Öz



Bu makalemin amacı: Onu anlamak için, hayatımızın rengini veren, şeklini çizen, ana hatlarını belirleyen bakış açımızın, derinliklerine bir yolculuk yapmaktır.

 


Giriş



Yaşantımızda bizi bir gazve gibi, haşmeti ve korkunç kanatlarının arasında hak ile yeksan eden vakaları bir düşünün. Fikir badiyenizin uçsuz bucaksız taraflarına seyahat edin. Ama bunu yaparken serpuşunuzu evde unutmayın çünkü teşemmüse uğrayabilirsiniz.

           



İnsanların neden bu kadar kasvetli olduğunu hiç düşünmüş müydünüz?

           



            Herhangi bir şeyin ne kadar derinlerine, teferruatına temaşa ederseniz, insanların bir o kadar fikir ayrılığına düştüğünü görürsünüz. Bir şeyin öznel ya da nesnel olduğunu ne belirler? O şeye herkes tarafından aynı anlamın yüklenmesi ya da yüklenmemesi belirler. Bugün size çok çılgın bir gerçeği anlatacağım. Esasen baktığınızda yaşantınızda anlayıp, algılayabileceğiniz her şey özneldir. Bir şeyi tefsir etmek, bir şekilde tanımlamak için bugüne kadar getirmiş olduğunuz; deneyimleriniz, ailenizden öğrendiğiniz ilkeler ve kırmızı çizgiler ayrıca burada dile getirmemin gerek olmadığı birçok âmil (etken) var.



            Yaşamımızın başlayıp bittiği Dünya’mızı olduğu gibi görmemiz imkânsızdır. Çünkü siz bilinçli bir şekilde düşünmeseniz bile, bu güne kadar getirmiş olduğunuz tecrübenizin en ufak detaylarının bile Dünya mütalaanıza çok büyük tesirleri vardır.



            İçinize sinmediyse durumu birazcık evrimatik bir şekilde inceleyelim. Bütün canlılar: hayvanlar, mikroorganizmalar vs. Dünya’yı olduğu gibi algılasaydı ne olurdu? Ben söyleyeyim, bugün yaşam diye bir şeyden söz edemezdik, bunu yazabilecek ya da okuyabilecek tek bir insan bile olmazdı. Çünkü: Evrimsel açıdan bütün gelişmenin, gerileyişin ya da seçilimin amacı Dünya’yı mükemmel bir bakış açısıyla görmekten ziyade hayatta kalmamızı sağlamaktır. Doğadaki bütün canlıların ortak özelliklerinden biri de, evrimlerini kendi lehlerine çevirmeleridir. Yani imkânlarını, işlerine gelecek şekilde kullanırlar. Ama olduğu gibi mükemmel olan şeyleri bile kafaya takıp melal edinen “İnsan’dan” burada da bir tuhaflığa rastlıyoruz. Hani bir klişe vardır ya “olanları olduğu gibi gör artık!” diye. İşin trajikomik kısmı da burada başlıyor. Çünkü: Aslında bunu söyleyen insan da olanları olduğu gibi göremez.



            Her ne kadar gayritabii görünüyor olsa da burada sorgusal bir boşluk var. Madem Dünya’yı olduğu gibi algılayamıyoruz, o zaman neden biz de işimize geldiği gibi algılamayalım?



            Evet, insanların sorgulamaları ve karşı çıkmaları, çizgiyi aşmaları, bir şekilde tuhaflıklara konu olması ne kadar kötü bir şeymiş gibi görünürse görünsün; bizi Dünya’daki en üstün, en şerefli tür yapan şey de işte bu tuhaflıklar ve çılgınlıklardır. Aramızdaki en başarılı insanlara bakarak bunu çok âza bir şekilde görebiliriz. Bir insan ne kadar çılgınsa, içi içine sığmıyorsa, farklıysa ve değişik nedenlerden de olsa, olanda bir melal görüyorsa, onu bir o kadar kıymetli ve başarılı sayarız. Örnek mi istiyorsunuz? Buyurun: Albert Einstein, Mustafa Kemal Atatürk ve en önemlisi Peygamberimiz, Hazreti Muhammed Sav; kelimenin tam anlamıyla bulup bulabileceğiniz en güzel örneklerdir.



            “Peki, sana katılıyoruz, cevazımızı aldın.” dediyseniz sıra, artık bunu nasıl halledeceğimize geldi.

 



            Çözüm



            Eflatun’un çok sevdiğim bir sözü vardır: “Her şeyin en mühim noktası başlangıcıdır”. Burada da bir başlangıca ihtiyacımız var. Gerçeklik algımızla bir sanatçı gibi oynamak için, gayet güzel bir teknikle başlayalım bu işe. Benim en sevdiğim çarptırma tekniklerinden biriyle ilk denemeyi yapabiliriz.



            Hüsn-i ta’lil: Nedeni bilinen bir olgu ya da durumun gerçek nedenini bir kenara bırakıp; onu hoşa gidecek, hayalî bir nedenle açıklama ve anlamlandırma sanatıdır.



            Aslında çok kolay bir tekniktir. Ayrıca, direkt olarak Dünya’nızın aklınızdaki yansımasıyla oynamaya başlarsanız, hezeyan ettiğinizi düşünürsünüz. Bu teknik hayatta acı duymanızı sağlayan düşünceleriniz için kullanılarak, size sağlam bir destek olabilir. Peki, günlük hayatta nasıl uygulayacağız? Örneğin bu sabah uyandığınızda şunu söyleyin:



            “Bugün de Güneş beni mutlu etmek için, tüm gücüyle parıldıyor.”



            Bunu söylerken, bir istihfaf duygusuyla hareket ederseniz, ne hayatınıza uygulamış olursunuz ne de işe yarayan bir teknik olur. Oldukça masum, temiz bir duyguyla hareket etmelisiniz.

 



            Sonuç

           



            Dünya, yalnızca sizin onu nasıl gördüğünüz kadar derindir. Sonu olmayan bir kuyuya, olduğu gibi çıplak gözle bakarsanız; yalnızca birkaç metrelik görüş alanına sahip olursunuz. Ama elinize bir fener almayı akıl ederseniz, görmek üzere olduklarınızı siz bile tahayyül edemezsiniz.



( Öznel Mütalaa başlıklı yazı Kayrahan K. tarafından 1.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.