Aşkım

 

Senin hasretindir kalbimi yoran

Şu yüreğim yandı kor oldu aşkım

Sana ait resim koynumda duran

Baka baka gözler yoruldu aşkım

 

Hasretin rüzgarı boynumu biçti

Ruhum da kapanmaz yaralar açtı

Sormadın halimi seneler geçti

Bu garip sana çok darıldı aşkım

 

Sen gideli kaç yıl oldu buradan

Hatırlatsın sana yüce yaradan

Şu deli sevdamı sanma sıradan

Özlem kurşunuyla vuruldu aşkım

 

Ele güne karşı ses ver bir ara

Sensiz divaneyim onmaz bu yara

Şaşırdım gideyim hangi diyara

Aramıza duvar örüldü aşkım

 

Sensiz bu dünya da nasıl güleyim

Yerini bilseydim çıkıp geleyim

Ferhat değilim ki dağlar deleyim

Yoluma tuzaklar kuruldu aşkım

 

Çekilmez dertlerim olsa peşimde

Hergün yansa alev topu döşümde

Of demezdim seni görsem düşümde

Şahin hayaline sarıldı aşkım

 

Almanya

 

Ali Şahin (Elbistanlı)

 

Diyarbakırdan Elbistan a döndüğüm de nişanlımdan bir mektup daha gelmiş açtım okudum benden özür diliyordu babamın söylediklerine dayanamadım bir kızgınlık anımda mektubu yazdım diyordu, çünkü benimle evlenmesini babası istemiyordu, Almanya da nişanlımla sen kimsesiz fakir birine vardın diye alay ediyormuş onun için yazmış bende anlayışla karşıladım haberleşmemiz hep mektupla oluyordu bir kaç mektuptan sonra birbirimizi daha da çok sevdiğimizi anlamıştım ben çok rahatlamıştım ama hasreti beni yakıp kavuruyordu çok özlüyordum iki yıl geçmez sanıyordum hep nişanlımı düşünüyordum beni tanıyan insanlar Ali sen çok değiştin o güler yüzün neşen kalmamış diyorlardı asık suratlı birisi olduğumun bende farkındaydım nişanlımın ilk mektubu beni başka dünyalara çekmişti her halde yüzümün asık olması onun etkisiydi

 

Aşkımız büyüktü birşey olacağına inanmıyordum ama bir yandan da korkuyordum bu iki yıl içinde benden ayrılırsa diye

Otobüste çalışırken gece yolculuğunda yolcular uyuduğu zaman ben arka tarafta oturur geçtiğimiz yerlerde köylerin şehirlerin uzakta yanan ışıklarına bakar nişanlım aklıma gelirdi o ışıkları nişanlıma benzetirdim hiç aklımdan çıkmazdı derdim şu en uzak ışık olsa otobüsten iner yanına giderdim ama Almanyanın uzaklığını düşününce kahrolurdum uzaklık beni bağlıyordu çaresizdim.

 

Öyle hasret dolu günlerim geçerken Zeliha ablamın evlenip gebzeye bağlı çayır ovaya gelin dittiğini öğrendim birgün İstanbul seferini yaperken otobüsten çayır ovada indim sabah beş civarıydı otobüsün şoförüne akşam geçerken beni indiğim yerden almasını söyledim tamam dedi bensiz yani mavinsiz istanbul a gitti. Ablamın adres olarak yeni mahalle olarak duymuştum yenini mahalle e beş kara yoluna altı yüzmetre uzaklıkta tepenin üstünde biryerdi yürüyerek çıktım köşede bir bakkal vardı ona sordum bakkal tanıyormuş bana ablamın evini gösterdi bahce içerisinde duplek güzel bir evdi bahce kapısında biraz bekledim zile basmakta biraz terettüt ettim çünkü eniştemi tanımıyordum

 

belki ablam bizlerden bahsetmemiş olabilirdi ben öyle düşündüm ablamın nişanında düğününde kardeş olarak ben yoktum bu yüzden eve girmeden geri dönmeyi aklımdan geçirdim sabah saat altı civarıydı erken biraz bekledim evin kapısı acıldı bir adam çıktı beni orda beklerken gördü adam eniştemmiş bana buyur kardeş birinemi baktın dedi hemen anladım çok iyi bir insan olduğunu dedim ben Zelihanın kardeşiyim hemen bana sarıldı hoş geldin neden kapının önünde bekliyorsun gir içeri aplan çok sevinecek dedi eniştem bahcenin içinden Zeliha misafirin var diye bağırdı ve ablam kapıdan çıktı yine ablama kavuştum eniştem siz hasret giderin ben işe zaten geç kaldım akşama görüşürüz dedi ve gitti

 

ablamla biraz dertleştik kardeşim sen uykusuzsun halin perişan gözüküyor biraz istersen odaya geç yat dedi uykusuzluktan göz kapaklarımı kaldıramıyordum öğleye kadar uyudum kalktım aplam kahvaltı yemekler hazırlamış beni ne güzel ağırladı öyle güzel yemekleri bir ev ortamında daha yememiştim karımı doyurdum biraz ablamla sohbet ettik akşam oldu eniştem işten geldi biraz ordan burdan derken vakit geçi verdi çalıştığım otobü akşam dokuz on civarı geleceğini enişteme söyledim müsade istedim eniştemde nezaman canın isterse gel burası aplanın evi dedi bende olur enişte dedim vedalaştık ben tekrar e beş kara yoluna indim bir petrol istasyonu vardı ebeş kara yolunun Ankara istikametinde petrolün giriş yerinde köşede bir taş vardı o taşın üzerine oturdum otobüsü bekliyordum taşın etrefında birkaç çiçek açmış sarı papatya birini koparmak istedim çiçeğe kıyamadım koparıp neyapacağım dedim kendi kendime orda nişanlım geldi aklıma duygulandın gözümden iki damla yaşı çiçeğin üzerine düşürdüm ve şöyle dedim özledim sesini bu şiiri orda okudum gözlerimden yaşlar akarak.

 

 

Özledim seni

 

Yol kenarına oturdum,dünden beri,

Aktı gitti uzağa gözümün seli,

Oldum,yolkenarında divane deli

Çok bekledim gelmedin,özledim seni.

 

Sen,geleceksin diye çıktım bu yola,

Bütün işleri bırakıp verdim mola,

Elimi açıp ettim mevlama dua,

Çok bekledim gelmedin,özledim seni.

 

Yol üstüne kazıdım,senin adını,

Gözlerim,görmez oldu inan yakını,

Yoldum bitirdim ağarmış saçlarımı,

Çok bekledim gelmedin özledim seni.

 

Gözlerim,yollara baktıkca süzüldü,

Bak senin hayalin,karşımda dizildi,

Yüreğim,yanıp kavruldu hep üzüldü,

Çok bekledim gelmedin,özledim seni.

 

Gel artık,bitir şu dinmeyen hasreti,

Kalmadı,şu yorgun kalbimin kuvveti,

Hasret,yol kenarında beni taş etti,

Çok bekledim gelmedin,özledim seni.

 

Şahin dondu taş oldu yol kenarında,

Gör çiçekler,açmış taşın etrafında,

Suluyor,onları hep göz yaşlarıyla,

Çok bekledim gelmedin,özledim seni.

 

 

Orada çok duygulanmıştım gözlerim kızarmıştı otobüs geldi bindim Bahattin usta n oldu Ali ablandan ayrılmak zormu geldi diye sordu evet Bahattin abi dedim o kızarmış gözlerle yolculara hizmet etmeye başladım yolcuların kimi su istiyor kimi torba diyor benim içim kan ağlıyor ama ekmek perası için işimi yapıyordum oysa çalışmaya hiç mecalim yok benim için çok zor bir yolculuk oldu

 

Elbistan a geldik yolcuları indirdik ben otobüsü yıkadım temizledim otelime gittim otelde resepsyonda çalışan bir arkadaş vardı beni görünce Ali n oldu çok perişan bir halin var dedi bende n olsun kardeş herzaman ki halim işte dedim odamın anahtarını aldım odama çıkarken orda otel müşterilerinden biri arkamsıra kahkayla güldü ben arkama bakmadan odama çıktım o adamın kime güldüğünü bilmiyorum ama ben kendime yorumladım yatağıma uzandım aklıma aşağıya inip adama sormak geldi içimden sinirlenmiştim neden gülüyorsun diye yataktan kalktım kapıdan çıkarken geri vaz geçtim şimdi kavga falan ederim diye oturdum adamı unuttum nişanlımı düşündüm şöyle bir şiir geldi aklıma belki bu şiir beni bir nüsubetten korudu yazdım yattım şiirde o zaman ki acemiliğimi mazur görün

 

 

Kimse kirmesin araya

 

Bu gün yine dertlerimi

Bak dizdim tek tek sıraya

Görülecek hesabım var

Kimse girmesin araya

 

Başlasın gönlüm dertlerle

Cıngar ederek kavgaya

Alınacak bir ahtı var

Kimse girmesin araya

 

Yıllarımı çaldın diye

Geçliğimi yedin diye

Sorulacak sorusu var

Kimse girmesin araya

 

Yarim geldi aklıma

Yalnız daldım efkarına

Anlatacak sırlarım var

Kimse girmesin araya

 

Bir güzelin sevdasına

Kıymışım ben bu canma

Yakacak ağıtlarım var

Kimse girmesin araya

 

Şahin de dertler birikti

Döndü ağır bir yaraya

Dökülecek derdim var

Kimse girmesin araya

 

 

Sabah kalktım otobüs terminaline gittim şirketten birisi bana bir teklif verdi ben bir otobüs alacağım ama Elbitan da değil de gazi Antepte çalışacağım benimle gelirmisin dedi bende düşündüm Elbistan dan sıkılmıştım Antepte çalışmak değişik insanlar tanımak zor geçen zamanımı hızlandıracağını düşündüm ve kabul ettim yanında çalıştığım Bahattin abiye durumu anlatım Ali gidebilirsin hakkım helel olsun git dedi vedalaştım bir hafta sonra teklifi veren adam otobüsü aldı ve Antep seç firmasına gittik o zaman 302 es otobüsleri yeni çıkmıştı seç firması yeni otobüslere özel servis veriyordu yani akaşam saat dokuz öğlen on üç sabah sekiz hatları özel oluyordu hiç durmadan bir seferden gelip diğerine gidiyorduk seç firması çok disiplinli bir firmaydı giyime davranışa dikkat etmek zorundaydık ben çok iyi uyum sağlamıştım gök mavisi gömlek lacivert pantolon bana çok yakışmıştı yolcuların dikkatini çekiyordum bunu bana bakışlarından his ediyordum Antepte seç firmasında benim gibi sarışın yeşil gözlü biri daha yoktu Antep terminalinde ün yapmıştım yakışıklı mavin diyorlardı beni çok seviyorlardı bu durum beni çok mutlu ediyordu insanlar tarafından sevilmek kadar gözel bir duygu olmasa gerek diye düşünüyorum.

 

Birgün Antepten otobüse kanadalı bir yabancı bindi otuz yaşlarında bir adam İstanbul a gidiyordu Urfa tarafında araştırmalar yapmış mesleği mimar olduğunu çat pat tükcesiyle söyledi adam inanın aynen bana benziyordu yeşil gözlü sarışın adam bana bakıp şaşırdı bana sordu sen yabancımısın diye ben hayır türküm dedim, türkcesi çok azdı ama anlaşıyorduk ismi daniel olduğunu söyledi danilelle on beş saatlik yolculuk boyunca konuştuk ilgilendim mola verdiğimiz restoranlarda yanımıza davet etim ozamanlar otobüs personeline özel yemekler verilirdi danielin yemekler ve benim kendisiyle ilgilenmem çok hoşuna gitti ve istanbul a geldik kanadaya döneceğini söyledi türk usulü sarılıp vedalaşırken Ali bana adresini verebilirmisin sana kanadadan mektup atacağım dedi o an sebebsiz bir duygusallık gözümü yaşarttı resmen ağladım bana tekrar sarıldı üzülme Ali dedi ama ben onun gidişine üzülmedim sonuçta bir yabancı bir daha asla göremyeceğim birisi ama daniel zannetti kendisine ağladım neden ağladığıma ben bile anlam vermedim köy adresimi yazıp verdim ayrıldık.

 

Ben bir daha beni arayacağına inanmıyordum çünkü türkiye neresi kanada neresi diyordum onun için hiç hayalini bile kurmadım unutmuştum aradan iki ay gibi bir süre geçmişti daniel bizim köye bir mektup göderiyor benim Antepte olduğum için gelen mektuptan haberim yok köydekiler benim Antepte çalıştığımı dahi bilmiyor Antepte sekiz ay çalışıp Elbistan a dönmüştük

 

Köyden danielden gelen mektubu aldım zarfın içinde annesinin ve yirmi iki yaşında olan kızkardeşinin evlerinin önünde çekilmiş bir fotoğrafları ve iki tane kağıt vardı kağıtlar ingilizce yazıyordu bir kelimesini bile anlamam mümkün değildi Elbistan da ingilizce bilen birini bulamadım kağıtlarda ne yazıyor çok merak ediyordum birgün Adanaya geldiğimde bir yabancı dil tercümanına gitim kağıtları türkceye çevirmesini istedim tamam çevireyim ama yarın gel al dedi ama benim zamanım yoktu Elbistan a tekrar dönmem gerekiyordu tercümana dedim ozman siz çevirin ben bir hafta sonra yine geleceğim o zaman alırım dedim ve bir hafta sonra geldim kağıtları aldım.

 

Aynen şöyle yazıyordu Ali seni anneme ve kız kardeşime anlattım otobüste çektiğim fotorafını gösterdim seni burda görmek için sabırsızlanıyorlar bizim büyük bir çifliğimiz var maddi durumumuz çok iyi buraya gelirsen sana çok iyi bakarız kız kardeşim seni çok sevdi annemde öyle sana bir davetiye yolladık diye yazıyordu evet kağıtlardan birisi davetiyeydi ne yapmam gerekiyor hepsini yazmışlardı bana sadece pasaport çıkarmak kalıyordu ama ben nişanlı biriydim çok düşündüm Almanya da ki nişanlıma haber vermem gerektiğini düşündüm bir mektup yazdım mektubun cevabı iki hafta sonra geldi o arda da ben pasaportumu aldım nişanlım çok kızıyordu ben seni Almanyaya getirmek için uğraşıyorum kanadaya gidemezsin diyordu

 

Ben nişanlımı çok sevdiğim için kanadaya gitmekten vaz geçtim daniele gelemiyeceğimi yazdım aldığım pasaportu Almanyaya gitmek için kullanırım böylece boşuna masraf etmemiş olurum diye düşündüm ve zaman geldi nişanlımın Almanyadan gelmesine bir hafta kalmıştı işimi bıraktım İstanbul a Zeliha ablamın yanına geldim nişanlım ailesiyle Almanyadan arabayla geleceklerdi İstanbul da karşılamayı düşünmüştüm ablamın telefon numarasını vermiştim nişanlım istanbul a girdik diye aradı ben yola çıktım bekledim ve geldiler iki yıl hasretini çektiğim nişanlıma kavuştum ordan ablamın evine getirdim ablamın hazırladığı yemakleri yedikten sonra minibüsle gelmişlerdi bende minibüse bindim ve Adanaya doğru yola çıktık yolda gelirken yanımızda nişanlımın ailesi olduğu için hiç konuşma fırsatımız olmadı ancak göz ucuyla birbirimize bakıyorduk birbirimize özlemimiz bakışlarımızdan belliydi

 

Adanaya geldik benim gidecek bir yerim yoktu nişanlımın evlerinde kalmak zorundaydım kayım babanın kalmama gönlü almasa da bir gün orda kaldım ama nişanlımla yine konuşma fırsatım olmadı ertesi gün hep beraber köye gittik köyde nişanlımla konuşma fırsatım oldu neyapacağız döğün falan yapacakmıyız dedim nişanlım hayır bu sene nikah olacağız seneye düğünü yaparız sonra Almanya da benim iş bulmamlazım seni getire bilmek için dedi ben iki yıl ayrılığı zaten çok zor geçirmiştim buna bir yıl daha eklenmişti bu bir yılı nasıl geçireceğimi düşünmeye başladım ve nişanlımla doğru dürüst doyası gezip tozmadan bir aylık tatilleri sona erdi ayrılık vakti gelip çattı nişanlımı Almanyaya tekrar yolcu ettim Elbistan a döndüm eski çalıştığım otobüsten ayrılmıştım başka bir adamın yanında işe beşladım ama yeni patronum kafamı sarmadı bir kaç şehir e gidip gelince ayrıldım böyle beş altı sefer iş değiştirdim birgün biriyle İstanbul a gelmiştik otobüsün şoförüyle tartıştık istanbul da işten ayrıldım

 

artık otobüs mavinliğinden bıkmıştım bu bir yılı İstanbul da kalmaya karar verdim

İstanbul da bir üvey dayım vardı yani Zeliha ablamın öz dayısı daha önce hiç görmemiştim İstanbul bahçeli evler semtinden marongoz atolyesi olduğunu duymuştum gitim dayımızı buldum beni görünce çok sevindi feyzi dayıma artık Elbitan a dönmeyeceğimi burda bir yıl geçici bir iş aradığımı söyledim feyzi dayım buluruz ya yeğenim merak etme sen dedi kendisin zaten işleri iyi değilmiş dükkanın bir köşesine kabin gibi bir yer yapmış içine iki tane ranza koymuş orda yatıp kalkıyordu çocukları memlekette bırakmış onları dahi yanına getirememiş bana dedi Ali şu ranzanın birinde yatarsın sana iş buluruz dedi o daracık yerde bir hafta yattık

 

Birgün atölyenin önünden feyzi dayımın tanıdığı biri geçiyordu feyzi dayım birol diye seslendi adam yanımıza geldi dayım bu çocuk benim yeğenim geçici bir iş arıyor senin çalıştığın yerde iş varmı diye sordu adam bana baktı akşam gece vardiyasına gideceğim benimle gel patrona soralım belki seni işe alır dedi ve gitti akşam tekrar geldi beni feyzi dayımın yanından aldı iş yeri çok uzak değilmiş yürüyerek gittik çalıştığı yer bir pilastik atölyesiymiş içeriye girdik patronunun yanına vardık birol arkadaş iş aradığımı söyledi patronun ismi aslan tamam hemen işe başlasın dedi para falan hiç konuşmadık birol arkadaş bana işi göstermek için atölyenin içinde makinaların olduğu bölüme götürdü orda çalışan işcilere baktım otuz kişi kadar çalışan var ama hepsi bayan işçiydi yaptıkları iş konfeksyon dikim evlerine pilastik elbise askısı imalatı yapıyorlardı

 

Birol arkadaşla bir makinenin önüne oturduk bana işi gösterdi iş zor iş olmadığı için ilk günden öğrendim o gün sabaha kadar çalıştık sonra dayımın yanına geldim ben iş buldum diye sevindi ama ben rahat değildim bir yıl boyunca dayıma yük olamazdım kalacak bir yer bulmam gerekiyordu ertesi gün birol arkadaşla işe giderken kalacak bir yer bulmam gerektiğini söyledim birol vallahi Ali İstanbul da kalcak yer bulmak çok zor mecburen dayının yanınada kalacaksın dedi iş yerine vardık ikinci günüm iş başladım patron aslan abi beni yanına çağırdı işi beğendin mi diye sordu bende çok beğendim ama benim kalacak yerim yok dedim aslan abi sen temiz bir çocuğa benziyorsun bizimle çalışmaya karar verdiysen kolay biz bir hafta sonra bu işyerini mertere taşıyacağız orası büyük elbet sana bir oda buluruz dedi bir hafta dayımın yanında idare ettim ve atolyeyi mertere taşıdılar eski yerle yeni yerin arası çok uzak değil yine yürüyerek on dakikalık bir mesafe merter  de ki atölye çok büyük bir iş yeri oldu

 

Aslan abinin birde erdoğan isminde kardeşi vardı beni Erdoğan aldı bir yatak satan mağzaya götürdü dedi Ali sana bir oda vereceğiz burdan yatman için ne lazımsa al parasını biz ödeyeceğiz dedi oradan bir ranza döşek battaniye falan aldık atölyeye getirdik atölyenin mutfağının karşısında bir boş oda vardı oraya yerleştirdik aslan abi bana burda yatarsın karşında mutfak orda da yer içersin çalışırsın dedi ben çok sevindim yine rabbime duacıydım beni yine altın gibi yürekli insanların yanına düşürmüştü şüpesizki onun koruması altındaydım tabi bana düşen sorumlulukları yerine getirmem doğru dürüs çalışmam yapılan iyilikleri emeğimle karşılığını vermek zorunda olduğumun bilincindedim gece gündüz çalışıyordum on gün olmuştu bir gün bir kadının makinesine pilastik ham maddesi dolduruyordum bir adam geldi kadınlar fısıl fısıl konuşmaya başladılar dedim bu adamda kim kadınlara neden konuşuyorsunnuz diye sordum dediler bu adam Galatasaray ın eski fıtbolcusu gökben özdenak dediler o güne kadar hiç ismini dahi duymamıştım sonra birol arkadaşın yanına gitim ona sordum bu adam ne diye gelmiş diye birol ha sana söylemedim herhalde bu adam aslan abinin teyzesinin oğlu aynı zamanda aslan abide futbolcu Adana siporda oynuyordu ve bu atölyeyede ortaklar dedi ben şaşırdım türkiyede ünlü birilerinin yanında işe başlamışım

 

ama buna çok sevindim belki inanmayan olabilir onun için şu açıklamayı yapma gerği duydum benim türkiyede bir yerde ssk kaydım var oda bunların atölyesinden başka da yok sskdan sorulursa çıkar...neyse aradan bir ay geçti aslan abi müşterilere kamyonetle mal taşıyan şöföre kızıyordu doğru dürüs bir şoför bulamadık şuraya nalet olsun hepsi aynı karşıya mal götüren gelmiyor tırafikte kaldım fazla benzin yaktım diyor usandım bıktım diyordu kızdığı şöför işi bıraktı gasteye ilan vediler yeni bir şoför aldılar oda üç gün çalıştı çünkü oda eskisinden beter yalancıymış ben aslan abinin yanına vardım dedim aslan abi bir daha şoför arama ağır vasıta ehliyetim var ben komyoneti sürebilirim denyince yahu

Alim demek senin birde ağır vasıta ehliyetin var bize söylemedin ha diye biraz şakayla karışık kahır etti

 

Kardeşi erdoğana söyledi bir hafta beraber gidin bütün müşterilerimizi Aliye öğret dedi Erdoğanla bir hafta bereber gidip geldik bana mal götüreceğimiz müşterileri öğreti ben malları taşıyordum hep zamanında gidip geliyordum daha da çok zamanım oluyordu boş kaldığım zaman makinelere mal doduruyordum aslan abinin güvenini kazanmıştım dürüs çalışmamın karşılığını çift aylık veriyordu bende seneye düğün yapabilmem için para biriktiriyordum onun için azimle çalışıyordum aradan üç ay geçmişti bizim köyden biri geldi adı Erol dayımdan öğrenmiş yerimi oda İstanbul üsküdar da abisinin yanında kalıyormuş bir yıldır istanbul da çalışıyormuş bana dedi Ali abimlere yük oluyorum birde çalıştığım yere iki otobüs değiştirip gidip geliyorum kazancımın yarısını otobüs e veriyorum senin yanında iş var mı dedi ben aslan abiye bir arkadaşımın iş aradığını söyledim aslan abi madem senin tanıdığın gelsin çalışsın dedi sen izin verirsen odana bir ranza daha koyarız seninle kalır dedi ve erol arkadaşta işe başladı bu durum banada iyi gelmişti yalnızlıktan kurtulmuştum erol çok iyi bir arkadaştı gündüzleri erolla beraber çalışırdık akşamları yalnız kaldığımızda türküler söylerdik

 

erol çok güzel türkü söylerdi hep ayrılık gurbet sıla özlemiyle dolu bende onu dinlerdim erolda benim gibi köyden nişanlıydı evlenmek için para biriktiriyordu yani kaderimiz aynıydı atölye de haftanın altı günü çalışıyorduk bir tek pazarımız boştu bir gün pazar günü akşam atölye de kimse yok erolla çamaşırlarımızı yıkadık zaman geceyarısı falan çamaşırları çabuk kurusun diye makinelerin arasına serdik orası biraz sıcak oluyordu amma atölye büyük bir gürültüyle sallanmaya başladı erol Ali debrem oluyor diye bağırdı ben kapıya doğru kaçmak istiyorum kaçamıyorum sarsıntı o kadar büyük ki yürümek imkansız ve biz dışarıya çıkamadan sarsıntı geçti hızla dışarı çıktık ortalık tozduman içinde orda oturan insanlar da dışarı çıkmışlar o kadar çok korktuk ki anlatamam  deprem çok kötü birşey ALLAHIM bir daha kimseye yaşatmasın sabah öğrendik deprem marmara denizinde olmuş can kaybı falan olmamış buna şükür dedik ve böyle bir deprem anımda oldu

 

Bu atolyede beş ayımı doldurmuştum işime alışmıştım on altı saat çalışmama rağmen otobüste çalışırken yorulduğum kadar yorulmuyordum otobüs işini unutmuştum bir daha da o işi yapmayacağımı düşünüyordum günler su gibi geçiyordu yedi ayımı geçirmiştim nişalımdan bir maktup aldım bir ay sonra geliyoruz düğün yapacağız diyordu yani birsene dolmadan geliyorlardı buna çok sevindim hemen aslan abiye söyledim abi ben bir ay sonra işten ayrılıyorum benim yerime bir adam bul diye zaten benim durumumu biliyordu oda sevindi tamam Ali senden çok memnunum buraya nezaman gelirsen bu kapı sana açık dedi bir ayın on beş günüde geçmişti atölyenin kapısından beni çağırdılar seni iki kişi görmek istiyor diye

 

kapıya geldim baktım Mustafa abim bir arkadaşıyla köyden gelmişler şaşırdım dedim abi burayı nasıl buldunuz diye sonra nerden bildin benim burda olduğumu ben kimseye sölememiştim dedim abim dedi erolun ailesinden duyduk seni burada çok seviyorlarmış bizde köyde işsiz güçsüz dolaşıyoruz Ali belki bizide işe aldırır diye çıkıp geldik dedi Mustafa benim üvey kardeşim beraber büyümesekte beni iş aramak içinde olsa arayıp bulması çok sevindirmişti dedim abi sizi işe aldırmak puroplem değil ama ben on beş gün sora burdan ayrılıyorum dedim abim ya bende daha dört beş ay var sanıyordum dedi ben dedim abi madem ki çalışmak için gelmişsin seni işe aldırayım sen burda çalışabildiğin kadar çalış dedim tamam dedi ve bunlları aslan abinin yanına götürdüm dedim aslan abi bu benim abim bu arkadaşta köylümüz buraya iş için gelmişler dedim

 

Aslan abi beni kırmadı ali sen işleri biliyorsun ver bir iş çalışsınlar dedi ve bunlara makinada bir iş verdim aynı gün işe başladılar ben yatağımı abime verdim diğer arkadaşınada bir yatak aldık erol ve abim diğer arkadaş benim kurduğum oda da kalıyorlardı benim günüm doldu abimi oraya işe yerleştirdim nişanlımın gelmesine bir gün kala vedalaşıp oradan ayrıldım gebzeye ablamın yanına geldim İstanbuldan bir gömlekle pantolon almıştım ablam pantolonun paçasını kıvırdı giydim ablam dedi kardeşim ne güzel bir gömlek pantolon almışsın gömleğin yeşil çizgileri gözlerinin rengine uyuyor böyle elbiseyi kendine uyduran görmedim ALLAH nazardan saklasın dedi benim sevincimden gözlerim gülüyordu belkide ablama öyle güzel göründüm.

 

Neyse bir gün sonra geldiler yine aplamlara ordan Adanaya gittik düğün yapacağız benim kimsem yok kayım babam üçsenedir çalışıyor düğününü yapsın biz karışmayız dedi benim biriktirdiğim para salona dahi mümkün değil yetmez kayın validem düğünde takı olmasın benim bu güne kadar taktığım takılar sonra kıza takılır dedi yani kız evladı değil yada benim kimsem yok takı takanı olmaz öyle düşündü ve çarşıya çıkmıştık nişanlımla nişanlım gelinlik bakacak bende damatlık önce gelinliklere baktık nişanlımın baktığı gelinliğe benim cebimdeki para ancak yetecek beni bir korku sardı ama nişanlım çok anlayışlı

 

dedi ben gelinliğimi alırım sende damatlığını al salonda istemiyorum düğünü evimizin önünde yaparız dedi ve nişanlım gelinliğini aldı bende damatlığımı sonra çalgıcıları buldum biryerden sandelye kiraladım birde kamaracı buldum bunların parasını verdim benim cebimde hiç param kalmadı

 

Aslında hiç düğün yapmak içimden gelmiyordu ama nişanlımı çok sevdiğim için bu rezilliğe katlanıyordum rezillik diyorum çünkü öyle düğün yapmaktansa ölmeyi tercih ederdim

