DİYARBEKİR

Ey şehir gidiyordum, hatıralar ardı sıra sukun etti
Ben yaşadım; bağrında geçti çocukluk ve gençlik çağım
Bilemez yaşamayan; seni nasıl özledim.
Ben ben olaydım terk edip gider miydim
Ben ben olaydım
Ben ben olmaktan çıktım
Havar Diyarbekir

Arbedaş’ı hatırlarım akan su ki Evliya Çelebîdir şahidim
Akmazmış uzun zaman öyle dediler
Katsallar da kurumuş demek
Ah Diyarbekir

Camiî Kebîr’de ikindi sonrası okunan ezana karışan meyan şerbeti sesi
Bilmezler şimdikiler ne Anzele’yi ne Haciları ne Cinobaşı’ni
Demezler mi nasıl şeherlisiniz kardaşım
Vah Diyarbekir

Ey şehir gidiyordum, Dicle gidiyordu çağlardan çağlara
On Gözlü Köprü’den attım dilek kağızımı
Yalavuz görmedim kendimden başkasını
Bak Diyarbekir

Ulu Beden’i bozanlar el üstünde şimdi
Yedi Kardaş efsanesi yalandır
Beden dedin mi yüreğim burkulur
Surlara baktın mı bir kere olsa
Gelen gidene rahmet okutur
Derdime dert kattım neyleyeyim şimdi
Yak Diyarbekir

Hazreti Süleyman ve arkadaşları
Canından ayırdılar bedenlerini
Şimdilerde sessiz ve sakin Meşhed
Her taraf şen ve gülgûnken
Unutuldular
Yan Diyarbekir

Gidişim yıllardır dönüşüm yoktur
Bileydim ayrılığa derman var
Bileydim unutmamış dermanı hekim
Gelirdim sürünerek yüzüstü
Kapanırdım ayaklarına bedenin
Bilirim ne seni bilen vardır ne hatırlayan beni
Gitmişim zaten alıp başımı yıllardan beri
Üzüntüm yalancı aşkları anlatanlardandır
Onlardır kahreden beni
Bil onları sen de Diyarbekir
Sevdadır yakar aşktan yana ızdıraba aşina olanı
Mecnun’a dönderdi hasretin bağrında yaşayanı
Muma pervane kesildim ondan kolum kırık kanadım
Seninleyim senden uzak bana yakınsın
Anlayansın beni anlaşılmayanım
Sar Diyarbekir

Derde düşmüşem ki derdi tanımaz kimse
Rabbım derd vermesin çaresiz kula
Bu hasrettir düşen kalbe naçar yakar
Ölüremse vasiyetim yabancı yer kabullenmez beni
Gömün şehrimin bir yerine belki hatırlar beni
Gah Diyarbekir

Tarihe sordum
Abidelere baktım
Kitaplar okudum
Sakalı beyaz pirlere danıştım
Bana seni anlattılar
Beni bana yabancı kıldılar
Dicle gibi aktım adresi belirsiz
Bir sığıntıyım gölgegâhında bedenin
Ben dilencisi olmaya adayım bu kentin
Bilirim nicesi vardır söyleyip aldanan
Ben Leyla’ya tutulan Mecnun gibiyim
Ben Aslı için şehir şehir dolaşan
Ben Şirin için dağları delen Ferhad’ım
Zin için ölümü göze alan Mem’im
Ben sana öylesine sevdalı
Derdinden mutluluk duyanım
Çilem bitmesin isterim senin için
Dicle gibi Fırat gibi Nil gibi Seyhan gibi
Ak çağlardan çağlara
Gümrah Diyarbekir

Yazarsın okumazlar söylersin dinlemezler
Kendini allame-i cihan zanneder bilmezler
Çal bakalım bir hava kendine gelir
“Diyarbekirliyim” der raksa başlayan
Ben mi kaldım dillerinden anlamayan
Ben mi kaldım boynu bükük ve yetim
Ben mi kaldım halden anlamayan
Böyle miydi şehre bağlılık ve sevda
Şarkılara kalmışsa bilgelik
Böyle anlaşılıyorsa
Saza caza itibar para ediyorsa demde
Bizi çizsinler her şekilde
Gönlümüzde olan bir sözümüzde olan bir
Bu sevmek değildir anla
Eyvah Diyarbekir

Küçeler tanımaz beni eyvan çökmüştür
Gittiğimiz semtler betona yenik düşmüş gitmiştir
Ardından tarihin fatiha okunmuştur
Bağları kalmamış
Leylası Arab Kara Hübür bahçaları yok olmuştur
Sallanmıyor ipek mendiller halay kalmamıştır
Yaramı sen bilirsin
Sen bilirsin içimdekini
Besbelli ana gibi
O şefkatle sığındım kapına
Kıtmîr’ın olayım kabul et beni
Yâr Diyarbekir

Yazarsam okunur mu şiirlerim
Kendi kendime avuntu derim
Tarih kültür sanat diyarı derler şimdi
Nerede sanatın nerede kültür
Desen ki bu burcu kim yaptırmış
Gömülürler kitaplara başlar
Kitabesini okumaktan aciz icazet veren zatlar
Ne sen üzül ne ben geleyim
Can Diyarbekir

Sana selam gönlümden ki kırık dizeler
Bırkleyn’den Zerzevan’dan, Mir Hızır’dan
Malabadî’den, Kemok’dan, Makam Dağı’ndan
Alipaşa’dan Kore Mahallesi’nden Hançepek’den,
Hasan Paşa’dan, Deliller Hanı’ndan, Tılham’dan
Söyle ki selamların en kavî olanından
Karacadağ’ı unutmadan Andok’u anmadan
Yâr Diyarbekir

Acılarımla baş başa kaldım
Seninle derdimi paylaşmak istedim
Saça ak düştü
Zirvesinde endamın kar yağmış
Seninle hasbihalim Ey Şehir
Bilmezler acı kanatır yüreği
Bilmezler gurbetin kahrını
Bilmezler onlar ki sırça köşklerde
Yaşamın ne olduğunu bilmezler
An Diyarbekir

Nerden bilsinler Ali Emirî’yi
Tanırlar mı Hattat Hâmid’i
Okumuşlar mı sanmam Ahmed Arif’i
Belki ismini duymuşlar Sezaî’nin
Tekerlemelerini bilirim kimi eşhasın
Sorsan doğum tarihini bimezler
Onlar ki okumadan allame-i cihan kesilir
Kitap yazmadan yazar bilinir
Bir müze yolunu bilirler bir kütüphanenin
Davet edildikleri yerleri unutmazlar
Onlara söyleyin ve deyin ki
İçinden yıkılır ağaç
Onlara deyin ki acıdır evin bahçesinde yetişen bitki
Bu yüzdendir istenilmez tanınan ve bilinen
Baş günahlarımın elinde mendil
Kat be kat apartman acılarım
Gözlerime perde iner göremem
Kederler sarar dört bir yanımı
Ruhum cenderededir, damlayan zihnim
Avuçlarıma düşer gözbebeklerim
Kıyamet kopar, kasırgalar içinde gönlüm
Ben yine sana sözlüyüm
Sar Diyarbekir

Biz ancak yabancıya değer veririz
Biz ancak başkası olunca seviniriz
Koşarız ardı sıra onların
El pençe dururuz divanda
Anlatılan nedir deseler bana
Kendilerine göre kurdukları dünyada
Hayallere garnitör olmak
Yemek sonrası tadımlık bir diş
Benliğim kabullenmez kabullenmedi hiçbir zaman
Kanar Diyarbekir

Daha unutmadım Esfel Bahçaları’nı, dut ağaçlarını
Hatun Kastalı’nı, Şeyh Muhammed Düzlüğü’nü
Keçi Burcu’ndan seslenir yürek dağlayan
Celâl’in sesine aşinadır benliğim ve çalınmaktadır
“Kar mı yağmış Diyarbekrin Dağı’na
Bülbül konmuş bostanına bağına”
Taş plâklarda kaldı o heyecan
Taşına toprağına hasret kaldığım
Kurban Diyarbekir

