kelimelerimle akarken evrene
ve kanıp/
bakıp/yaralanıp sözcüklerle
sahte mutlulukları örtüp yüreğime
susuyorum şimdi...
ellerimden önce tenine düşen sesim
hecelenip sen oluyor
kelime/kelime dokunuyorum sana
dönüşüyorum sana ki
her gece/yatağını terk edip
delice çağlayan bir ırmak gibi
yalın ayak,
çırılçıplak sana koşuyor,
çıkmaz sokakların kuytularında
gölgeler çoğaltıyor
özlemle çoğalıyor
teninin üzerinden renkli taşlar topluyorum
parmak ucu dokunsallığımla ki
yüreğimdeki mührünle yol alıyorum...
içime girip büyüyen
İçimde kayan vuslat kırıntılarının
erozyonuyla etrafa saçılıyor aklım
umursamıyor yürüyorum
gece yarsısından/sabaha dek
dilekler adıyorum yıldız tozlarından
kaçmanı diliyorum benimle bir başka dünyaya
kulaklarımda kırgın bir melodi
ince sızım...
bir kaç salisede olsa çıplak
yüreğimdeki sessizliğe
bizim olan
yalnız bize ait olan
sandığımız değil
inandığımız mutluluğa...
bil ki sevdam,
hiç kimse bağışlamadı beni
yüreğimle/yüreğinin kesiştiği
uçurumun keskin çizgisinde...
ve bil ki kadınım
hiç kimseyi nedensizce alıkoymadım
yaşamsallığımdan da derin kavramışken saçlarını
hayatı bir adım geri bırakırken ben,
sen;korkularımın dar ağacına asarken ölü düşlerimi
ağdaya bile gelmeyen tüyüne
zarar gelmesini istemediğim insan
bil ki senin için b-akıyorum
he-ce-le-ye-rek sözcüklerimin arasından
unutmuşken beni/sendeki beni
geri dönüşümlü zamanlarda t-anı diye
sana ait izler bırakıyorum
yüzümde/yüreğimin elverdiğince
tam ortasındayım zamANIN
düşsel bir patlama ile güneşe bulanıyor gün ki
kokunu tenime çiziyor rüzgar
duraksıyorum...
gözlerim kapalı
içine iniyorum/derinlerine
kaygan merdivenlerden
ve çıkıyorum...
değiştin mi
yüreğine mıh gibi çaktığım bütün şifrelerini
ahhh be sevdiceğim
doğumumla birlikte
alnımın çatına yazılmış bir sır gibisin ki
kenarlarına zincir çekilmiş bir yolun
tozları arasında cicoz oynayan çocuklar gibiyim
yüreğini çınlattım şimdi/hissettin mi?
bir kelime bile kafi gelirken seni anlatmaya
ben kokusu sana kesik/binlerce kelime doğuruyorum...
(...)