Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 21.12.2016
Okunma Sayısı : 1479
Yorum Sayısı : 1
Günün Yazısı

Bu Yazı 22.12.2016 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


Kıbrıs'da Rum katliamlarının tarihi 1955'li yıllara kadar dayanır."1 Nisan 1955’de Rumlar, Kıbrıs 
Adasını Yunan Adası yapmak ve adada bulunan tüm Türk Ulusunu kökten yok etmek amacıyla 
EOKA Rum Terör Örgütünü kurmuştur. Papaz Makarios öncülüğünde 1960 yılında kurulan “Kıbrıs Cumhuriyetini” ortadan kaldırmak, Kıbrıs Türklerini yönetimden kovmak ve tamamen yok etmek 
amacıyla da, Terör Planı olan Akritas Planını Grivas öncülüğünde başlatma kararı almışlardır."

"Kıbrıs Türklerini planlı bir şekilde yok etmeyi kendine ana hedef haline getiren, dönemin lideri 
Papaz Makarios, 1962’de kendi köyü olan Ano Panayia’da yaptığı bir konuşmada “Helenizmin 
korkunç düşmanıTürk ırkının bir parçası olan bu küçük Türk toplumu adadan atılana dek 
EOKA’nın  görevi bitmiş sayılmaz…”  sözleriyle gerçek niyetini korkusuzca açıklamıştır.

Ortodoks dininin en faşist papazlarından biri olan din tüccarı Makarios, 26 Mayıs 1965’te, 
Karpaz’da, “Ya Kıbrıs’ın bütünü Yunanistan’la birleşir, ya da soykırım gerçekleşir. Ulusal 
özlemlerin doyurulmasına giden yol, zorluklarla dolu olabilir, ama hedefimize yani Enosis'e 
ulaşacağız, ölü ya da diri...” çağrısı da kısa bir süre sonra Kıbrıs Türklerine karşı yapılacak vahşet 
ve kabus dolu yılların yani soykırım yıllarının habercisi olmuştur. 

Enosis: Kıbrısın Yunanistana ilhakı, yani Yunanistanla birleşmesi demektir.

EOKA’cı canilerin tek hedefi vardı : Türk Ulusunun kökünü adadan kazımak ve tek bir canlı 
TÜRK dahi bırakmamak ve bunun için mücadele etmek...

Bu uğurda 1963 yılında Papaz Makarios, hiç çekinmeden “Türkiye adaya müdahale ettiğinde 
kurtaracak tek bir Türk bulamayacaktır” diyerek amacının soykırımdan başka bir şey olmadığını 
açıkça itiraf etmiştir.

Böylelikle, 1963 Aralık ayından itibaren 1974 Temmuz ayına kadar Kıbrıs Türklerine karşı insanlık 
suçu olan soykırımı başlatarak adadaki Barış ortamını bozdular."

Ben yaşlarda olanlar, özellikle benden büyükler Rum katliamlarını çok iyi hatırlarlar. Öyle ki
hepsini birden anlatmaya kalksam ayrı bir roman olur.

1965-1966 yıllarında yani ben henüz 8-9 yaşlarındayken annemin, babamın hatta bazen evimize 
gelen misafirlerin aralarında Yunanistan'la aramızda savaş çıkabilir diye konuştuklarını duyardım. 
Arada bir iki uçak geçse acaba dedikleri oldu mu diye korkardım. Henüz yatmamışsak anneme 
savaş mı çıktı diye sorduğumda o gülümseyerek hayır oğlum, hayır sadece uçak geçti diye cevap 
verirdi. Ama herkes yattıysa yatağımda yorganımı başıma çeker korku içinde uyurdum.

Yavaş yavaş aklım ermeye başladığında radyodan ve gazetelerden bu dehşet olayları takip 
etmeye başladım. Tabi ki o zamanlar savaşın ne demek olduğunu, nelere mal olacağını henüz 
anlayamadığım için, keşke savaş çıksa da kurtarsak o insanları diye düşünürdüm.

Bir ara bu hissettiklerimi annemle paylaştım. Annem inşallah savaş çıkmaz oğlum, evet oradaki
soydaşlarımıza ben de çok üzülüyorum, ancak savaş çok kötü bir şey diye söyledi. 

Ardından gelen yıllarda Rumların katliamları git gide artıyordu. Bir gün annemin radyo dinlerken 
ağladığını gördüm. Ne oldu anne diye sorduğumda, galiba sonunda Rumlarla savaş gerekli olacak 
baksana iyice azıttı bunlar diye yakındı. Ardından ben henüz altı yaşındayken Rumların yaptığı bir 
katliamı anlattı.

"Sen daha çok küçüktün o zamanlar, şimdi aklın eriyor ve bu olayları çok iyi takip ettiğini
biliyorum, o nedenle sana anlatmakta sakınca görmüyorum. Ama yine de savaşın iyi bir şey 
olmadığını da bilmeni istiyorum. Nihat İLHAN O zamanlar binbaşıymış, o görevdeyken Rumlar
eşi ve 3 çocuğunu banyo küvetinde hunharca katletmişlerdi. Binbaşı o günden sonra bir daha
Adaya dönmemiş, bu olay Kıbrıs Türklerini olduğu kadar, bizleri de çok üzdü, çok sarstı"

Annem gözleri yaşlı bir şekilde konuşmasını bitirdikten sonra başımı okşadı ve "yine de savaş
çok kötü, çok kötü bir şey dedi"

Otuzuncu bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru ( Otuzuncu Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 21.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu