LÜTFEN BU YAZIYI OKUR MUSUNUZ?
OKUSANA L.N!
Nereden geldik, nerelere doğru gidiyoruz? Bütün
dünyanın imrenerek baktığı şiirlere, romanlara, kitaplara
konu olmuş zarafetin, inceliğin, kardeşliğin, birbirine
karşı saygının örneği olan bir nesilden. İstanbul beyefendisi,
hanımefendisi diye adlandırılan komşuluk,
yardımlaşma, adalet, inanca saygı, özgürlük, huzur,
sadakat, eğitim, güzel konuşma, edebiyat konusunda
tüm dünyaya yüzyıllarca örnek olmuş bir toplum iken
şimdi nerelere geldik?
Her fırsatta kavga eden, önce kendisine sonra etrafındakilerine
saygısını kaybetmiş bireyler olmaya başladık.
Tabi bu bireylerden oluşan bir toplum; trafikte,
işyerinde, evde, statlarda, alışverişte, daha doğrusu bulduğumuz
her fırsatta hemen parlamaya hazır, potansiyel
bir kavga makinesi olmaya doğru gidiyoruz. Daha
doğrusu bu yönde büyük bir “yetiştirilme” çalışması
içindeyiz.
Bu gün televizyonlarda en çok seyredilen filmler vurdulu,
kırdılı, dövüş ve vahşet filmleri. En çok seyredilen
programlar kavgaların çıktığı, birbirlerine küfürlerin
sayıldığı, hakaretlerin edildiği programlar. En çok
oynanan bilgisayar oyunları hep silahlı ve öldürmeli
oyunlar. Çocukların parklarda bile oynadıkları oyunlar
hep savaş ve kavga üzerine. Çocuklarımız oynarken
bir kulak verin azıcık onları dinleyin! Ufacık çocukların
ağızlarında manalarını bile bilmedikleri küfürler,
kötü sözler, hakaretler… Birbirlerine karşı küçük kabadayılıklar,
başkaldırmalar.
Ama çocuklarımızın bu şekilde davranmasının sebeplerinden
biriside toplum denen olgunun en küçük
bireyleri bizler değil miyiz? Yukarıda saydığım etkenlerin
dışında. Babası ile birlikte trafikte arabayla giderken
en ufacık bir yanlış harekette karşıdaki sürücüye
camdan bağırıp küfürler eden, yakalarsa sopasını alarak
aşağı inen bir babayı örnek alan çocuk. Evde anne,
babası arasında devamlı bağrışma ve kavga seyreden
çocuk. Televizyonlarda başkalarını hakir görerek, toplumda
bir yerlere gelen ve söz sahibi olan insanları gören
çocuk. Nasıl bir tavır alacak? O tertemiz beyninde
kendisine nasıl bir yol çizecek? Doğru ile yanlışı, haklı
ile haksızı, mazlum ile zalimi nasıl ayıracak? Yarın büyüdüğünde
kendi ayakları üzerinde durmak zorunda
kaldığında, toplum içerisinde söz sahibi olmak için, nasıl
bir tavır takınacak?
Hâlbuki özellikle trafikte bir hata yaptığımızda, bir
elimizle özür dilerim işareti yapsak, ne kaybederiz? Hiç
yoktan basit bir mesele için tanımadığımız bir insan ile
birden hasım olmak neden?
Artık bir şeyleri söylerken bağırmak, hakaret dolu
kelimeler kullanmak bir üstünlük olmaya başladı. Çok
bağıran, üste çıkmayı başaran, karşısındakini susturabilen
kişi haksız da olsa alkışlanır oldu.
Birbirimize “rica ederim”, “özür dilerim”, “teşekkür ederim”,
“yardımcı olayım”, “Merhaba”, “Hayırlı günler”, demek
yerine; küfürlü sözler kullanmaya başladık. Argo
diye adlandırılan konuşmalarda birbirimizi överken
bile küfür dolu kelimeler sarf ediyoruz.
“Mü’min elinden ve dilinden başkasının zarar görmediği
kimsedir.” Bu iki cihan sultanından bize yapılmış
bir tarif değil mi?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki “Susmak
iyi ahlakın birinci şartıdır”. “Kendi iyiliğini arzu edenler
dillerini tutsunlar, yani az konuşsunlar.”
Sadettin TURHAN
"Gençliğin Enerji Kodları" kitabımızdan alıntıdır.