Öyle içten, öyle samimi bakardı ki insanın gözlerine, öyle candan yavrum derdi ki; ben insanları sevmeyi biraz da ondan öğrendim. Şu satırları yazarken, azıcık gözlerim nemlendi; Kim mi? Benim rahmetli anneannem Mihrizat Hanım. Sade o da değil, daha da sevgi dolu nice akrabalarım. Amcalarım, teyzem, eniştem, halam ve tabi annem babam...

 


Anne tarafından sülalede ilk torun olduğum için, beni çok sevmişler. Doğduğunda iki kilo iki yüz gram gelen bir çocuğu, üç ay da tostoparlak bir çocuk haline getirmişler...

 


İlkokulu bitirene kadar Bahçelievler'de iki katlı müstakil sobalı bir ev de oturduk yıllarca. Alt katta büyük amcam, üst katta biz ve bahçede bir sürü meyve ağacı, kayısısından dutuna kadar. Daha hormonlu besinlerin insan hayatına girmediği, tabiatın şimdiki kadar kirlenmediği, tek kanallı televizyonların olduğu, bozacıların ve bekçilerin sokaklarda gezdiği zamanlarda çocuktuk biz. Mahallelerde komşuluk üst düzeydeydi her zaman. Şimdiki gibi yetmiş daireli apartmanlarda üç beş sene de bir birbirinin yüzünü anca gören insanlar gibi değildik. Sokak oyunlarını gören bilen ve birebir yaşayan en son nesildik belki de...

 


Şimdi ki çocuklara bakıyorum ve acıyorum, hepsi bilgisayar mağduru, ortaokulu bitirmeden gözlüklerini takıyorlar. O kadar saat bilgisayar başında oturursan, gözde bozulur, Allah muhafaza akıl sağlığı da...Bir makineyi aşırı derecede sevmek, en kısır sevgilerden biri olsa gerek. İletişim yok makine ile insan arasında... Yeri geldi mi bir kedi ile, karınca ile, kurbağa ile bile iletişim kurabilir, yıkılmayacak sevgi köprüleri oluşturabilirsin... Bilgisayar ile ancak köprü projeleri elde edersin taş ve betondan...

 


Hani güzel bir şarkı var, çoğunuz bilirsiniz sözlerini''Gözler kalbin aynasıdır, yalan nedir bilmez onlar'' diye devam eder gider. Tanıdığınız ya da tanımadığınız, bazı insanlar yanınıza geldiği zaman, gözlerinin içine bakın, o an bir elektriklenme illa ki oluyor, karşınızda ki kadın veya erkek ile. Kimisinden pozitif elektrik alır, kimisinden de negatif elektrik alırsınız, çok itici gelir size, bir an önce çekse de gitse, şu adam yanımdan, iş yerimden dersiniz, negatif elektrik aldıklarınıza. Kemgöz, nazar bunlar hep olan şeyler. İşimiz ticaret olduğu için çevremizde dolu bu tip insanlar...

 


Bazen de kaderin tecellisi midir nedir, yirmi beş otuz sene önce ki olayların hikmeti çok sonraları çıkar karşımıza. Bir ayet-i kerime de şöyle diyor insanlara Rabbimiz özet ile ''Sizin hayır gibi gördüğünüz olaylarda şer vardır, şer gibi gördüğünüz olaylarda da hayır vardır, bunları siz bilmezsiniz, biz biliriz'' Ortaokulda bir Türkçe öğretmenimiz var Ganime hanım, daha sekiz yıllık kesintisiz eğitim başlamamış o tarihte. Sömestri Tatilinde, Reşat Nuri Güntekin'in ''Damga'' isimli kitabını ödev verdi ''Bunu baştan sona yazacaksınız'' diye... Çocuğun biri parmak kaldırdı, iki seneliklerden '' Özet mi hocam''diye sordu. Hocamız yine ısrarla''Hayır yazacaksınız baştan aşağı'' dedi... O zamanlar bunun hikmetini anlamamıştım o çocuk yaşımda, yıllar sonra kafama takılınca buldum, hocam bize noktalama işaretlerini belletmek üzere vermişti o ödevi... Lise birinci sınıftayız, yer yine Bahçelievler Deneme Lisesi, sene sonu güm iki dersten, daha liseye alışmadan. İki dersten biri fizik, biri edebiyat. Sınıf tekrarı yaparken, mart ayında da sarılık hastalığına yakalan, bir ay okul yok, bir kere daha kalsam belge alacağım. Dışarı çıkmak yok, canım sıkılıyor ev de, anneme basit bir mızıka aldırdım. Öyle yavaş yavaş çalaraktan, bugün bir şeyler dımbırdatıyoruz kendi yarı çapımızda. Onun için hiç üzülmeyin, başınıza kötü bir olay geldiğinde, hepsi Allah'ın dilemesi ile oluyor, ayette de belirtildiği gibi''Allah dilemezse siz bir şey dileyemezsiniz.''

 


Biraz da din ile sevgi arasında ki bağa girelim. Din adamlarında olması gereken en büyük özelliklerden biri kanımca önce bilgi, sonra sevgi. Birçoğu televizyonlara çıkıyor ara ara dikkat ile inceliyorum, çoğunun etiketinde profesör ya da doçent yazıyor, belki bilgi olarak normal dini bilgiye sahip insanlardan çok derinler, ama çoğunun insanlara tepeden bakan bir halleri var, ya da ben öyle algılıyorum en azından. Yıllar önce çok takdir ettiğim bir Diyanet İşleri Başkanımız vardı Dr. Lütfi DOĞAN. O konuştuğu zaman yüzünde güller açardı, sevecen, yumuşak başlı, insanlara asla tepeden bakmayan, korkutmayan bilakis sevdiren, karşısında ki bilgisiz ise hor görmeyen, sert söylemlere konuşmalarında asla yer vermeyen. İşte böyle İslamı ve Müslümanlığı kitlelere sevdirecek insanlara her zamankinden çok ihtiyacımız var...

 


Bazı konuşmalarda insanların şöyle dediklerine tanık oluyorum''Allah'dan korkulur mu, bilakis Allah sevilir'' Ben de onlara şöyle cevap veriyorum kendimce'' Allah'dan hem korkulur, hem sevilir, insan korku ve umut arasında gidip gelecektir son nefese kadar'' Yalnız her zaman Allah sevgisi, Allah korkusundan bir adım önde olmalıdır. Onun emir ve yasaklarına, sadece korktuğumuz için değil, sevdiğimiz için de katlanmalıyız. Herhangi bir günaha meyletme durumu ile de karşı karşıya kalırsak o zaman korku gelmeli aklımıza...

 


 Alıntı bir şiir ile de laflarımızı bağlayalım

 

''Gerçekte, asla sevgilisince aranmadan ortaya çıkmaz sevgili

Sevginin yıldırımı düştü mü bir yüreğe, bil ki sevgi baş verir o yürekte

Yüreğinde büyümeye başladı mı tanrı sevgisi

Hiç kuşku yok ki sevmeye başlamıştır tanrı seni''

 

 R.A.Nicholson

 


 Sevgi ve Saygılarımla...

( Sevgi Üzerine Birkaç Cümle - 4 - başlıklı yazı AhmetZeytinci tarafından 27.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.