KALİTELİ YAŞAMDA ÇOCUKLUĞUMUZA DÖNMEK
Ne kadar zorluklarla geçerse geçsin, hepimizin çocukluk anılarımızın
hayatımızda çok önemli bir yeri vardır. Küçükken yaşanan acı- tatlı, yokluklar
ve sıkıntılar içerisinde geçen günlerin hatırlanmasında hiç sıkıntı yaşamayız.
En yaşlı insanlar dahi, çocukluk yıllarını daha dün gibi hatırlarlar ve
çevrelerine anlatmaktan büyük zevk duyarlar. Çocukluğumuzu aynen tekrar yaşama
şansımız yoktur. Ancak, hayali ile dahi sürekli olarak mutlu olma imkanımız
vardır. Hele hele o yılları yaşadığımız çocukluk arkadaşlarımızla yıllar sonra
bir araya geldiğimiz zaman, o güzel hatıraları yad etmenin zevkine diyecek
yoktur.
Özellikle emeklilik yılları geldiği zaman, çalışma yerlerinden memleketlere
dönüş ve çocukların evlilik merasimleri sebebiyle bir araya gelen çocukluk
arkadaşlarının hatıralarının paylaşılmasının verdiği keyif, kaliteli yaşamın
olmazsa olmazlarındandır.
İki hafta önce; çocukluğumuzda Mevlütlerin dam arkasında bilye, binlik,
hayvanat gibi leziz oyunlarımızı oynadığımız arkadaşlarımızdan Hasan Şencan’ın
Oğlu Mehmet Şencan’ın düğününde, epeyce çocukluk arkadaşımız bir araya
toplandık. Eskileri andık, güldük, eğlendik, mutlu olduk ve kahkahalara
boğulduk. O günlere adeta geri gittik.
Orada hemen aklıma gelen bir projeyi arkadaşlarımla paylaştım. “Önümüzdeki
baharda kumar yaylasında bütün çocukluk arkadaşlarımız aileleri ile birlikte
bir araya gelmeli, çocukluğumuzda oynadığımız; MET, KEMİKLİ, 7 KİREMİT, DÖT
KAZMACA, BİNLİK, HAYVANAT, SAPAN DÖVÜŞÜ, SAKLAMBAÇ, BİRDİRBİR, GÜVERCİN
TAKLASI, ÇİZGİYE PARA ATMA, ÇİZGİ DE SEK SEK, İP ATLAMA, SALINCAĞA BİNME vb.
gibi çocukluğumuzu Cennet’e çeviren oyunlarımızı tekrar oynayarak hatırlamalı
ve kaliteli yaşamımıza daha üstün kaliteler katmalıydık. Aynı zamanda etli
pilavlı, ayranlı, sazlı sözlü, oyunlu (zeybek, teke zortlatması, Cezayir,
konyalım, vb.) güzel ve yüksek kaliteli bir gün geçirmeliydik.”
Orada bulunan çocukluk arkadaşlarımızın hemen hepsinin gözlerini heyecan
bürüdü ve çok güzel olacağını söylediler. Ben de buradan ilan ediyorum. Her
arkadaşımız üzerine düşecek görevi şimdiden üstlensin. Kurban bayramında kurban
edilen güzel boynuzlu bir üçlü erkecin boynuzları saklansın… Dağlarla yakın
ilişkili olanlar güzelinden metler ve değneklerini düzsün…. Döt kazmaca ve kemikli
için uzunca ve sağlam sopalar hazırlansın… 7 kiremitin kiremitleri nereden
bulunur bilmiyorum ama herhalde bulan arkadaşlarımız olacaktır. Hala
davarcılıkla uğraşan arkadaşlarımız kesilen davar kıllarından çul örerken aynı
zamanda sapan da örsünler… Ama bizim şimdi yapacağımız “sapan döğüşünde taş
kullanılmayacak yumurta veya çiçekler kullanılacaktır.
Binlik için kibrit kutularının içleri boşaltılsın renkli yüzleri toplansın.
Hayvanat oynamak için, şeker üreticileri yeniden lütfen 1’ deve……… 40 yarasa
olmak kaydıyla bizim oyun kağıtlarımızı naneli erden şekerden üretsinler…. Hala
kamyonculuk yapan arkadaşlarımız halatlarını salıncaklar için hazır etsinler…
Mevsim bahar olmasına rağmen ceketlerini almayı unutmasınlar. Çünkü onları
tersten kollarımıza geçirip MET KAPMADA kullanacağız. Yoksa metleri ellerimizle
kaparsak parmaklarımıza zarar verebiliriz.
Çocukluğumuzda akşamlara kadar tazı gibi koşar ve oynardık. Analarımızın
yemeğe, kardeşlerimize bakmaya veya işlerine yardım etmeye bizleri getirmek
için verdiği savaşları unutmamız hiç mümkün değildir.
“Bir gün birdirbir oynuyoruz. Ben ebeyim ve belimi eğerek diğer oyuncuların
üzerimden atlamalarını bekliyorum. Bir ara atlama olayı kesildi. Arkadaşların
sesleri de uzaklaştı. Niye atlamıyorsunuz? Ne oldu? Demeye kalmadan, Rahmetli
anacığımın eşek dayağı sobası popomda patladı. Hazır da domalmış vaziyette iken… İyi de arkadaşlar siz anamı gördünüz ve
kaçtınız, neden benim de kaçmam için haber vermiyorsunuz? Unuttuğumu
zannetmeyin….