Şeyh Mutahhar Dört Ayaklı Minare
Meryem Ana, Keldanî Küçük Kilise
Camiî Kebir Peygamber Camiî, Behrampaşa
Bağ Köşkleri, Çayönü Hülleleri
Kelekle yolculuk ruhumda başlar
Unutmanam seni Diyarbekir

Seni anlatmak seni derdi şair
Ben seni anlatmaktan uzağım
Yazmadan soğudum okumadan çekildim
İnsan düşünmeyince faydasız
Nice uygarlık eskitti
Bir çok hükümdar gördü kalen
Asur’dan izlerin vardır halen
Mezopotamya’dan gelip süzülen
Romanın ihtişamından ilham alan
Abbasî’den, Emevî’den beslenen
Selçukî’den, Artukî’den, Mervanî’den sesler taşıyan
Hem başkent hem devlet olmuş şehir
Çok şey anlatmanam sol yanım sancır
Ben böyle görmeseydim keşke seni
Ebu’l İzz yaşadı bağrında
Buradan yayıldı sibernetik
Daha ne anlatıp ne diyeyim
Melikşah burada yaşadı
Selahaddin burada bulundu
Kanunî burayı sevdi
Murad buradan geçti
Unutulmadı Urmevî Şeyhi
Kan Diyarbekir


Fotoğraflarda kaldı güzel geçmişin
Ellerindedir kimisinin ağlar durur bazen
Niçin terk ettiniz derim şehri
Kalsaydınız, korusaydınız
İstanbul cezp etmiştir onları
Üzülürler yine derler şehrimiz
Ben üzülürüm bu ifadelere
Reddedilen, affeder mi reddedeni
Kaleni yıktık, viran eden bizdik
Muallak Minareni kaldırdık ortadan
Küçelerine apartman diktik
Olmadı mezarları kaldırdık ortadan
Caddeler açtık tarihi kaldırdık aradan
Köşkler ortadan kalktı
Konaklar harap oldu evler harap oldu
Şimdi horlanan bazaltın otellere derman bilindi
Ben bazalt olsam kırılmaz mıydım
Beni istemeyene darılmaz mıydım
Kâl Diyarbekir

Diyarbekir nice şiir yazıldı senin için
Benimkini kabul et onların gibi
Riya yok söylediğimde
Görmüşsem anlatmışımdır ne varsa
Bilmediğimden yazmamışım belki bilinmeyeni
Ashab-ı Kehf ki tek başına destandır
İstenmiyor sanki bağrında bilinsin
Ben bildim mi söylerim
Şahitsin Diyarbekir

Diyarbekir seni sonradan bildim
Geçmedim birçok köprüden
Seni yalnızca bildim yalnızlığına ortak et beni
Sırdaş kabul et beni
Bilirim nice söz veren vardır
Sevdanı alıp giden vardır
Ben tatil yüzü görmedim
Gitmedim başka diyarlara
Salmadım başımı başka mecralara
Seni bilme adına
Vazgeçtim eşten dostan
Yalnızlığı yaşadım kalabalıklarda
Tek başına dolaştım küçelerinde
Aç kaldım
Susuz kaldım
Yine sevda ağır bastı gidemedim uzaklara
Hâ Diyarbekir

Benim ayıplanmam senin içindi
Bilinmemem senin içindi
Yok sayılmam benim müsebbibi sendin
Aşk şiirlerini karalamadım senin hatırına
İsmimi yazmadım senden gayrı kitaplara
Yazılarımda sen oldun
Seni söyledim konuştuğum kim varsa
Ben böyleyim işte
Başka imtihan var mı sınanacak
Bırakma beni çaresiz
Yâ Diyarbekir

Seni anlatma adına ne yalanlar söylendi
Ben karşı çıktım cılız sesimle
Ben yazdım bildiğim kadar
İşim kalen oldu
Bedenin oldu
Köprün oldu
Medresen oldu
Kilisen oldu
Konağın oldu
Kimse bana bir şey demedi
İlçe ilçe dolaştım
Köy köy dolaştım
Gide gide tanıdık bildiler küçelerinde
Gazeteci bilindim
Rehber zannedildim
Öğretmen olduğum akla gelmedi
Televizyoncu sanıldım
Neler bana anlatmadı lisan-ı hâlle
Yıkılmış viran olmuş evlerin
Suyu akmayan çeşmeler dile gelse
Yaşlılar dünü anlatsa bir
Tanıyaydım yaşlı kadınları
Anlatabileydiler içlerindekini
Kor Diyarbekir

Diyarbekir ne desem boş kimisine
Anlattığım banadır, benim gibi olana
Yanan kandil aydınlatırken tükenir
Ben daha ne diyeyim başkasına
Sor Diyarbekir

Kitaplara danıştım binlerce sene diyen var
Konuşanlara baktım anlatılan tevatür
Dünü bilmeyen binlerce yıla uzanır
Dur anlat şurasını desem etrafımda kimse yok
Ne diyeyim bundan başka
Yor Diyarbekir

Diyarbekir ne anlatsam der düşünürüm
Yalan olmasın diye anlatacaklarım bilirim doğru olmalı
Seni sevmesini bilmeyen gitsin dolaşsın yad elde
Bıraksınlar yokluğumuzla yaşama
Alnı açık başımız dik
Aramızda olmadan ayrılık ve kin
Yaşayalım, yaşamaya çalışalım
Bilirim zordur bir arada yaşamak
Dedikodu olmadan
Kavga olmadan
Zor Diyarbekir

Neler bilir bilmesin yaşlılar bilmezsin
Kahrını çeken bilir olanların
Diyarbekir’in adı geçince ismine heyran kesilen bilirim
Desen anlat bana Diyarbekir’i
Ne anlatır geribim
Burçlar der Ulu Camiî der
Hançepek dedi mi kesilir birden
Ben seni böyle tanınmaman için
Senin bilinmen için
Ey şehir sıkıntılara göğüs gererim
Dar Diyarbekir

Hicre yanar yüreğim
Nar düşer can evime
Bilmez dediler acılarını
Ondandır gizlemem şiirime
Ben gizledim sıkıntılarımı
Ben içime attım kederi
Ben sustum konuşmadım
Ben kendimi harab ettim
Sormadılar nedendir
Bilmezler miydi
Az Diyarbekir

Deşerse içim bir çift laf
Gör bak neler söyletir sıkıntılar
Herkes kendi halinde
Gülmenin zamanını unuttum
Söyleyin ne zamandır nerdeyim
Kaç kez gömüldü cesedim
Kaz Diyarbekir

Bilirim şiir dediğin kısa olmamalı
Sayfalar dopdolu olmalı okuyana
Aramızda kavlimiz var kimse bilmez
Biz bizi tanırız kullandığımız ifadeden
Deseler bizim için sana
Sohbetimiz devam etsin
Aramızda kalsın birçok şey
Sır Diyarbekir

Son demin modası oldu kırık kelimelerle konuşmak
Bakarsın ne cinayetler işlenir güldürmek için
Şair maskarası değil ki kendisini dinleyenin
Ben bu şehirliysem böyle bildim böyle giderim
Hariçten gazel okumak kolay bilirim
Uzaklardayım duyulmaz oldu sesim
Çok söz incitir doğru olsa bile sahibini
Sana selam gönülden selam
Gönülden selam Diyarbekir


Kaçıncı selamdır senin için yolladığım
Gurbet elde geçmez zaman be şehrim
Sanki mahpustayım
Sanki yitirmişim seni
Sana hasretim içimden
Sana can evimden
Can Diyarbekir
( Diyarbekir-uzun Soluklu Şiir başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 31.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu