vakit hayli geç oldu
kalçasını uzunca bir süre dinlendirmiş
almış başını gidiyor gemi
gece bütün köpeklerini eteğinin altında gizlerken
mezarlığı ziyaret ediyor
yaralı kedi

vakit hayli geç oldu
fırıldak dünya ayakta uyuyor
ve herşey su gibi gelip geçerken
her gece bu saatlerde
bütün melekler toplanıp
dünyanın
su falına bakıyor

belki sen
boynu bükük duruyorsun bir köşede
belki
tenine kene gibi yapışan suçlarını
yıkayıp
giyip çıkarttığın kıyafetlerinin
rengini solduruyorsun
kimbilir belki de
eski acılarının dibini tutturup
kendine yeni bir sayfa açıp
tüm ağırlığınla çökmüşsündür
hayatın üstüne

mutluluğun bize iyi şanslar dileyip
tasını tarağını toplayıp
arkasında bir ölüm sessizliği bıraktığını
ardından
bileklerimin jiletle nasıl bağlantı kurduğunu
anımsıyorum
içimdeki çekirgenin zıplamasıyla
düşmüştü kafamdaki o amansız
pire düşünce

kendime yeterdim aslında
üstüne bastığım karıncaya çok acımıştım
belki de sofrasından yeni kalkmıştı
ben onun üstüne basarken
meğer o da
diken yalnızlığının üstünde tepiniyormuş
papağanın demir parmaklıklar ardında
sesi çalkalanırken
dediği gibi
kendime yeterdim aslında
renklerimi beğenmeyip
bir bukalemuna gözümü dikmeseydim


tanıdığımı düşünmüştüm dünyayı
yanılmışım
ve yine söylüyorum
tanımıyorum dünyayı
sadece
gelip geçenlerden biliyorum
acının nasıl çırpındığını
dünya bu işte
kimisi ağzından öpmüş
mikrop kapmış
kimisi yanaklarından öpeyim derken
düşmüş gamzesine

devingendir zaman
ve
gariptir insan
ihtişam sakin ve diri bedeniyle
geçerken kırmızı halılardan
gerdanında asılı günahları
çeker bütün pencere perdelerini
devingendir zaman
kimisinin adımları dakikalarla raks çekerken
kimisinin sesi soluğu saniyelerde
yitirme korkusuyla çalışır

ve şair
bütün bir ömrünü iskelet bir sandalyede geçirip
nasır tutmuş elleriyle
kaleme tebessüm atan şair
kafasında biçimlenen şiirle geçirir acıyı
kalemin soluk borusundan
şiir delisidir dağınık masasıyla
kelime darağacına uzanmasıyla
bütün dünyasını toplar çekmecesine
ve gün gelir
ağır bir hastalığın
yüreğinde çadır kurmasıyla
aldırmaz azrailin
kulaklarını çınlatmasına
ruhunu teslim etmeden önce bir not bırakır
masasının üstüne
acının rengi yoktur

ben bu öyküye
yeniden bir ölüm beğenirken
bir adam
kutsal bir yemin bulup
yalnızlığını bırakacak
yetiştirme yurduna
 
 
S.G
 


 
( Acının Rengi başlıklı yazı Sevdambeyaz tarafından 3/29/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.