Okuldan eve gelir gelmez, zaten yolda iken oynayacağımız oyunların planı
kurulmuştur. Naylondan veya tahtadan yapılmış çantalarımızı merdiven
basamaklarına koyar koymaz, siyah okul önlüğümüzle birlikte, yufka ekmeğin
içine eğer varsa toz şeker çomaçlayarak, en hızlı bir şekilde kendimizi sokağa
oyuna atardık… Eğer, çomacı iyi yapamamışsak veya altını sıkı tutamamışsak, toz
şeker cızadak yere sızardı. Toplamak da mümkün değil. Yani içine toz şeker çomaçlanmış
yufkayı ustaca yiyebilmek bir sanattı… Hemen sokağa kaçmaz isek, evde ya küçük
kardeşin beşiği sallanacak, ya inekler güdülecek, ya babanın işine yardım
edilecek, ya da bize göre üretilmiş bir işin ucundan tutulacaktı… Ama oyun çok
tatlıydı. Çoğu zaman akşam ezanı okunur hala bizim oyunlarımız bitmezdi.
Annelerimiz veya büyüklerimiz ellerinde sopalarla bizleri sokak oyunlarından
zor toplarlardı. Eğer mevsim yaz ise, acelece yemekler yenir ve heyecanla, yine
yarım kalan oyunlara devam etmek üzere sokağa fırlanırdı. Bu defa saklambaç ve
savaş oyunu gibi gecenin ruhuna uygun oyunlara ağırlık verirdik.
Oyunun en heyecanlı bölümünde mutlaka birilerimiz büyüklerimiz tarafından
bir iş için çağırılırdı. İşte bu an en zor olan andı. Oyundan ayrı düşmek,
üstüne üstlük samanlıktan saman çuvallamak gibi çok zor bir işle karşı karşıya
kalmak… Eğer, çağrılan arkadaşımız o anda bir de ebe ise (yani güdek onda ise),
işimiz çok daha zordu. Gidenin yerine güdeği kim güdecekti? Bu durumlarda çoğu
zaman oyun bozulurdu. Oyunu bozanın arkasından ise bütün arkadaşlar oyun bozana
karşı tempo tutarak, “oyun bozan oyun bozan” diye kendimizce intikam alırdık…
Her ne şekilde geçerse geçsin, yokluklarla, sıkıntılarla, imkansızlıklarla,
parasızlıklarla, yamalıklı yeleklerle, sırayla binilen mahalledeki birkaç
bisikletle, elektiriksiz, susuz, tüpsüz, buzdolapsız, koltuksuz, yukarıya
baktığımızda kiremitleri görünen evlerimizde ve mahallemizin sokaklarında
geçirdiğimiz çocukluğumuzun tadı hala damağımızdadır. Çünkü tekrarı yoktur. O
zaman hiç hastalanmazdık. Bazen ateşimiz yükselir keyfimiz kaçardı.
Komşularımızdan birisi hasta çorbası diye tabir ettiğimiz üzeri tereyağlı
bulgur çorbası getirir ve onu şifa niyetine içerdik. Hemencecik de iyileşirdik.
Bazen vücudumuz bulgur çorbası ilacına olumlu cevap vermezse, son çare Ayşe
Teyzemizin duaları eşliğinde üzerimize COSS diye dökülen kurşundan hemen nazar
olduğunu anlardık. Bildik dualarla nazardan da bir süre sonra kurtulur, sokak
oyunlarımıza kaldığımız yerden devam ederdik.
Ben diyorum ki, hepimiz için çocukluğumuzda yaşadığımız tekrarı olmayan güzellikleri
yeniden aynen yaşama imkanımız yok. Ancak emekli olup memleketine dönen
çocukluk arkadaşlarımızın sık sık bir araya gelerek, geçmiş hatıraları biraz da
süsleyerek paylaşıp mutlu ve kaliteli günler geçirme imkanımız vardır. Hemen
hemen hiçbir maliyeti de yoktur. Birazcık istek, birazcık gayret, biraraya
gelme ve o güzel günleri hatırlama ve mümkün olduğunca tekrarı olmasa bile,
benzerini yaşama imkanımız vardır. Bütün uzmanlar eserlerinde, güzel ve
kaliteli yaşamak için, “içimizdeki çocuğu yeniden ortaya çıkarmak” konusunu
geniş geniş işlemektedirler. Bu güzel eylemin hayali dahi bizleri mutlu edecek
ve mevcut dert ve sıkıntılarımızın giderilmesi veya yönetilmesinde yardımcı
olacaklardır.
Eğer, az dahi olsa çocukluk arkadaşlarımızla bir araya gelme fırsatları
oluşturulup, eskileri yeniden hatırlayarak paylaşırsak, ne kadar güzelliklerle
dolu ve kahkahalarla süslenmiş bir hayata sahip olabileceğimizi unutmamalıyız.
Bu güzel eylemler bizleri neşelendirecek, mutlu edecek, mevcut problemlerimizi
unutturacak, gençleştirecek, paylaştıracak ve hayatımıza kalite katacaktır.
Öyleyse haydin, herkes çocukluk arkadaşlarıyla iletişime geçsin, bir araya
gelip geçmişi yad etmenin yollarını bulsun, paylaşacak malzemeleri hazır etsin
ve ömrüne ömür katsın. Gençleşsin, dinçleşsin ve kaliteli yaşamına daha yüksek
kaliteler eklesin… Var mısınız???
1 Eylül 2013. Pazar Saat: 12.00 BUCAK
Selam, sevgi ve dualarımla… Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER