Pusula ve anahtarı avuçlarında sıcacık dururken, bütün bu olanları tekrar düşünmeye başladı. Hayatı alt üst olmuş bir durumdayken, esrarengiz bir rüya ile farklı bir kapı açıldı karşısına. Şimdi ise nereye gideceğini dahi bilmediği halde küçük bir pusulayı takip edecekti. Bütün bu yaşananlar ona saçma gelse de son çare pusulayı takip etmek diye düşündü. Pusula sanki diğerlerinden farklıydı. Pusulayı nasıl kullanacağını düşünürken, eli pusulanın daha önce hiç fark etmediği bir düğmesine deydi. Pusulanın ekranında bir harita açıldı. Kırmızı bir ışık yanıyordu, varacağı noktayı gösteriyor olmalıydı. Acaba o noktaya ulaştığında ne olacaktı? Bu harita onu nereye götürecekti? 


Daha fazla zaman kaybetmeden yola koyuldu. Sonbaharın yağmurlu bir öğlen vaktinde, yazın kızgın güneşli günündeymiş gibi terliyordu. Sigara alacak parası da yoktu. Kırmızı ışığa yaklaştıkça heyecanı korkuya dönüşüyordu. Yolu yarılamışken biraz ileride bir çınar ağacının altında ak sakallı, başında yeşil bir sarık olan, nur yüzlü bir amca gördü. Daha da yaklaştığında amcanın kafasından çenesine doğru kan aktığını fark etti. O da ne amcanın bir kolu da yoktu. Yaşlı adam tek koluyla ona dur işareti yapıyordu. Hemen çınar ağacının altına çekti arabayı. Arabadan indi fakat amca ortalıkta yoktu. Pusula ve anahtara fazla odaklandığını düşünüp garip garip hayaller gördüğünü varsaydı. Tedirginliği bir kat daha arttı. Kırmızı ışık git gide büyüyordu. Işık büyüdükçe kalbi deliler gibi atıyor, göğüs kafesini kıracakmış gibi oluyordu. 


Uzun yolculuğun ardından kırmızı ışık söndü. Ve pusula birden yok oldu. Anahtar daha da ısınmıştı. Burası bir kasabaya benziyordu. Kara bir bulut kümesinin kapladığı kasaba, sonbaharın eşliğinde yalnızlığa teslim olmuştu. Tamamen boşaltıldığı her halinden belli olan kasaba, sanki bir yangına maruz kalmıştı. Çoğu ev yanmış, kasaba kullanılmayacak duruma gelmişti. Büyük sessizliğin hüküm sürdüğü kasaba, küllerin içinde bir hayalete benziyordu. Korku filmleri bile böylesine dehşet verici bir kasaba görmemişti. Hemen oradan ayrılmaya karar verdi. Tam arabasına binecekken kasabanın içinden bir ney sesi duydu. Kendisini tokatlamaya başladı ama ney sesi hala geliyordu. Acaba kasabada biri mi vardı? Kimse yoksa ses nereden geliyordu? 


Bütün cesaretini topladı ve kasabanın içine doğru sürdü arabasını. Ney sesi giderek artıyordu. Sağ tarafından bir araba dolusu asker geçtiğini fark etti. Hani bu kasabada kimse yaşamıyordu. Arkasına baktığında kamyonet çoktan yok olmuştu. Şizofren olduğundan şüphelenmeye başladı. Ama adı gibi emindi ki şizofren değildi. Çok korkuyordu ve hayatında ilk defa yürekten Allah’ım ne olur yardım et dedi. Kendisine Allah’tan başka kimsenin yardım edemeyeceğini biliyordu. Bu duanın ardından ney sesi artmaya başladı. Kasabada yangından kurtulmuş bir evin olduğunu fark etti. Evin kapısına varınca cebindeki anahtar tutuşacakmışçasına ısındı. Anahtarın bu eve ait olduğunu düşündü ve kapıyı açmaya çalıştı. Evet anahtar bu evindi, kapıyı açınca anahtar yok oldu. Karanlıklar içindeki evin lambaları kendiliğinden yanmaya başladı. Ney sesinin bu evden geldiğini fark etti. Ama evde kimse yoktu. Dışarıda garip sesler duymaya başladı. Bir asker grubu Allah Allah deyip koşuşuyor, kenarda ki ahşap evler kendiliğinden yanmaya başlıyordu. Silah seslerinin başladığını duyunca hemen eve girdi ve korunmaya çalıştı. Bir süre kaldıktan sonra uykuya kalmış ve sabah uyandığında yaşananların kabus olduğunu düşünmeye başladı. Ama aynı evdeydi ve ney sesi hala geliyordu. 


