Bir yılı daha geride bıraktığımız şu günlerde  geçmişimizin  yıllık  envanterini çıkararak bilançosunu yapanlarımız var mı? Çok nadir. Gelin birlikte yapalım bu işi: Önce kendimize şöyle sorarak başlayalım:


Anne-baba sultasından kurtulduktan sonra, bu zamana kadar neler yaptım? Neler yapmadım? Kat'ettiğim yolda geldiğim nokta, bana yeterli mi? Yoksa ben mi yetersiz kaldım? Hatalarım neler? Bu soruların cevabı, envanter dökümünde, bilançonun tanziminde size ışık tutacaktır.


Hayat bana ne verdi, ben hayata ne verdim? Herşey karşılıklı diye bir ilke var, ne verirseniz onu alırsınız. Hayat ne ister? Çalışma, gayret, emek...(üçü de aslında aynı kapıya çıkıyor.) Bu çabalar, pozitif veriler halinde geri dönecektir. Yani bilançoya artı puanlar...


Pozitif verileri maddi ve manevi olarak ikiye ayıralım. Maddi kısmıyla ilgilenmiyoruz. Zira, çalışıp biraz tasarruf olduğunda, paranın yönü de iyi ayarlanınca, maddiyat zaten oluşacaktır. Yaşantımızda bize kalmakta olan manevi verileri irdeleyelim:


Geçen yıldan bu yıla, bilgi birikimi ve donanımlarımızda artışlar yapmış mıyız? Günümüzde en geçerli nesne bilgi, ve bu bilginin kullanılmasını bilmektir. Bilgi, farkındalık yapar, bu farkındalık ki kişinin öz güveninin artmasına, kişiliğinin oluşmasına yardımcı olur. Beraberinde saygınlığı getirir.

 
Gelişim beyinlerde olur. Beynin gelişmesine yardımcı olarak, ayda en az bir kitap okumak, NLP yayınları (Neuro Linguistic Programming) , beynimizdeki sınırsız gücü aktive edecek çeviriler (mesela, Anthony Robbins'in sınırsız güç adlı kitabı) ayrıca, yeni şeyler öğrenmek, su doku ve satranç ile beyin egzersizleri, beyin fırtınaları, içsel kurgulamaları sayabiliriz.

 
Beynimiz, anatomik yapımızda, kalp ile eşdeğer iki ana motordan biridir. Onun da yıkama, yağlama rektefe gibi genel bakıma ihtiyacı vardır. Beynimizin temel gıdası, neş'e, mutluluk ve pozitif duygulardır.

 
Beynimiz bir pildir, üreteçtir. Nasıl ki katmiyum pilleri şarj ederek yeni bir pil elde ediyoruz, beynimizi de yenilemek bize bağlı. Uyku düzeni, stressiz hayat ve sağlıklı beslenme. Bizi biz yapan beynimiz ve düşünce sistemimiz olduğuna göre onu en iyi korumak da asli görevimiz olmalı.

"Yaşantım boyunca geldiğim bunca yolda hatalarım yok mu? Elbette var." diyebiliyorsanız eğer birinci raund sizin. Hataları iki kısımda düşünelim: 1- Telafisi mümkün olan hatalar, özür dileyerek veya maddi zararı tazmin ederek bir şekilde, tatlıya bağlanabilir...2- Telafisi mümkün olmayan hatalar... Cinayet, sakat bırakma, zamandan çalmak ve namusa verilen zarar. Bunları insanlar da affetmezler, hukuk da....Asla tolore edilemiyorlar.


Hatalarımızın oluşumunda birinci derecedeki faktör, karar mekanizmasıdır. Keşke dememek için kararlarımızı alırken iyi düşünmek gerekir. Kararı, çok erken veya fazla geç almak zararlara sebep olabilir.. Çok önemli kararlar en az 24 saat sonraya bırakılmalıdır.


Hatalarımızı nedense kabullenmeyiz. Suçu hep karşıda ararız. Oysa, kökenine kadar incelendiğinde, ilk suçluyu buluruz: Kendimiz. Başımıza gelen olayın  eylemi başkaları tarafından işlense de, yeterli önlem almadığımız veya olaya zemin hazırladığımız için hatta biz izin verdiğimiz için, yine suçlu biziz. Yani kendimize dost da biz, düşman da biziz. Onun için beynimizdeki "biz"i iyi yönlendirmeliyiz. Kararlarımız ikinci hatta üçüncü kişilerle ilişkili olabilir. Baskıcı veya zorlama bencilliği öne çıkarır ki bu da karşıdakini incitir. İstenmeyen bir durumdur.


Tekdüze yaşam bazen, isteksizlik, hayattan keyif almamak gibi depresyonik bir tablo oluşturabilir. Bu durumda iş yine bize düşüyor. O zaman olabilirliği olan hayallerimizle, gerçeklerle harmanladığımız mizansenlerimize baş vuracağız. Hangi yaşta olursak olalım, ara sıra kuracağımız hayaller, içsel dünyamızı tazeliyecek bize canlılık verecektir. Peşinden koştuğumuz hayallerimiz, kimbilir belki de gerçek olur, hayat sürprizlerle dolu...Güzel olan sürprizler bize...


Başarıyı şansla ilişkilendirenler olsa da, yanılma payları büyüktür. Aynı hastanede aynı dakikalarda iki bebek doğar. Biri ipeklere sarmalanır, kapıda dadı, aşağıda özel şöför, emre amade....Diğer bebek, yoksul ve çok çocuklu bir ailenin son ferdidir. Büyükannenin başındaki büyük namaz örtüsüne sarmalanır. İlk bakışta, bu durum daha doğarken ilk nefeste şans olarak nitelense de, 20-25 sene sonrasını kim tahmin edebilir? Başarı bir tesadüf değildir, başarı emeğin meyvesidir.


Doğarken ebe bulunamadığı için uyuz hastası yaşlı ebe kadının ellerine doğan minik kız bebek, daha ilk nefeste yakalandığı uyuz hastalığının acısını, intikamını alırcasına, en çetin mücadelelerine ara vermeyerek bu sıralarda, galibiyetini kutlamaktadır. ( Bu, ben oluyorum.)


Hayatı ekin tarlasına benzetirim. Nasıl ki, tarlayı sürüp buğdayı ektikten sonra sarı buğday başaklarını hasat ediyorsak, hayata da önce vereceğiz, (ekeceğiz) Sonra da geri isteme hakkımız olacak. (biçeceğiz.) Almadan veren Allah'tır desek de, O da, ibadet gibi dini vecibelerin ifasını ister. Bu yüzdendir ki, genel olarak mütedeyyin kişilerin durumları iyidir.


Şimdi, "şurda şu hatayı yaptım, şunu yapmamalıydım" diyebiliyor musunuz? Yüreklice kendinizle yüzleşebiliyor musunuz? O zaman mükemmelsiniz. Yol sizin, sür'at sonsuz...


Hayatın size verdikleriyle envanter dökümünü yapıp, bilançonuzu kârla kapatıyorsunuz. Kazançlı olan sizsiniz.


Hayatın yollarında, daima bütçenizi kârla kapatarak gönül hoşluğu içinde mutlu yaşamlar dileklerimle...

Yurdagül Alkan.

( Yaşam Bilançolarımız Hatalarımız Ve Yüzleşmelerimiz başlıklı yazı Gülalkan tarafından 29.12.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.