1
-Bana bir duada bulun, dedi.
-Ömrün ömrüme nasip olsun, dedim.
-Nasıl ama? diye sordu.
-Canın yandığında canım yanıyorsa, gözyaşların döküldüğünde gözyaşlarım
dökülüyorsa ve kanın aktığında kanım akıyorsa ömrüm ömrüne karışmıştır demek.
Sen ben yoktur anlayacağın biz vardır.
-Ama bu mümkün değil, dedi.
Tutup da ellerinden sımsıkı
baktım gözlerine sıkı fıkı:
-Ömrün ömrüme katılsın! Ben
buna inanıyorum senin de inanman lazım! dedim.
Dondu kaldı olduğu yerde.
Açtı gözlerini yeşil yeşil,
sanırsınız bahara büründü âlem!
-Nasılmış dedim âşık olmak! Benden ala âşık mı var bu âlemde? Ömrün
ömrüme karışsın! Kulağın bu duaya alışsın be sevgilim! Günlerin günlerime
bulaşsın, kokun kokuma, sesin kulağıma… Nefesin nefesime değsin.
-Dur, dedi ‘Bu kadarı
yeterli, anladım.’ sustu yine. Gözleri dağların arakasında uzanan yemyeşil
bir ovaydı sanki! Düşünceli düşünceli kalakaldı öyle!
-Sana Mevlana’dan bir şiirle cevap vereyim arzu edersen, dedim.
“Ben dilek tutmadım hiç!
Hep dua ettim:
Ömrün ömrüme nasip olsun! diye.”
Düşünceli başını kaldırdı işkenceli
gözlerini gözlerime dikti. Az kalsın ölüyordum o nazardan!
-Ne kadar güzel ve bir o kadar da özel konuşuyorsun. dedi bana!
-Dudu dillin olayım senin hoşuna gittiyse ben sevinçten dört köşe
olurum. dedim hınzırca!
Derin bir sessizliğe girdi. Bekledim
inadına! Belki de söylediklerimi anlamaya çalışıyordu, kendine göre
yorumlamaya… İçimden bir ses ‘Bekle’ dedi.
Bende sessizliğim ekledim ömrüme. Kaç dakika öyle geçti, bilmiyorum. Kaç ay
belki de, yıl!
-Ömrün ömrüme nasip olsun çok hoş bir dua, dedi çok sonra usulca.
Gözlerindeki şaşkınlık gitmişti, yüzündeki mahcubiyet ve belirsizlik
silinmişti, sözlerindeki fluluk yitmişti. Gayet netti bana karşı, iyi de etti.
-Sen en güzel şeyleri söylüyorsun bana! Hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
Allah senden razı olsun. Kalbim sana aksın, ömrüm de! Kabul ediyorum nasip
olmayı, kısmetin olmayı arzu ediyorum. Talihin olmayı… Yârin.
Sevinçten uçayazacaktım.
Mutluluktan öleyazacaktım.
-Ve bana bir dua da bulun. dedi.
-Ömrün ömrüme değsin! dedim
Derin derin gözlerime baktı. O
baktıkça kendimi bir zümrüt ormanında gördüm. Yok böyle bir şey, yok böyle bir
yeşil, yok öyle bir bakış ve yüreğe çakış! Can yakış, ah ediş, içe işleyiş… Kahve
gözlerimi iri iri açtım ve arzı halimi beyan ettim o an ol cana:
-Allah’ın emri peygamberin kavliyle… diye başladım. ‘Ömrün ömrüm olsun, ömrüm ömrün olsun! Bir
ömür boyu ikimiz sevelim doya doya, kana kana, yaşaya yaşaya… Son sözüm bu
olmalı sana karşı, elimi uzatacağım eline, gözümü dikeceğim gözüne, sözümü
söyleyeceğim yüzüne ve haykıracağım cümle âleme: Ömrün ömrüme aksın su gibi!’ diye.
O ağlamaya başladı, benim
gözümden yaşlar döküldü.
O gülmeye başladı, ben kahkaha
attım.
Elini uzattı elime, kalbini
kalbime verdi. Aklını aklıma doladı, gözlerini gözlerime kilitledi.
-Nasibinim senin sonsuza değin, dedi.
-Eyvallah kabulümsün, dedim.
-Duamsın her daim, dedi.
-Canıma cennet amin, dedim.