AMCAM DA YOK, DAYIM DA YOK

Hele bir düşünün. Amcanız yok. Halanız yok. Dayınız yok. Teyzeniz yok. Kardeşiniz de yok. Dolayısıyla arkanız da yok. Peki, böyle dalsız budaksız, arkasız, akrabasız, kardeşsiz bir hayat neyin işaretidir. Tabii ki yalnızlığın işaretidir.

Bu konuyla ilgili şöyle bir hikâye vardır.

Adamın birini tutmuşlar falakaya yatırmışlar. Adamın ayağının altından vurdukça, adam arkam arkam diye bağırıyormuş. Falakacılar buna bir anlam verememişler. Falakayı durdurmuşlar. Adama sormuşlar.

Arkadaş biz senin ayaklarının altına vuruyoruz, sen arkam arkam diye bağırıyorsun.

 Ne demek istiyorsun açıklar mısın?

Adam bırakın açıklayayım demiş.

Bırakmışlar.

Başlamış anlatmaya. Benim amcam da yok, dayım da yok. Arkamda bana destek olacak birileri de yok. Eğer benim dayım, amcam, kimim kimsem, ardımda birileri olsaydı, siz beni bu falakaya yatıramazdınız. Buna rağmen yatırsaydınız, dünyanın kaç bucak, kaç köşe olduğunu, ben size o zaman gösterirdim” demiş.  

 Hele bu günkü kalabalık daireli apartmanlar içinde yalnızları oynayan insanların yaşadığı bir toplum yapısında, kimin kimsenin önemi daha da önemli hale gelmiştir.

Komşulukların bittiği, birbirini tanımadığı ya da komşuların ancak kapıda, pencerede, merdivende karşılaştıklarında görüşebildikleri veya selamlaşabildikleri bir yaşam tarzında, yakın akraba ve kardeşlerin varlığının ne kadar da önemli hale geldiğini söylemeye bile gerek yok.

Sözü nereye getireceğim sanıyorum anlaşıldı. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın üç çocuk yapın tavsiyesine.

Bu tavsiyelerle başlayan çocuk sayısının bir mi olsun, iki mi olsun, üç mü olsun yoksa daha fazlamı olsun tartışmaları uzun süreden beri süregelmektedir.

 Sayın başbakanın her fırsatta üç çocuk tavsiyesi çeşitli kesimlerde ateşli tartışmalara neden oldu, oluyor.   Bu tavsiyeyi duymazlıktan gelenler olduğu gibi, dikkate alıp ciddi tartışmaların yapıldığını da görüyoruz.

Hele bu güne kadar bizim gibi üç ve daha fazla çocuğa sahip olanların, ilk iki çocukları dışındakiler yok sayılıp, çocuk yardımından mahrum bırakılmışlığına rağmen, bizler onlarca yıl önceden ülkemizin karşılaşabileceği bu tehlikeyi sezmiş ve gereğini zaten yapmışız!

Ancak Avrupa ülkelerinin bu gün gelmiş olduğu yaşlı nüfus bakımından olayı değerlendirecek olursak, Başbakanın yaptığı bu tavsiyeyi kökten reddetmek de geleceğimiz açısından mantıklı bir yaklaşım değildir. Kaldı ki kimse kimseye çocuk sayısını dayatamaz, dayatması da söz konusu olamaz. Bu tamamen ailelerin vereceği bir karardır.

Bu tavsiyeyi şöyle anlamak mümkündür. Türk milleti olarak doğum oranımız çok düşüyor, nüfusumuz yaşlanıyor, ülkemizin bekası için bu durum olumsuz bir gelişmedir. Millet olarak bu tehlikeyi görelim ve doğum oranını yükseltelim mesajı verilmek istendiği şeklinde yorumlanabilir.

Şunu da hemen belirtelim. Tek başına üç çocuk tavsiyesi bir anlam da ifade etmemektedir. Çünkü öncelikle bunun alt yapısının oluşturulması gerekir. Yani ailelerin gelecek endişesinin ortadan kaldırılması gerekir.

Tabi bunun çaresi işsizliğin en aza indirilmesi, ailelerin gelir ve refah düzeylerinin yükseltilmesi, batıda olduğu gibi her çocuk başına verilecek teşvik primlerinin ya da yardımlarının tatmin edici seviyelerde olması vb. gibi tedbirlerin alınması da lazım.

Bilindiği üzere günümüzde çekirdek aile dediğimiz ailelerimiz günden güne küçülüyor. Bunun acılarını ancak birkaç nesil sonra hissedecek ve göreceğiz.

 Çünkü günümüzde genç nesiller hayatını modern yaşam felsefesi üzerine kurma meylindedirler. Bunun da ancak çocuk sayısının mümkün olduğu kadar az olmasıyla sağlanabileceği inancı vardır.

Az çocuk sahibi olma düşüncesinin başka bazı temel sebepleri arasında da, iş hayatının yoğunluğu, geçim sıkıntısı çekme endişesi, çocuklara gerekli eğitimi verememe korkusu, daha rahat yaşam koşullarına sahip olma,  kendine ayıracak zaman bırakma, eşler arasındaki geçimsizlikler, eşlerin gelecek hedefleri,  sağlık engeli, daha fazla yıpranmama vb. gibi nedenleri sayabiliriz. Bu nedenlerle yeni çiftlerde tek çocuğa sahip olma eğilimi gözlenmektedir.

Ancak tek çocuk düşüncesi pedagojik açıdan büyük sorunlar da oluşturabiliyor. Çünkü çocuk iki, üç yaşlarına geldiğinde yanında oynayacak bir kardeşi ya da arkadaşı olmasını ister. Bu günkü şehir hayatında çocukların sokaklara ya da konutların çevresindeki yol, bahçe vb. yerlere de yalnız başına çıkamadığını ya da çıkarılamadığını düşünürsek, çocuk daha ilk yaşlarından itibaren yalnızlaşmayla beraber, sosyalleşme aktivitelerinden mahrum kalarak ileride bazı olumsuz sorunlarla karşılaşma ihtimali de yüksek olabiliyor.

Bu bakımdan yarın çocuklarımızın benim amcam da yok, halamda yok, dayım da yok, teyzemde yok, kardeşim de yok cümlelerini kurmalarını istemiyorsak en azından birden fazla çocuğa sahip olmanın artılarını düşünmek mecburiyetindeyiz.

 Böyle bir durum, çocuğun psikolojik ve sosyolojik yapısı üzerinde olumsuz etkilerde oluşturabilir. Kardeşli çocuklar en azından kardeş özlemi ve yalnızlık probleminden kurtulduğu gibi, paylaşma ve dayanışma duygularını kazanması açısından da önemlidir. Kardeşli çocuklar kıskanmayı, rekabeti, sevmeyi, sevilmeyi, didişmeyi, barışmayı, dayanışmayı, birbirine sahip çıkmayı ve sorumluluk almayı öğrenmeleri bakımından da daha avantajlı durumdadır.

Bir de günümüzde bakıcılar vasıtasıyla çocukların büyütüldüğünü ve ister istemez anne baba şefkatinin eksik kaldığını düşünürseniz, tek çocuğun yaşayacağı depremleri varın siz hesap edin.

 Bu bakımlardan nesillerimizi ileride kardeşsiz, amcasız, halasız, dayısız, teyzesiz, akrabasız ve de arkasız bırakma gibi bir tehlikenin ortaya çıkma ihtimali vardır. Bu durum hem ülkemizin, hem çocuklarımızın, hem de gelecek nesillerimiz açısından negatif bir durum arz etmektedir.

Çocuklarımızın hem psikolojik, hem sosyolojik, hem de eğitim ve bilim yönünden dünyadaki çağdaşlarıyla her bakımdan rekabet edebilecek ruhsal ve bedensel olarak geleceğe hazırlamakla görevli olduğumuzu da unutmamız gerekiyor.

Son söz olarak, çocuklarımızı kendi zamanımıza göre değil, onların zamanına göre her bakımdan, en sağlıklı şekilde yetiştirmek ve eğitmek zorunda olduğumuzu bir an bile aklımızdan çıkarmamalıyız.

( Amcam Da Yok Dayım Da Yok başlıklı yazı İ.Sarıçay tarafından 1/14/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.