“PARA” NE KADAR ÖNEMLİDİR?
Günlük hayatımızda her
fırsatta kullandığımız paranın maddi değeri çok düşüktür. Maliyeti yalnızca
kıymetli kağıt ve madendir. Parayı değerli kılan, kanunlarımızla belirlenen;
üzerindeki yazılı olan değerdir. Mesela 200 tl’lik banknot ile 100 tl’lik
banknotun maliyeti hemen hemen aynı iken, satın alma gücü, biri diğerinin iki
katıdır.
Para, günlük hayatımızı,
ekonomik alışveriş faaliyetlerimizi oldukça kolaylaştıran, ekonomik bir
değerdir. Bilindiği gibi para yokken, “takas” usulü ile alışveriş yapılmakta
idi. Bu ticaret şekli de oldukça zordu.
Kimseye para bedava
verilmiyor. Para kazanmak için, öncelikle belirli bir fedakarlıkta bulunulması
gerekiyor. Yâni çalışmak gerekiyor. Çalışarak para kazanmanın çeşitli yolları
vardır :
- Devlete hizmetimizi
sunarak “maaş” elde ederiz.
- İşverene-patrona
hizmetimizi sunarak “ücret” elde ederiz.
- Birey veya şirket olarak
mal ve hizmet üretip, insanların hizmetine sunarak para kazanırız.
- Mal veya hizmet
alıp-satarak para kazanırız.
- Bir de kumar, şans
oyunları, hırsızlık, dolandırıcılık, tefecilik vb. para kazanma yolları vardır;
ancak bu son madde meşru ekonomik faaliyet getirisi değildir ve konumuzun
dışındadır.
Peki, parayı ne için
kazanırız? Elbette harcamak için. Nerelere harcarız? Kişisel farklılıkları ve
öncelikleri olmak kaydıyla hayatımızı daha müreffeh kılmak için ihtiyaçlarımıza
harcarız. Parayı öncelikle alın terimizle, çalışarak (gerek beyin gücümüzle,
gerekse adelelerimizle) helalinden, meşru yollarla kazanmamız gerekir.
Haram yollardan,
yetim-öksüz hakkı yiyerek, ticari hile (eksik ölçme-tartma vb) yaparak
gayrimeşru yollardan para kazanmak doğru değildir.
Peki kazandığımız parayı
ne yaparız ? Para kazanmak , asıl hedef değil araç hedeftir. Asıl hedef; kazandığımız
para ile zamana ve değişen şartlara göre, özellik arz eden ihtiyaçlarımızı
karşılamaktır. Para kazanma yönteminin farklılıklarından daha fazla, harcama
çeşitliliğimiz vardır.
Kazandığımız parayı
birinci sırada, dengeli ve sağlıklı beslenmemize ayırmamız gerekir; ama bazı
insanların birinci sırası sigara ve alkol olabilir ki, bu davranış oldukça
tehlikelidir. Bunu yapanlar yalnızca paralarını harcamakla kalmazlar; aynı
zamanda Yüce Yaratıcı’nın sağlıklı olarak ve de emanet olarak verdiği vücudumuzu
da hovardaca harcamaktadırlar.
Beslenmeyi bazı insanlar
oldukça pahalı ve lüks gıdalarla yaparken, bazıları da daha ekonomik ve daha
sağlıklı yaparlar. Bu durum kişisel tercihlerle, inançlarla, yaşanılan çevre
ile, yetişme tarzı ile, ülkenin genel ekonomik durumu ile, borç durumu ile,
kazancın sürekliliği ve miktarı ile yakından ilgilidir.
İkinci sırada güvenlik ve
barınma harcamaları gelir. İnsanlar karınlarını doyurunca giyinmelerine, ve
güvenlikli bir barınağa harcama yaparlar. Bu harcama kaleminde de kişilerin
farklı uygulamaları göze çarpar. Mesela bazı insanlar çok kazansalar dahi;
tutumlu, tasarruflu davranmak amacıyla orta ölçekte giyim ve barınma harcaması
yaparken; bazı insanlar da aşırı pahalı giyim ve lüks villaları tercih ederler.
Bu durumun sosyal, psikolojik, inançla ilgili, zevk ve tercihlerle ilgili,
sosyal statü, meslek vb. bir çok faktörlerle çok yakından ilgisi vardır.
