Kız kan kanseriydi. Çocuk ise kıza kanserli bir hücre gibi âşıktı.
Ölümüneydi aşkı, kemoterapisine… İlik naklineydi aşkı,
donörüne…
Aşk nakli olmuştu sanki kız; iliğe gerek var mıydı gayri!
Donörünü bulmuştu; kalp donörüydü çocuk.
Her şey boştu bir tek o doluydu. Kalbi onunlaydı, aklı fikri…
Saçları dökülmüştü kızın, çocuk da kazıtmıştı saçlarını. Kıza
ne olsa çocuk da onu yapıyordu. Moral olsun diye… Aşk da bu da var diye. Gerisi
can sağlığı…
Kız gülüyordu bu haline çocuğun “Delisin sen diyordu!” Çocuk da
“Evet sen delisiyim.” diyordu aşkla. “Rabbim
sende olanı alsın bana versin.” diyordu çocuk kızın gözlerine bakıp. Kız kafayı
yiyordu. Aklını ziyan ediyordu. Kalbini mahkûm ediyordu çocuğa. Çocuk durmadan bunu söylüyordu. Kız daha bir sarılıyordu
yaşama ve aşka. Doymak için çocuğa, mutlu olmak ve etmek için. Kalpten gayri
neyi vardır bir insanın? En büyük yatırım sevgiye yapılan yatırım değil midir? En büyük
zenginlik karşılıksız seven bir yüreğe sahip olmak değil midir? Umudun bittiği yer değil midir tekrar yaşama kök saldığımız
yer! Öleceğini bile bile sevebilir mi bir insan! Kız ölesiye seviyordu çünkü ölmeyeceğine inanmaya başlamıştı!
Göz göre göre yaşamayı seçmek… Bile isteye kanserli birine
tutulmak! Kader bu olsa gerekti. Acıma değildi bu aşktı aşk! Çocuk öyle bir sihre sahipti ki kıza baktığı
an kızda baharlar yaratıyordu. Cennetler inşa ediyordu onun ruhunda, güller dallanıp budaklanıyordu yanı başında papatyalar açıyordu. Etrafı bir çiçek kokusu alıyordu. Çocuk doğal seviyordu.
Renk geliyordu solgun yüzüne kızın. Can geliyordu ferine…
Doktorlar bu değişime inanamıyordu. Bu kadar hızlı ve bu kadar doğru bir iyileşme akıl işi değildi elbet, kalp işi olmalıydı. Doktorlar bile şaşkındı bu aşka! Şapkaları önlerindeydi.
Çocuk konuştu mu kız nefes alıyordu, kalbi hızla çarpıyordu, dökülen saçları çıkıyordu. Derisi yenileniyordu, sancıları kesiliyordu. Bir fırça darbesiyle kışı yaza çeviren ressamdı çocuk, kız için. Bir tatlı melodisiyle hüznü sevince çevirendi çocuk. Bir dizesiyle kızı hülyalara salandı o! Kahramandı bu aşkta!
Hayata tutunmak pamuk ipliği ile…
Aşka kapılmak…
Hastalığı mat etmek…
Mutlu bir güne uyanmak; ağrısız, ilaçsız…
Mutlu bir yüze uyanmak; aşklı meşkli…
Kız dara düştüğünde çocuk çıkmıştı karşısına. Kaderdi, alna yazılandı hem silinemezdi. Yaşanılan olurdu, başa gelen en güzel şey olurdu. Verilmiş bir sadakası varmış. Belki de yaptığı bir iyilik…
Kattığı bir güzellik çıkmıştı karşısına onu koruyordu işte! Darlığını almıştı
bir çırpıda deryalara ulaştırmıştı gönül yolunu. Kız rahattı artık ölse bile
gam yemeyecekti. Çünkü ruhunu tamamlamıştı onda!
Çocuk kızın hastasıydı. Kız kan kanseriydi. Kızda umut vardı hastalığına dair, iyileşmeye… Çocuk umutsuz vakaydı aşka dair, mümkün görünmüyordu bu aşk hastalığından iyileşmesi… Çocuk seviyordu ölümüne. Kız yaşarcasına seviyordu. Çocuğun ilacıydı kızın gülümsemesi. Kızın ilacıydı çocuğun konuşması.
Silmişti yaradan onlardaki illeti. Hem çocuk “Rabbim onun hastalığını bana ver!” diye
münacatta bulunuyordu her daim. Bu yalvarı ve yakarı için de olsa kızı çocuğa
bağışlamıştı yaradan. Çocuğu kendi derdiyle hoş kılmıştı.
Herkes ağzı açık seyrediyordu bu sihirli hali. Çocuk gönlü açıktı,
kız gözü açık…
Sevgiden öte bir ilaç var mı yaraları sarmaya? Bir tatlı söz,
bir içten bakış, bir dokunuş kalbi, bir sarılış hesapsız…
Serumdan daha tesirli değil midir bir seviş! İğneden daha faydalı değil midir
bir gülümseyiş?
Aşkta mutlu son yok diyenlere selam olsun. Hep hüznü
yazıyorsun biraz da mutlu sonu yaz diyenlere hediyem olsun.