HARCAMA HASTALIĞI
Geleceğimiz, kaynaklarımız, yapay ihtiyaçlar, küreselleşme ve
insan!
Tüketim algısı ya da çılgınlığı, hat safhada almış başını gidiyor.
Metalaşmak, sosyolojik gelişimler, toplumsal yapının bozulması,
insanlığın içinin boşaltılması suni istekler, suni ihtiyaçlar toplumsal baskı…
Toplumu, kitleleri ihtiyacı olmadığı halde çeşitli tekniklerle maniple ederek pazarlanması, görsel ya da bazı parlama tekniklerini cazip
kılarak, ekonomisi güçlü olanların hiç de ihtiyacı olmayan kimseleri baskı
altına alarak özendirmesi gibi olaylar gözlemliyorum.
Özellikle marka giyinme hastalığının yayıldığı son yıllarda Türk
milletini esir alan telefon, araba, ayakkabı ve giysi ve daha nice madde
görebiliyorum, hem de hayatlarının büyük bölümü ipotek ederek yani kredi
kullanarak…
Kredi kartı da ayrı sorun…
Örneğin; , aylık geliri 1500 tl olan bir insanın kart limiti 3.500 ila 5000 tl olunca ihtiyaç , olmadığı halde sırf lüks uğruna bir eşya alması durumunda diğer aylara borçlu girerek geleceğini ipotek alması durumunu bilinçli olarak yaptığını zannetmiyorum ..!!!
Bir ailenin ilkeli yaşam ve hayatını idame ettirme biçimi olmalı,
insanlığın bir yaşam biçimi olmalı bence. Gelirimizin, giderimizi karşılamadığı
aşikâr, her şeyi borç yiyerek; kaynakları hor kullanarak tüketmek, toplumsal ve
liberal ekonominin dayatması, çılgınca harcama baskısını ve özentisini
doğuruyor. Köyden şehre geldiğimde gördüğüm yirmi beş yıllık manzara bu…
Komşusunun lüks bir eşya aldığında benimde olsun, olmazsa kendini,
aşağılanmış sayması, benim de olsun hevesi, benim neyim eksik deme gafleti ve
çevredeki özenti baskısını göremiyor.
Komşunun ekonomik geliri ile kendisinin ekonomisini kıyaslamadan,
borçlanarak onunla eşit bir yaşam seçmesi durumu da suni bir durumdur. Bir
ihtiyaç değil de özenti olması durumu suni bir durumdur.
Hani gelecekten, insanlıktan, toplumsal yaşam biçiminden önce
insanın beyin dürtüsüne lüks ya da işine yaramayan harcama, çılgınlığı girmişse
işte burada biraz durup düşünmek lazım. Bu tehlike toplumu ve insanlığı
hapseder, esir alır. Bu hataları şahsımda zaman zaman hepimiz yapıyoruz
sanırım.
Aşırı harcama çılgınlığı,
hep benim olsun hevesi ve tüketim, tüketim, tüketim çılgınca…
Serbest ekonomi, özgür
yaşam, ‘’ben’’ zihinyeti, aşırı sahip olma duygusu, tüketilen gelecek, “param
var her şeye sahip olurum” oburluğu, toplumu çıkar guruplarının çıkarları için
yanlış yönlendiren medya, reklam vs. etken sayabiliriz.
Yani göreceli bir yaşam,
göreceli bir zenginlik; sonu malum sosyolojik ve toplumsal buhran, bunalım…
Kimi ailelerde dağılmaya, kiminde cinayete, kiminde de cinnete varan travmalar,
ödenemeyen senetler, kartlar ve zarar görüp biten bir insanlık.
Vesselam bir ahlaki
sorun; içimizdeki insanlığın boşaltılması, dinimizin bile “israf haramdır”
dediği yerde, çılgınca savurganlık değil mi? En basit, bırakın diğer tüketim
çılgınlığını Afrika’da insanlar börtü, böcek yerken, bizim ülkemizde medyada
duyduğumuz kadarı ile iki buçuk milyon ekmeğin günlük çöpe atılması, ekmeğin
ucunu böl gerisi çöpe giderken, ne kadar düşündürücü ne kadar israf olduğu bile
yeter de artar.
Hiç ihtiyacımız değilken
ya da bütçemize uygun değilken, lüks arabalar, pahalı telefonlarla marka giysiler her oda da
bir TV ve daha örnek verebileceğim o kadar nesne var ki, dünyadaki kaynakları israf
eden insanlık, sırf özenti ve suni ihtiyaçtan, çocuklarımızın insanlığın
kaynaklarını bolca harcadığımız…
Bir gün bu kaynaklar bittiğinde insanlığın hali ne olur? Bizler göremeyiz
de hiç de iyi olacağını düşünemiyorum.
Rabbim sonumuzu hayır
etsin İnşallah!
Saygılarımla…
Bekir Akbulut
31.012014