“Sevgi gelince tüm eksiklikler biter, bütün kötülükler yok olur.”

                                                                                 Yunus Emre

 

İlimizdeki aday öğretmenlere Temel ve Hazırlayıcı Eğitim kurslarında ders veriyordum. Kursun süresi uzun olduğundan bir an evvel bitmesi için Cumartesi, Pazar ve hafta içinde de akşamları ders veriliyordu. Derse gelen aday öğretmenler, önce kendi görev yerlerinde akşama kadar sınıflara girerek ders veriyorlar, akşama doğru da o yorgunlukla-bazen de aç olarak-kursa geliyorlardı.

Büyük kentlerde dört yıl boyunca üniversiteye devam eden, şehrin sosyal havasını koklayan, gençliğin verdiği özgür olabilme dürtüsüyle oldukça rahat hareket etmeye alışık bu gençler, birden bire sanki palangalara vurulmaya çalışılıyordu. Daha kursun ilk gününden itibaren derse giren her öğretim görevlisi, iyi öğretmen olabilme adına durmadan kurallardan, yasaklardan, dikkatli olmaktan, vb. anlatıp duruyordu.

Aslında bir oryantasyon kursu olması gereken bu dönem, gençler için hem yorucu, hem de bıktırıcıydı. Çünkü her birisi zor şartlarda kurs merkezine gelmeye çalışıyorlardı. Ulaşım, zaman darlığı, dinlenememe, zamanında beslenememe ve uyum sıkıntıları vardı. Kurs ortamına, kurallara uyma sıkıntıları vardı. Bazısı istemeden geç kalıyor, bazısı bilmeden kuralları çiğniyor, bir çoğu da aç ve yorgun olduğu için  derste uyukluyordu.

 Aslında programda bir takım iyileştirmeler yapılmıştı. Ancak kursiyerlerin bunu anlayabilmelerine imkan yoktu. O’nlar daha çoğunu istiyorlardı. Hatta bazıları hiç kurs görmek istemiyordu. Yani kursu düzenleyen yönetim ile kursiyerlerin bir uzlaşı içinde hareket etmesi, belki de tartışarak orta yolu bulmaları gerekmekteydi. Buna her iki tarafın da istekli olduğu söylenemezdi.

İşte böyle bir ortamda mevzuatın zorunluluğu yanında, öğretmenleri de anlamaya çalışıyordum. O’nların sıkıntılarını, zaaflarını, özverilerini biliyordum. Bu duygular içinde bir akşam öğretmenlerin bazılarının geç geldiğini, bazılarının derste uyukladığını gördüm.

Üzülmüş ve duygulanmıştım. Dersten sonra eve geldiğimde bu haleti ruhiye içinde O’nların yaşadıklarını şiirleştirmek istedim. Kalemi alarak duyduklarımı, gördüklerimi, hissettiklerimi ve bildiklerimi kağıda döktüm. Ertesi gün bu şiiri O’nlara sürpriz yaparak okumak istedim. Şiirde herkese bir özeleştiri olduğundan kendilerine hitaben şöyle bir giriş yaptım:

-Arkadaşlar içinizden bir öğretmen, çektiğiniz sıkıntıları dile getiren bir şiir yazarak bana göndermiş. Bizleri de eleştiren bir şiir. Benden bunu size okumamı istiyor bu arkadaşınız. Ancak kendisinin kim olduğunu açıklamamış. Biraz alınmakla beraber bu şiiri size okumaya söz verdim. Yalnız ben şiiri okuduktan sonra kim bu şiiri yazarak bana göndermişse lütfen kalkıp söylesin.

Sonra da kendimi O’nların yerine koyup, hissederek aşağıdaki şiiri okudum:

 

 ADAY ÖĞRETMEN

 

Ben aday öğretmenim,

Bin bir umutlarla göreve başlayan;

Ayşe , Banu, Hakan,  Murat.

 

Ancak, fakülte yılları düşündüğüm gibi olmadı,

Hep öğretmeye çalıştılar.

Anlamadığım bir takım kavramları,

Öğrenmeden  ezberledim.

 

İyi öğretmen olacaksın diye,

Harç parası aldılar, teksir parası, pul parası,

Ve sormadan bana, onlar anlattılar.

 

 “Orda bir okul var, uzakta” dediler,

Yurdumun bir kentine gönderdiler.

 

Fakat her karşılayan ve elini uzatan,

Bir başka yaraladı;

 “Hoş geldiniz, aday mısınız?” söylemleri ile.

 

Çocukları bile, sevmeye hakkım yoktu,

Stajyerdim ya.

 

Ancak, hiç yorulmamam gerekti;

Ders bittiğinde; kütüphaneye.

Okul kapandığında; kursa,

Cumartesi, Pazar bile derse,

Talim etmeliydim.