Evden çıkıp kasabaya göz atmaya karar verdi. Tüm korkusuna rağmen bu esrarı çözmeliydi. Kasabada eskiden kullanılan bir kahvehanenin olduğunu fark etti. Tüm masalar eskimiş, çoğu delik deşikti. Kahvehanenin yarısı yangından etkilenmişti. Yerlerde ise mermiler vardı. Ya gördüğü askerler... Neresiydi acaba burası? Birkaç mermi aldıktan sonra tekrar eve döndü. Akşam olmuştu, birden kapı çalmaya başladı. Bu ıssız kasabada gelen kim olabilirdi? Pencereden dışarıya baktığında tüm evlerin ışıkları yanıyor, karşıdaki kahvenin önünde birkaç kişi oturuyordu. Acaba kasaba sakinleri geri mi döndü diye düşünmeye başladı. Ama o bütün gün buradaydı ve kimse gelmemişti. Yoksa bu kasaba hayaletler tarafından mı kullanılmaktaydı? Bütün bu olayların ardından hala yaşadığına inanamıyordu. 


Kapı hala çalıyordu, kapının yanından uzaklaşmaya çalışırken evin içinde ki ney sesi tekrar duyulmaya başladı üst kattan bir çocuğun ona seslendiğini duydu. Üst kata baktığında kimse yoktu. Çocuk çığlıklar atmaya başladı. Dayanamayıp dışarıya atmak istedi kendisini. Kapı hala çalınıyordu. Çocuğun haykırışlarına dayanacak gücü kalmadı aniden açtı kapıyı. Karşısında yaralı bir asker çok sinirlenmişe benziyordu.

"Kaç saattir çalıyorum neden açmıyorsun şu kapıyı " diye sert çıkıştı.

Korkudan bembeyaz kesilmişti. 

Asker, " benim mermilerimi almışsın onları almaya geldim" dedi.

"Biz burada yoklukla çarpışırken sen neden benim mermilerimi çaldın" diye bağırdı. 

Kekeleyerek " Sizin burada olduğunuzu fark etmedim, sabah burada kimse yoktu" diyerek mermileri getirmeye gitti.

 

Döndüğünde askerin yanında bir çocuk bekliyordu. Mermileri askerin üstüne atarak hemen kapıyı kapattı. O çocuğu bir yerden hatırlıyordu. Geçmişini hatırlamaya başladı. Bu nasıl olurdu, o çocuk kendi küçüklüğüydü. Sanki bütün bu olanlar ona bir şeyler anlatmak istiyordu kapı tekrar çalmaya başladı içinden bir ses kapıyı açması gerektiğini söylüyordu. Ve çaresizce kapıyı açtı. Fakat askerle çocuk kapıda yoklardı. Biraz ötedeki kahveden el sallıyorlardı. Gidip gitmemek arasında kararsız kaldı. Ama çocukluğunu onların eline bırakamazdı. Hemen kahveye doğru yürümeye başladı. Yol kenarında elinde kanlı gömlekle ağlayan kadınlar gördü. Bu yaşananlara hiçbir anlam veremiyordu. Kahveye geldiğinde asker ve çocukluğu onu içeriye çağırdılar. Sabah geldiği kahve değil miydi burası? Hani o delik deşik masalar nerde? Kahvenin bir bölümü küller içindeydi oysa şimdi hiçbir şey olmamış gibi çok güzel görünüyordu. Kahvenin içine girdiğinde asker ve çocukluğunun olduğu masaya tereddütle oturdu. Her şeyi anlatmalarını isteyecekti ki, dışarıdan birilerinin bağırdığını duydu. Asker ve çocukluğu dışarıya koştular o da mecbur onlarda dışarıya çıktı. Olanları gördüğünde kanı dondu.


EĞER BEĞENİLİRSE 3.BÖLÜM PAYLAŞILACAKTIR.

( Ruhunun Anahtarı 2.bölüm başlıklı yazı Ümit Zafer tarafından 6/19/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.