ISLAK GÖZLERİMLE HASBİHAL

Kimbilir kaç kez hayatın kursağımıza duruşu gibi hıçkırmış, kendimizden hiç beklemediğimiz bir şekilde, kimbilir kimlere  belki küfretmişizdir. Kimbilir sırtımızda beliriveren hançer yaralarından dönüşümüz olmuştur ağlayışlarımız. Hayatın ensesinde tutup bir uçurumdan atmak istemişizdir. Kim bilir belki de hayatın taaa kendisi iken kaç kez yadırgı olmuşuzdur ve yadırganmış ya da yadırgamışızdır.

Eğri büğrü duygu fukarası sesler arasından belki de kendimizi sıyırmaya çalışmış hatta belki de kendimizi ispata durmuşuzdur... Sevginin çağlayanlarında kaç gölgede oturup, soluklanıştan sonra kendimize gelmiş ve nefesime nefes ol, sesime ses, an'ımı canıma yama et demişizdir. Giden eksilir tesellisi ile çoğaldığımızı zannedip, ızdırabımızı bile kamufle etme yolları bulmuşuzdur.

Yalnızlığın en derin uçurumuna yaslanmış kalmışım yangın yüreğimle ey hayat. Sonunda gücüm tükenip düşeceğim belki ya da kendi yüreğimden taşınıp gideceğim kimsenin bilmediği, ulaşamadığı, uğramadığı bir yüreğe... 

Kaç yıldır ki, yaşamın uğramadığı mezarlıklar gibiyim, içime binlerce ölü gömülü. Dolaşıp duruyorum ağaçların dökülmüş yaprakları arasında, sonbaharın sarı soluk yüzüne sürüyorum yüzümü yaprak yaprak... Ağaçlara baktıkça nedenini bilmediğim ama acısını duyduğum sararmış hüzünler kaplıyor içimi. 

Ya kur dar ağacını, sallandır bedenimi ya da kes başımı giyotininle kader. Daha doğmadan hükmüm yazılıp verilmedi mi sana? Savunma hakkım sabrım da saklı kalırken, bir Allah kulu, görgü şahidim olmaya hevesli olmadı hiç. İllet ötesi sancılar çöreklenirken yüreğime, deva kimdeydi söyle? Gezgin uykularda yitirdim anne kokulu sılamı ben. Kabuslar yerle bir etti baba gibi rüyalarımı. Gece ile gündüzüm sırnaşık bir karışımdı zaten. Bana düşen çorba olmuş yaşanmışlıkları, soğuk soğuk içmek oldu.

Bıçağın keskin yanıydı hep payıma düşen. Masatlanmış sorgularla çapraza alındı aşka dairlerim. Ne güneşin algını idim ne de ayın baygını. Sadece yorgundum... Sadece vurgun... Ve sadece çıkla sevmelerin kurbanı... Mongol düşüncelerin tezahürü gibi sahte yüzlerden fışkıran riya. En/geline çengel takmak zahmetinden taviz vermeyen bir yalan çerağı. Lüzümsuz telafuza yatkın bir pişkinlikle nasil de gerim gerim geriliyor ruhlar.

Epilepsi nöbetine tutulmuş, bir hayat hikayesiydi benimkisi...Gece nöbete çıkar titremelerim. Omzumda onca yük, sırtım sırılsıklam, Dizlerimin dermanı kesik ve ben hala dimdik yürüme gayreti içerisindeyim. Gündüz güneş algını hislerle, bir yere varılmıyormuş anladım vesselam. Öğle üzeri zafiyet zamanı. İkindiler, içimi daraltacak kadar küçük geliyor, ruhuma. 

Bilmem bu kaçıncı çığlığımdır ey hayat, sesimi duyuramadığın . Bilmem bu kaçıncı imdat... Sen  ömrümün gece bekçisisin hayat. Umudumun sokaklarına sinen kokunu ve ayak izlerini sil yeter. Olur olmaz çaldığın düdükten de usandım artık. Ya bırak yakamı ya da son ver bunca işkenceye, diye haykırasım gelse de içimden, sustuğum yerde saklı kalmak, sanki boynumun borcu gibiydi. 

Ektiğimi biçmeme izin vermeyen arsızlıklar, yüzsüzlükler, ön yargılar ve çok bilmişliklerden dolayı:

Üç öğün biraz handikap, biraz girdap, biraz ızdırap karıştırarak pişirdiğim ömür aşı, temcit pilavına dönmüştü. Güvelenmiş dostlukları ayıklamak midemi kaldırır olmuştu. Yüreğimin silolarında, kurt düşen güven çuvallarının kurtuluşu yoktu artık. 

Varsın karanlık geceler yokluğuma ağıt yaksın, sahte sevgilerle avutsun hicranımı zaman... Betonarme vicdanlarla boy ölçüşme vaktine daha çok var. Sabrımın kerpiç duvarlarına arsızlık nem sıçratsa da, Sükutumun sıvaları kibirli yüzsüzlükler ufalanmaya başlasa da, taş gibiydi ömrümün çatısını ayakta tutan inancımın duvarları.  

Ağladım...Annesiz yanımda tortulaşan bir kaç çocukluk anısına sarılarak. Ağladım...Babamın dağ gibi gölgesinde varolurum sandığım yanımın, toz-duman haline ağıt yakarak. Ağladım... İlk ve son kez aşka dair şiir yazarak. Ağladım işte... Etrafa aldırmadan. Ağladım bir avuç dolusu gözyaşıyla yüreğimi yıkayarak....


HÜZÜN ŞAİRİ: N Y

( Islak Gözlerimle Hasbihal başlıklı yazı Hüzün Şairi tarafından 31.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.