Çünkü ben adaydım.

 

Kursa gelen hocalar da öyle söyledi:

“Hiç dinlenemiyoruz” dedik,

“Siz adaysınız” dediler.

Çay içemiyoruz, çarşıya çıkamıyoruz,

Çevremize bile bakamıyoruz.

Çünkü zaman yok dedik,

“Gayet normal, adaysınız” dediler.

Elimize onlarca teksir verdiler,

Biz sustuk, onlar söylediler.

 

Çarşamba, Perşembe, Cuma dört saat,

Okul da cabası, günde on saat.

Nasıl edilsin bu yüke takat.

 

Dün gece Ayşe sırada uyudu,

Emine, görevden dönemedi.

Gökhan zaman bulup bir şey yiyemedi,

Yine de hep birlikte güya ders dinledik.

Daha iyi öğretmen olmak,

Daha fazla aydınlanmak(!) için.

Aday olsam da, ben öğretmenim,

Bir insan, içinizden biriyim.

Sizinle...hep yanınızda.

 

 

Şiir tamamen O’nları ve sıkıntılarını, yaşadıklarını anlatıyordu. İçinde bulundukları olumsuz şartlar ve şiirin içten okunuşu karşısında çok etkilendiler. Hatta şiir okunurken bazı bölümlerinde güldüler, bazı bölümlerinde alkışladılar. Şiir bittiğinde herkes ayağa kalkarak alkışladı ve bravo çekti. Ben alkışların bitmesini ve yerlerine oturmalarını bekledim. Sonra da sordum:
         -Nasıl beğendiniz mi?

-Evet çoook, fevkalede, tamamen bizi anlatmış, sesleri duyulmaya başladı. Tekrar sordum:

-Peki sizi anlatmış, yaşadıklarınıza tercüman olmuş, ancak bizleri de insafsızca eleştiriyor. Biraz haksızlık yapılmamış mı?

-Hayırrr tamamen gerçek. Kalbimizin sesini yansıtıyor bu şiir.

-Buraya kadar peki. Şimdi sadede gelelim. Bu şiiri hangi arkadaşınız yazdı ise mertçe kalkıp açıklasın. Bu cesareti bekliyorum. Bu şiiri kim yazdı?

O anda bir uğultu oldu derslikte ve sanki bir gizli komutla bütün eller havaya kalktı. Arkasından koro olarak hep birden bağırdılar:

-Ben yazdım!

Derslik adeta çınladı. Ben de bu duruma tepkide bulunmuş tavrına girerek kendilerine:

-Ne oluyor, sanki bir hapishanenin mahkumları gibi hareket ediyorsunuz. Hepiniz birden mi bu şiiri yazdınız? Belli ki şiiri yazanı koruyorsunuz. Eğer herkes “ben yazdım” diyorsa, o zaman  ben de derim ki  “ bu şiiri ben yazdım.”

O sırada bir bayan öğretmen ayağa kalktı:

-Hocam sizde nerde o duygu dedi.

Kendisine hitaben;

-Niye, ben sizin yaşadıklarınızı hissedemem mi, o duyguları ifade edemem mi? diye sordum .O tekrar konuştu;

-Etseydiniz şimdiye kadar bu gidişe bir dur derdiniz. Bu kadar basit.

O anda bu genç öğretmene çok hak verdim. Tabii ki diğerlerine de. Ben bu gençleri çok iyi anlayabiliyordum. Ancak bu kursun onlar için mutluluk ve sevgi içinde geçmesini sağlamaya katkıda bulunamamıştık.

Şiirimin bu kadar benimseneceğini doğrusu beklemiyordum, çok gururlanmıştım. Artık gerçeği açıklama zamanı gelmişti. Kendilerine dönerek:

-Öğretmenlerim bu şiiri dün gece size atfen ben yazdım. Bu dönemin aday öğretmenleri olan sizlere  armağan ediyorum. Empati yaparak, duyarak, hissederek yazdım. Ben de içinizden biriyim. Sizlere karşı duygularım bunlardır ve samimidir.

Bu konuşma üzerine durumu anlamışlardı. Hem gururlu hem mahcup bir tavırla binlerce kez teşekkür ettiler. “Sizde nerde o duygu” diyen bayan öğretmen yanıma gelerek:

-Hocam sizi nasıl anlayamamışız inanamıyorum, bizi affedin ne olur dedi.

Tebessüm ederek:

-Affedilecek bir şey yok, bu işten her kesim de kazançlı çıktı. Ancak birbirimizi daha iyi anlayabilmek için empati yapalım, dedim.

Ben hedefime iki türlü  ulaşmıştım. Hem eksikliklerimizi anlamış hem de bu genç öğretmenlerin gönüllerini ve sevgilerini kazanmıştım.




 

( Nerde Sizde O Duygu başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 12.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.