https://www.youtube.com/watch?v=8SR65xLdSjI
Sana anlatacağım bu hikayeyi daha önce kimseye anlatmadım. Daha sonra da kimseye anlatmayacağım. İnanın ya da inanmayın. Bu hikaye gerçek.
Buralardan çok uzakta, kahkahaların ve mutluluğun gerçekten gerçek olduğu bir yer varmış. Oradaki insanların günlük rutinlerinin arasında dans etmek ve şarkı söylemek birinci sırada gelirmiş. Gökyüzünün alabildiğine mavi ve yeryüzünün olabildiğince yeşil olduğu bu yerde, insanların yegane amacı hayatlarının aşkını bulabilmekmiş. Bir gün bir erkek ve saçlarıyla, gülüşüyle, duruşuyla öyle tek tek sayarak bitiremezsin. Komple varoluşuyla Tanrı'nın bile imrenerek baktığı bir kız birbirlerine aşık olmuşlar. Tesadüfen, şans eseri değil. İyi vakit geçirebildikleri için de değil. Yaşam bir yapbozdan ibaret. Göz göze geldikleri o an, ikisi de hayatlarının eksik ve bir o kadar da eşsiz parçasının bulunduğunu hissetmiş.
Yaşadıkları yerde kırların, nehirlerin arasında erişilmesi güç ve bir o kadar da zahmetli, uçsuz bucaksız bir dağ varmış. Dağın zirvesinde tohumları yalnızca orada yeşeren, adına "sonsuz aşk" dedikleri bir çiçek bulunurmuş. Oraya ulaşıp da sevdiği insan için ondan toplayan kişinin zihnine ve kalbine, kendisine ait olan o eşsiz parçanın yarattığı anlamın, bir tılsım gibi yerleşmesi ve sonrasında, zaman yahut mekan fark etmeksizin sonsuza kadar hatırlanılmasını ve hissedilmesini sağlamak bu çiçeğin hikmetlerinden sadece birisiymiş.
Aylar geçmiş, yıllar olmuş
Genç aşıklar çok mutluymuş
Yüzüp de deniz aşırı sularda
Gezip eğlenmişler ovalarda
Mutlu bir günlerinde yine
Gök gürlemiş bir anda
İkisinin de sevdiği bir dost
Göçmüş öteki dünyaya
Oralarda bir yasa
Pek bir anlamsız ama
Derlermiş adına sınav
Sıfırdan başlarmış yaşam
Bir kadın ile erkek
İsteyince bir bebek
Sırası gelen gidermiş de
Acaba neymiş asıl sebep
Bizim çocuk üzgün
Bayağı bir dertli
İçini kaplamış endişe korku
Demiş bu Tanrı'nın bir oyunu
Herkesi sarmış hüzün
Susmamış hiç gök yüzü
Sevdikleriyle vedalaşanlar
Bu işte bir yanlış var
Eğer bulmasaymış sevdiğini
Sorun değil, gözü kapalı gidermiş
Fakat artık kavuşmuşlar
Şimdi nasıl olur da terk edermiş
Hemen gelmiş aklına çiçek
Koşmuş dağın eteklerine
Düşünmüş vazgeçmeyi de
Sonra demiş "nasıl dönerim sevdiğime"
Bundan ne haberi varmış kızın
Ne de beklentisi
Her neyse artık o içindeki
Yapması gerektiğiymiş tek bildiği
Günler geçmemiş, aylar sürmüş
Dışarıdan görüldüğü gibi de değil
Zirveye ulaşmak harbiden zormuş
Az bir yolu varmış da hiç dermanı kalmamış
Aklı bulanmış, şaşırmış
Epey yol almış ama bir kendisi varmış
Ha gayret, biraz daha
Sonunda ulaşmış
Şöyle bakmış etrafına
Bu ne güzel manzara
Bir hayli bitkin, yorgun bedeni
Süzülmüş iki damla yaş gözlerinden
Mutluluktan ve sevinçten
Heybesine yüklemiş buket buket çiçekler
Sırtlamış bohçasını
Var gücüyle aşağı
Bir başkası olsaydı yerinde, desem de
Dağın arşında yalnızdı
Fakat bir başkası olsaydı yerinde
Önce bir oturup soluklanırdı
Uçarcasına inerken takınmış ciğeri
Yarensiz zaten nefes alamaz
Sıranın kendisine gelmesi an meselesi
Havada toprağın kokusu
Aslında vermeli huzur
Sağanak artık dursun
Kimedir bu gözyaşı
"Kim üzdü seni tanrım
Niyedir bu hıncın
Çok uzun yol teptim
Ne olur çiçeğim solmasın"
Dolanmış her yeri
Bakmış tepelere
Birlikte gezdikleri o gül bahçelerine
Tenhalaşmış sokaklar
Tanıdıklar artık yok
Bu kadar hızlı olmamalı
Yani geldi mi zamanı
Doğum ve ölüm sanma ki farklı
Biri kazançken diğeri kayıp mı
Öksüz, yetim, dökülen kanlar
Olmalı bunun tek anlamı
Üstü başı yırtık
Eli ayağı hep çizik
Sıkıca tuttuğu bir çiçek
Dolmuş gözleri dudakları titrek
Boğazı düğüm, solgun yüzü
İki melek karşısında gördüğü
"Ey cennet kuşları söyleyin nerede o
İşte getirdim sonsuz aşkı"
Meleklerin bakışları donuk, ifadesiz suratları
Lanet edermiş gibi sözleri, her biri
Kalbe saplanan bıçak darbeleri
Burada değil. Onu götürdüler.
İyi kalpli bir kadın ile koca yürekli bir adam
Bir kız çocukları olsun istediler
Seni bekledi ama gelmedin
Biliyorsun sırası gelen gider
Doğru değil bu. Yalan söylüyorsun
Gitmiş olamaz. Buralarda biliyorum
O artık yok. Buna alış çocuk
Tanrı'dan bir armağan sana
Sonsuz aşkı kazıdı hafızana
O bilmiyor. Ona veremedim çiçeği
Beni hatırlamayacak
Beni tanımayacak
Sen ise unutamayacaksın
--Haber var. iyi kalpli bir kadın ile koca yürekli bir adam. Erkek çocuk istediler
+Ben gideyim. Beni gönderin
--İstedikleri sen değilsin
+Ben onların istedikleri gibi bir evlat olurum. Ben gideyim
-Nasıl olur. Sıra sende değil
+Olsun yalvarırım. Bir an önce onu bulmalıyım
-Dengeler bozulur. Hem mutsuz olursunuz.
+Bir anlamı yok zaten onsuz.
--Severek evlenmemişler. Çocuğu da öylesine istemişler
+Ben olayım istenmeyen. Ben olayım sevilmeyen
-Buna dayanılmaz. Böyle yaşanmaz
--Onu nasıl bulacaksın. Buna akıl ermez
-Sen arıyorken onu, o çoktan döndüyse.
--Bu işin sonu fena. Yazık edersin kendine
+++
Söyleyin peki yapmam gerekeni.
Cehennemin kavurucu ateşinde yanmam mı gerekli
Feleğin çemberinden geçmek demek
Benim olanı elde edememek mi
Sizler melek misiniz zebani mi
Güler yüzlü maskelerinizin altındaki şeytanın kendisi mi
Mutsuzluksa durmasın geri
Sandığınız kadar kötü de değildir
Saplantılı yaftası yemek mi seviyorum diyenin kaderi
Fikirlerinizin çirkinliğine aşina olmaktansa
Sizin olsun cennetiniz
Diyar diyar gezer bulurum sevdiğimi
Sanmasınlar ki aklım şaşkındır
Nankörlük edecektir hislerime sözlerim
Sonsuz aşkın büyüsüne kapıldı bir kere yüreğim
Sizler de beni affedin
İstediğiniz ben değilim
Kader deyip bükersem boynumu
O zaman arlanmaz ruhum