PİŞMİŞ AŞA SOĞUK SU KATMAK
Geçenlerde tv kanallarını gezerken, bir bayanın erkek bir profesörü konuk ettiği bir programa takıldım. Konuşulan kadın hakları, alan ise ‘Müslüman olmamız nedeniyle’ İslam’dı. Ancak konuk ‘kayıtsız-şartsız’ olmadığı için, yüzündeki gülümsemesiyle, savunma psikolojisi içindeydi. Yapımcı hanım konuğuna, muhtemelen ‘kadınlar adına’ soruyordu ama yoruyordu. ‘Az zamanda çok şey yapmak’ kaygısıyla, konu anlaşılmadan bir başkasına geçiliyordu. Eşitlik, kadının eksikliği, aile reisliği, kadının şahitliği vb. Sık karşılaşılan bir durum olduğu için kanala, kadına ve konuğa dikkat etmeden; fazla beklemeden geçtim. Ancak aklıma da bazı şeyler takılmıştı.
Kahvaltı sonrası, bu hafta okumakta olduğum yaklaşık 10 yıl önce yayınlanmış “Sünnet” adlı el kitabını elime aldım. Sünnetin Çağdaş Boyutu’nu ele alan bölümde, “Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kadın” başlığını okurken, akşamki olayla örtüşen bir yere geldim. Yazar, İngiltere’de doktora yapmış bir ilahiyatçıydı. Çağdaş değerlere dokunurken kadına ayırdığı sayfalar daha fazlaydı. Bir yere gelince, konunun ve sorunun akşamki programla örtüştüğünü gördüm. Bakalım, ilahiyatçı konuyu nasıl sunacaktı?
Konu, Allah Elçisi’nin (s) bir bayram namazında ‘kadınlara özel konuşması’nda, “akılları ve dinleri eksik olduğu” noktasındaki söylemdi. Kadınlardan birinin nedenini sormasına karşılık “akıl eksikliği, iki kadının şahitliği, din eksikliği de âdet günlerinde namaz ve oruçla ilgili ayrıcalıklı” olmalarıydı. Hadisin Buhari, Müslim, Nesai ve Malik tarafından rivayet edilmiş olması; uydurma demeyi güçleştirmekteydi. Yazarın çekinceleri vardı: Söz, Hz. Peygamberin ağzından çıktığı gibi mi aktarılmıştı? Aktarıldıysa, mevcut durumdan hareketle mi söylemişti? Medine’de Müslümanlar Yahudilerle birlikte yaşamaktaydı. Yahudi kültüründe, ay hali günlerinin kadının dindarlığı zayıflattığı şeklindeki yargı, popüler kültürün anlatım unsuru olarak kullanılmış olabilirdi. Genelde ‘bağlamından soyutlanıp dünyamıza aktarılan cümlelerin yanlış anlaşılacağı’ düşüncesine katılıyoruz ancak Yahudi’lerin aksine sünnetler koyan Allah Elçisi’nin ‘popüler Yahudi kültürünü anlatım unsuru olarak kullanmış olması’na katılmamız mümkün değildi.
Keşke, adını bilmediğim konuk bundan haberdar olsaydı. Keşke bu kitabı yazan akademisyen Çakın’ın ‘Kadınlar ile İlgili Bir Hadis ve Değerlendirilmesi’ makalesini okumuş olsaydı? Bir A4 sayfasına sığmamak zorunda olan bu konuyu, sıcağı sıcağına ortaya atmadığım için ‘keşke’ demektense, yazayım istedim. Kasıt olmaksızın pişmiş aşa soğuk su katılmış olduğunu haber vereyim. Konu ilgi alanına girip de bir yorumla katılmayanlar veya paylaşmayanlar için üstadın: “Hedefe varmayan mızrak utansın” şiirini hatırlatmak isterim.
Eşitlik, eksiklik, ailede reislik gibi konulara gelince… Müslümanlığın yumuşak karnıymış gibi sürekli dürtenlere sormak isterim: Müslüman-gâvur, her dinden oluşan 21. yüzyıl dünyasının 200’den fazla ülkesinde, yaşanan bir olgu olarak, kadınların neden devlet başkanı olamadıkları size yadırgı geliyor mu?