Ve üzüntümden nerdeyse ölecektim bir Allah ın kulu beni rahatlatmak için bir kelime dahi etmedi ama insanlar nerden bilsinki benim içimde yalnızlığın kimsesizliğin fırtınasının estiğini göyaşlarımın içime aktığını ama nişanlım beni anlıyordu benim durumuma oda çok üzülüyordu akşama düğünümüz olacak ben ayakta duramaz hale geldim nişanlımda bana üzüntüsünden aynı şakilde rahatsızlanmıştı düğünü iptal etmeyi düşündük çünkü ikimizde yatağa düştük ikimiz birden bir odaya yattık sağlık ocağından bir sağlık memuru geldi bize birer tane serum bağladı serumdan sonra aya kalktık ama benim hala içimi kemiren birşeyler vardı

 

Çünkü gelini götürücek bir evim bir otel adası dahi tutmamıştım perihan aplanın evine götürecektim bu düşünceler içinde akşam oldu düğünümüz başladı insan düğününün hemen bitmesini istermi ama ben bir an önce bitmesini istiyordum o yüzden düğünde kimler vardı kimler oynadı hatırlamıyorum sadece içimde kopan fırtınadan başka ve düğün bitti bir taksiye bindik benim taraftan bir kaç kişi takı verdi sonra kayın valdem geldi kızına biraz para uzattı alkızım bunları bundan sonra bu baban a baba demeyeceksin şimdi hadi gidin dedi çünkü kayım babam düğüne gelmemişti biz perihan aplanın evine gittik sağolsun perihan apla evini bizim için boşaltıp eniştesinin evine gittiler ve o gün orda kaldık ertesi gün köye gitik köydede doğru dürüs kalacağımız bir yer yoktu Mustafa abimin daracık bir evi vardı kendisi istanbulday dı orada bir kaç gün kaldık tekrar Adanaya gittik orda burda derkan bir aylık izin süreleri doldu Adanadan İstanbula kadar beraber geldik ve istanbuldan Almanyaya eşimi yolcu ettim eşim Almanyada önce iş bulacak ev tutacak sonra beni istek yapacaktı

 

eşim almanyada yaşadığı yerde iş bulamadı sonra başka bir şehir e frankfurt a bağlı dietzenbach kasabasına halasının yanına geldi ve orda hava limanında iş buldu sonra çok zorluklar içinde bir buçuk oda bir ev buldu ama altı ay geçmişti eşim altı ay sonra benim yanıma geldi eşimi istanbulda karşıladım iki hafta beraberce gezdik tekrar Almanyaya yolcu ettim bir hafta ardan sonra bana Almanyaya gelebilmem için davetiye yolladı o davetiyeyle ankara alman konsolosluğuna vize için baş vurdum bir ay kadar bekledikten sonra vizem ret geldi sebebi eşim Almanya da ikamet süresi sekiz yılı doldurmadığı için ozaman kanun öyleydi ikamet süresi vardı

 

Bende bir ihtiraz mektubu yazdırdım alman konsolosluğuna aile birleşimi değil eşimin yanına turist olarak gitmek istiyorum diye iki hafta sürmedi alman konsolosluğundan bana en az altı ay uzatılmış pasaportla gelin diye cevap geldi ve Ankaraya gittim vizemi aldım artık kavuşmak için arada hiç bir engel kalmadı eşim uçak biletimi de gönderdi Almanyaya gitmeme üç gün kalmıştı vizemi aldıktan sonra Adanaya gelmiştim babamın kardeşlerimin kimsenin haberi yoktu çünkü evlendikten sonra geçen yedi ayımı kahraman maraş aksu otobüs firmasında çalışarak geçirdim Almanyaya geleceğim beni yolcu edecek kimsem yoktu Adanadan otobüse bindim Ankaraya geldim ordan esenboğa hava limanına geldim daha uçağımın kalkmasına sekiz saat vardı ben heycandan hava alanına sekiz saat önce gelmişim heycan içinde zamanı çok zor geçirdim.

 

Alman hava yollarına ait büyük bir uçak geldi ben ilk defa uçağa binerek hayatımın türkiye bölümünü o gün kapadım. Devam edecek

 

1990 dördüncü ayın yirmisekizinde Almanyaya geldim Ali Şahin (Elbistanlı)

( Çıplak Ayaklarım Bölüm...5 başlıklı yazı Alişahin tarafından 10.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.