Beyaz …
Her yer beyaz,
Sevmiyorum beyazı. Uyuşmuş tenime sürünüp geçiyor, tutmak istiyorum bir ucundan, kaçıyor parmaklarımdan. Saçlarımda dolaşıyor nefesi. Yoluyorum saçlarımı. Parmaklarımda bir yığın saç yumağı. Tekrar tekrar yoluyorum. Yavaş yavaş azalıyor başımda saçlarım.

Pencerenin önünde oturuyorum. Dışarısı bembeyaz bir hüzün. İnsanların saçlarına hüzün yağıyor. Çocuklar hüzne bulanmış, durmadan o beyazlık içinde yuvarlanıyorlar.

Bilselerdi beyazın ne çok acı getirdiğini bu kadar haşır neşir olurlar mıydı onunla? Ama onlar benim bildiklerimi bilmiyorlar ki.

Gözlerimi kapatıyorum.

Dedem pamuk yumuşaklığıyla bir paket uzatıyor. Hevesle açıyorum. İçinden bembeyaz bir elbise çıkıyor. Benim elbisem, bayramlığım. Sevinçle üzerime geçiriyorum. Üzerindeki kırmızı kalpleri okşuyorum parmaklarımla.

Dedemin sallanan sandalyesine oturup sallanıyorum ileri geri, ileri geri…
Dudaklarımda en sevdiğim şarkının yarım yamalak sözcükleri. Kıkırdıyorum.

.....

-Anne nereye gidiyoruz? Anne bileğimi çok sıkıyorsun.

Annem neden cevap vermiyor. Ben bu yağmurda dışarı çıkmak istemiyorum ki. Elbisem ıslanacak.
Anne çok soğuk üşüyorum.
Anne neden bir şeyler söylemiyorsun?

Annem sürüklüyor beni peşinden.
Deniz kıyısındayız. Korkuyorum, dalgalar bana öfkeyle bakıyorlar. Tıpkı annemin baktığı gibi.

-Hadi oyna diyor annem. O çok istediğin kumdan kaleleri yap. Hep dır dır edip, başımın etini yediğin deniz kıyısındayız işte. Hadi istersen yüzebilirsin.

Ağlıyorum, başımı sallıyorum inatla. O çamura girmek istemiyorum. Bembeyaz bayramlığımı kirletmek istemiyorum. Bileğimden çekip itekliyor, yere düşüyorum. Eteğim çamurlanıyor. Ağlıyorum susmamacasına avaz avaz. Annemin hışımla attığı tokadın acı sıcaklığı yanağımda zonkluyor.

Çamurlu ve soğuk kumların arasında titreyerek, ağlayarak parmaklarımı kumlara daldırıyorum. Bir kale yapıyorum. Öyle büyük ve çok odası var ki, saklanabilirim. Annem beni asla bulamaz. Ayrıca kaledeki şövalyeler beni koruyabilirler. Onların büyük kılıçları olmalı. Düşmanları bir kılıç darbesiyle parçalayabilirler.

Ama nereye gitsem, annemin o günkü isterik kahkahası kulağımda. Kaçamıyorum. Kulaklarımı kapatıyorum. Sallanmaya başlıyorum ileri geri, ileri geri…

...
Dedemin ilahi kutsallığındaki sesi kulağımda.
-Aç Pamuğum. Hadi aç gözlerini, ben yanındayım diyor.
Onun kucağında, dudağımda o ezgisi bozuk şarkı. Sallanıyorum ileri geri, ileri geri…

...
Hala aynı odadayım.
Kim gülüyor?
Bu ses annemin sesi, bu gülüş onun gülüşü.
Duymak istemiyorum. Neden inatla gülüyor?

Kapı açılıyor, bembeyaz giysili bir kadın. Sevmediğimi bile bile, neden beyaz giyiyor ki?
Beni korkutuyor. Ben kaçmaya çalıştıkça üzerime geliyor.
Bana neden kahkahalarla güldüğümü soruyor.

Ben gülmüyorum ki. O ses annemin sesi. Beni hiç rahat bırakmıyor diyorum. Bana inanmıyor.
_
Lütfen gelme. Hayır, uyumak istemiyorum. Uykudan korkuyorum. Hayır, lütfen, lütfen, lütf…

...

Şekli bozuk beyaz gölgeler, beni uykudayken bile neden rahat bırakmıyorsunuz?

-Anne aç kapıyı. Anne! Beni böyle bırakma gecenin soğuk ayazında. Korkuyorum.
Anne ne olursun?

Kapının önüne büzüşüp oturuyorum. Annemin içeriden kahkahaları ve cilveli mırıltıları geliyor. Hiç tanımadığım kaba bir erkek sesi, sesini bastırıyor. Uyumuşum.

