlardan hiç haberiniz var mı? Sizleri birkaç dakikalığına başınızı ellerinizin arasına alıp, düşünmeye davet ediyorum! İktidarı ve muhalefetiyle bırakın birbirinizle laf yarıştırmayı da şu ölümleri, hırsızlıkları ve kötü gitmeyen yukarıdaki tabloyu ortadan kaldırmaya çalışın! Bu millet sizden Cumhuriyetle uğraşmayı, Atatürk’ü okul kitaplarından çıkartmayı, Atatürk Anıtlarına çelenk konulup konulmayacağı gibi halkın değer verdiği şeyleri yasak getirmeyi değil, huzur, mutlu ve güvenle birlik ve beraberlik içinde yaşamayı bekliyor!..
Bunu
sağlamakta kendisine oy veren vermeyen ayırımı yapmadan ülkeye talip olanların,
asli görevidir!..
Sahi akşam
başını yastığa koyan yöneticiler, vicdanen rahat mıdır?
Neyse,
Sürçü lisan ettiysek Affola!
Ertuğrul Erdoğan
Kasım 2012/Bursa
www.erdoganlaedebiyat.com