Üçüncü sırada hayatı
kolaylaştırıcı unsurlara (otomobil, modern cihazlar, makinalar vb.), zevk ve
eğlenceye, eğitime, kültüre harcadığımız paralardır ki , en değişken olan grup
bu harcamalardır. Şöyle ki, bazı insanlar evden daha önce çok lüks bir otomobil
sahibi olmak isterler. Fazlaca borca girerler, kazançlarında bir aksama olduğu
zaman, “Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olurlar”. Zirâ bu durumda
borçlandıkları banka veya finans kurumu ya otomobili elinden alır ya da
ipotekleri satışa çıkarırlar. Her iki durumda da zevk ve mutluluk yarıda kalır.
Bazı insanlar çok
kazansalar dahi, itidalli-ölçülü-dengeli hareket ederler; finansal plânlarını
iyi yaparlar. Harcama önceliklerini iyi tespit ederler. Orta boy bir otomobil
alırlar, borca girmezler, eğlencelerine, inançlarının gereklerine, ehemmiyet
verirler. Kazançlarının bir kısmını (takriben %10) tasarruf ederler. Fakirin,
garibin, yetimin hakkını ayırırlar. Okul, hastahane, ibadethane gibi manevi
dinamiklere pay ayırırlar veya güçleri daha fazlaysa tamamını karşılarlar.
Bazı çok kazananların,
kazandıkça modern ihtiyaç skalaları hızla yükselir. 50bin tl’lik otomobilini
satar, 200 bin tl’lik jip alır. Daha da çok kazanırsa 5 milyon tl’lik yat
alırlar. Ha arada bir de fakire (özellikle televizyon ana haberlere çıkan çok
acil hastalara) yardım da ederler.
Bazı babalar ve anneler,
gelirleri çok yetersiz olmasına rağmen eğitim ve öğretimin önemini kavrarlar;
çocuklarını en iyi şekilde okutmak için –eğer varsa- küçük boy otomobillerini
dahi satabilirler.
Bazı az kazananlar,
önemini idrak ettiklerinden kazançlarının %5’ini her ay eğitim-kültüre
harcarken, bazı çok kazananlar o paranın daha fazlasını janjanlı mekânlarda
tabak kırarak ve içki tüketerek harcayabilirler. Bazı çok kazananlar her ay
onlarca fakir öğrenciye burs verir. Diğer çok kazananlar ise, her ay Paris’e,
Kıbrıs’a, Las Vegas’a iş ziyaretleri(!)ne giderler.
Elbette insanların
helalinden kazandıklarını, istedikleri gibi harcama özgürlükleri vardır; ama
mülkün sahibinin Yüce Allah (c.c.) olduğuna inanıyorsak, “İlmi isteyene, mülkü
dilediğime veririm” diyen Yaratıcı’ya kulak veriyorsak; kazancımızı harcarken,
tasarruf – tutumluluk, öksüze-yetime, fakire fukaraya yardım etme, kazancımızı
verene şükretme, almadan verme, yardımseverlik, diğergamlık,
maneviyata-eğitime-öğrenmeye önem verme vb. faktörleri aklımızdan çıkarmamamız
gerekmektedir.
Buraya kadar paranın nasıl
kazanıldığını ve harcandığını örneklerle anlatmaya çalıştık. Para her insan
için gerçekten çok önemli gibi görülüyor. Her insanın, en azından asgari
geçimini sağlayacak kadar kazancı olmazsa hayatı gerçekten zora girer. Kişi,
eğer tembel ve atalet sahibiyse çok kötü bir durumdur. Bu durumda yapacak pek
fazla bir şey yoktur. Eğer çalışmak isteğinde olduğu hâlde, iş bulamıyor veya
sağlığı el vermiyorsa, sosyal devlet veya hayırseverler bu problemi hemen
çözmelidirler.
Peki ünlü sanatçı Özdemir
Erdoğan, “Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık” diye bir şarkı yaptı. Para
gerçekten önemli, ama bazı durumlarda da diğer faktörler paranın önüne rahatça
geçebiliyor. Şöyle ki ;
- Issız bir yolda –Allah Korusun - trafik kazası geçirdiniz.
Üzerinizde de çok yüklü paranız var. Acil yardıma ihtiyacınız var, bütün
arabalar sizi görünce gaza daha hızlı basıyorsa (ki böyle insanların olduğuna
inanmıyorum), size yardım için durmuyorlarsa, 112 acili aramıyorlarsa;
insanlığın önemli olduğu, paranın işe yaramadığı, insanlığın öldüğü an işte o
andır.
- Bir mafya, bir kiralık
katile, bin tl karşılığında cinayet işlettirebiliyorsa (ki böylelerinin
olduğuna da inanmak istemiyorum) paranın önemli olduğu, insanlığın öldüğü an
işte o andır.
- Gece bir ailenin yatak
odasından para veya ziynet eşyası çalmak isteyen bir hırsız, uyandığı ve
müdahale ettiği için ev sahiplerini öldürebiliyorsa, işte o an maddiyatın
şahlandığı, insanlığın öldüğü andır.
Bu defa da paranın öldüğü,
insanlığın şahlandığı birkaç örnek verelim.
- Oldukça zengin bir iş
adamına, genç bir kadın gelir. Kanser olan çocuğunun tedavisi için çok acil
25bin dolar ister. Adam derhal çekini yazar, verir, “geçmiş olsun” dileklerini
sunar. Ertesi gün biri gelir, iş adamına “Sen böyle birine yardım yapmışsın,
doğru mu?” der. O da “Evet doğru” der. “Öyle bir hasta yok, kadın seni
dolandırdı” der. İş adamı heyecanlı bir şekilde “Yâni şimdi kanser hastası bir
çocuk gerçekte yok mu?” der. Adam da, “Öyle bir hasta yok” der. İş adamı
ellerini Allah’a (c.c.) açarak “Ya Rabbi sana şükürler olsun, bugün aldığım en
güzel haber!” der. İşte paranın öldüğü; insanlığın, yardımseverliğin,
affediciliğin, şükrün, diğergamlığın, inancın, dürüstlüğün şahlandığı an.
- Zengin bir iş adamının
emrinde çalışan yetkili bir müdür, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu şirketi
yüz bin dolar zarara uğratır. Müdür suçludur, patronun makamına çıkar, “Özür
dilerim, vereceğiniz cezaya razıyım, hemen işten ayrılabilirim” der. Patron,
adam gibi adamdır. “Bu konudaki eğitimin ve deneyimin bize biraz pahalıya mâl
oldu; ders al, önlem al, vazifene devam et” der. İşte paranın sıfır olduğu;
insanlığın, affediciliğin, başarısızlıktan deneyim ve ders almanın şahlandığı
an.
- Bir örnek daha, bir
fabrikada çalışan usta gece sabaha kadar ateşler içinde yanan bebeğini acile
götürür. İşi uzar, o gün işe gidemez, telaştan patrona haber vermeyi aklına
getiremez; unutur. O gün o ustanın yetiştireceği işler bitirilemediği için,
sipariş veren firma patronu fena hâlde paylar, ve işi iptal eder. Ertesi gün ,
işe gelen ustaya patron hiçbir şey sormadan ağır hakaretler eder, ustayı fena
hâlde rencide eder. Usta da hiçbir şey söylemez, ağlayarak ceketini alır, hiç
düşünmeden iş yerini terkeder.
Usta açısından, paranın (ücretin)
yerde süründüğü; onurun, şahsiyetin, karakterin şaha kalktığı an.
Patron açısından,
affediciliğin, insanlığın yerde süründüğü ; hırsın, öfkenin, aşağılamanın,
çalışana ; ona para kazandırana değer vermemenin şaha kalktığı an.
Bazı zenginler bir anda
çok büyük bir mal varlığını, hayırlı bir işe vakfederler. Hem vergilerini tam
öderler, hem de milletine okul, hastane vb. kurumlar bahşederler. Bunları
yaparken de dünyanın en mutlu insanıdırlar.
Bazı zenginler – Allah
Korusun – ağır bir hastalığa yakalanırlar. Dünyanın masrafını yaparlar,
ambulans uçaklarla yurtdışına tedaviye giderler, ancak yaratıcının dediği olur.
Para hiçbir işe yaramaz.
Çok yüklü bir parayla iş
seyahatine giderken ıssız bir yerde –Allah Korusun- kaza geçirdiniz.
Yardımcılara ulaşamadınız, acıktınız, susadınız, ama gıdaya ulaşamıyorsunuz.
İşte o anda paraları yiyemezsiniz. Paranın işe yaramadığı anlardan birisi de
böyle durumlardır.
Para, akıllı olan
insanoğlunun elinde, hükmettiği, yönettiği, rasyonel ve rantabıl yerlere
kanalize ettiği faydalı bir değerdir. Asla insanı negatif-olumsuz yerlere
çekmemeli; haktan, adaletten, insanlıktan, yardımseverlikten, şükürden, infak
eyleminden alıkoymamalıdır.
Maddi zenginlik güzeldir
ama, manevi zenginlikle elele tutuşursa çok daha güzel olur. Helalinden de olsa
kazandığımız para bizi şımartmamalı, şaşırtmamalı, kibirlendirmemeli, israfa
yöneltmemeli, geldiğimiz yeri, vatana-millete, çalışanlarımıza, topluma ve
inançlarımıza karşı sorumluluklarımızı asla unutturmamalıdır.
Yrd.
Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER
21. Dönem Burdur Milletvekili
(0
532 471 70 16)