Annemin beni dürterek uyandırmasıyla gözlerimi açıyorum. Pis bir böceğe bakarmış gibi bakıyor. Lanet ve küfürlerle alıyor beni içeriye.

Yatağıma koşuyorum. Bembeyaz duvarlar, beyaz çarşaf ve yastıklar. Yorganı en tepeme çekiyorum. Karanlık ve siyahın kollarına sığınıyorum. Nasıl sıcak ve şefkatli. Uykunun kollarında sallanıyorum bir ileri, bir geri.

-Defol! Defol! Annemin sesi kulaklarımda.
Nereye gidebilirim? Dedem öldü artık. Oraya da gidemem.
-Canın nereye isterse git diyor annem.

Üzerinde beyaz bir elbise, gözümü alıyor. Bir şeytan nasıl melek olabilirse, annemde o anda bir melek. Kıpkırmızı dudaklarında eğreti bir gülümseme.
-Git! diyor. Defol!
-Neden, neden beni kovuyorsun?
-Yeter bunca sene senin lanet suratını gördüğüm. O şeytan babana benziyorsun büyüdükçe ve ben artık senin o iğrenç yüzünü görmek istemiyorum diyor nefretle.

-Neden fısıltısı dökülüyor dudaklarımdan, neden babamdan hiç söz etmiyorsun, neden ondan nefret ediyorsun, kim o?

Annem saçımdan yakalayıp fırlatıyor yere.
-Kim mi? O lanetten bir daha söz edersen senin dilini koparırım. Birde soruyor?

Öyle cırtlak bir sesle haykırıyor ki, oturduğum yerde büzülüyorum. O bağırırken kulaklarımı tıkıyorum.
Hala haykırıyor.

- Sen benim uçup giden, çamurlara bulanan masumiyetimin artığısın. Birde soruyor kim diye. Senden nefret ediyorum. O lanet günden, bana hep o günü hatırlattığın için senden de nefret ediyorum. Ben sorabildim mi neden diye, hangi çığlığımın cevabı verildi. Tırnaklarımda kalan kendi kanımın diyetini kim ödedi? Parçalanan masumiyetimi kim bıraktı çamurlar içine, hala soruyor kim? Ne önemi var. Senin piç olmanı değiştirecek mi? Benim nefretimi silecek mi?

-Defol! Defol! git, git! giiiiiiiiiiiiiit!

Dudaklarımda o kırık ezgi. Sallanıyorum ileri geri, ileri geri…

...

Beyaz elbiseli kadın kollarımdan tutup sallıyor beni. Uyan artık diyor. Oysa, yıllardır uyuyabildiğim en uzun uykudan uyandırdığını bilmiyor.
Yanında başka biri var. Dedeme benziyor. Kırlaşmış sakallarıyla ve dudağında hafif tebessümüyle.
- Merhaba diyor.
Benim dilimde aynı ezgi, sallanıyorum ileri geri, ileri geri…
-Neden buradasın biliyor musun?
Sessizlik.
"Neden konuşuyor? Ben sessizliği ve karanlığı severim."

-O günü hatırlıyor musun? Diyor.
"Hangi günden bahsediyor bu adam?"
-Ya anneni hatırlıyor musun?
"Annem sonunda utancından kurtuldu. Kahkahaları geliyor kulağıma. Bu defa mutlu kahkahaları."
Adam neden güldüğümü soruyor.
"Aptal adam, gülenin ben olduğumu sanıyor. Annemin mutlu kahkahalarını tanıyamıyor."
-Annenle ilişkiniz nasıldı diye soruyor.

"Annem, canım annem şimdi mutlu, onun mutlu olmasını sağladım. Benimle gurur duyuyor."
"Şu duvarları neden beyaza boyamışlar. Bana bir fırça verseler siyaha boyardım. Sıcak ılık ve şefkatli bir siyaha. Hani gözümü kapattığımda olduğu gibi. O siyahlıkta tüm dünyayı istediğim gibi görebilirim.
Dedemin sallanan sandalyesine binebilirim. Bıkmadan sallanabilirim. İleri geri, ileri geri."

Beyazlı kadın ve yanındaki adam kalkıyorlar. Çıkarken mırıltılarını duyuyorum.
-Zavallı kızcağız annesini öldürdüğü o günü hiç hatırlamıyor. Gazetedeki o resimleri hala hatırlıyorum. Kadının bembeyaz elbisesi kandan kıpkırmızıydı. Cesedin başucuna oturmuş kahkahalar atarak sallanıyormuş ve sürekli mutlu musun artık anneciğim diyormuş.
Geldiği günden beri sadece gülüyor ve ileri geri sallanıp duruyor…
Neler yaşadığını kim bilebilir ki?

( Acı Beyaz başlıklı yazı MüslimeUguz tarafından 16.10.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu