Tutsak Özlem Irmakları
Son sözü kalıyor kulaklarda rüzgârın
Tek sözle buzul çağına dönüyor zaman
Kırık kanatlarıyla dalıyor denizlere martılar
İhanet ediyor kökler, zehir içiyor zakkum çiçekleri
Beyaz güvercinler, narçiçeği şapkalı kumrular
Kırlangıçlar terk-i diyar ettiler cumbalı
penceremden
Kurudu lavanta kokulu avuçlarını öpen dudaklarım
“Bir görüşte âşık oldum sana delice!”
Uçucu mutlulukları çağıran araçtır şarkılar
Kör kuyuların derinliğinde kayboldu anılar
Seni arıyor kentin üstünde ışıyan yıldızlar
Ellerim öksüz kaldı, avuçlarımda kor ateşler
Yazgıya isyan nöbetleriyle gelen uykusuz sabahlar
Göç yolunda turnalardan aldım gittiğin haberini
Mumların çırpınışları, aynalardaki suskunluk
Cami avlusuna bırakılmış bebek kadar kadersizim
Yarım kalan bedende yarım kalan bir kalple yaşamaya
Kahreden sensizliğimi anlatmaya mecalim yok!
Sorgulayamıyorum dağ gibi yükselen adressiz
mektupları
Güneş ışımış penceremde ben zifiri zindanlardayım
Bir, bir geri dönüyor kurduğum hayaller, kırık dökük
düşler
Korku filmi setine dönmüş, hayaletler basmış sensiz
kenti
Levent boylu hatmilerin beli bükülmüş çiçekler
kokusuz
Her gülüşünde baharları yaşardım gözlerinde
Yokluğunda ağrılı kışlar, kahır trenleri gibi
geçiyor sonbahar
Seni yaşamaya adanmış bu ömür teknesi su almış
batıyor.
Kollarım, bacaklarım cansız ses tellerim ağır
hasarlı
Hükmü kalmadıysa yaktığım mumların sunduğum
adakların
Ayrılığa tutsak akacaksa özlem taşkını ırmaklarım
Ne yapsam ne etsem hiçbir şey seni bana
getirmeyecekse
Göklere, denizlere, dağlara senin olmadığın bu kente
Ve bilumum varlıkların hayrına sadakam olsun!
Vereceğim başka nem var ki!
Dinmez ER / Çeşme / 2013. 11. 23 /