1
Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-50
...
“Kimdir
peki onu Kyoto’lar da bir kadın aramaya iten…”
“Kızım
senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Hele sen acıkmışsındır da…” Garson
kızların getirdiği servisi açtı, en az üç kişilik yemek vardı. Ayumi getirilen
yemeklere baktı.
“Ben
yemek söylemdim ki!”
“Yemekleri
ben söyledim… Benim misafirimsin…”
“Hem
bu kadar yemek çok değil mi?”
“Hayır,
çok değil… Belki bir nasiplisi daha gelir…”
“Mümkün
değil ben yiyemem. Hem benim yemek yiyecek iştahım mı kaldı? Kendimi hiç bu kadar
kötü hissetmemiştim.”
“Sen
payına düşeni ye, gerisine karışma… Eğer heyecanın geçti ise sakin kafa ile
neler olduğunu sil baştan yeniden anlat…”
Ayumi
‘anlat…’ sözlerinin hipnotize etkisinde kalarak, Safa ile aralarında geçen
konuşmaları tek tek anlattı. Kendine göre Murat Usta kıvrak zekâsı, en ince
ayrıntıları gözden kaçırmayan kişiliği ile Ayumi’nin gözden kaçırdığı her şeyi
tek tek sordu. Sonuna kadar Ayumi’yi dinledi. Sonra gözünden kaçan ayrıntıları
tek tek izah etti. Ayumi, Safa’ya karşı büyük bir yanılgı içinde olduğuna ikna
etti. Ayumi kendini bir anda kocaman bir boşluk içinde buldu.
“Doktor
Hanım; bildiğim kadarıyla mesleğiniz acele etmeyi, sabırsız davranmayı asla
kabul etmez. Sende bilirsin ki, güveler elbiseleri nasıl kemirir ise kıskançlık
da insanı öyle kemirir. Gerçi Safa kıskanılmayı hak edecek bir delikanlıdır. Adını
unuttuğum adamın biri ‘Kıskanılmayan, imrenilecek bir fazileti olmayandır’
derdi. Ben yerinizde olsaydım, Safa’nın anlatacaklarını sonuna kadar dinler,
ona göre bir tutum sergilerdim. Hem kaybedeceğini düşünen, daha işin başında
kaybetmiş demektir. Başarı istenen yere gider, istenmeyen yere değil kızım…”
“Haklısınız…
Ben acele etmekle galiba büyük hata ettim…”
“Hatanızı
bir daha yapmamak ve ilk karşılaştığınızda özür dileyerek telefi edebilirsiniz.
Tanıdığım kadarıyla Safa genç yaşına rağmen gayet olgun, nerede ve nasıl
hareket edeceğini gayet iyi bilen biri… Özellikle size karşı asla yanlış
yapmasını düşünmemelisiniz. O da size karşı kayıtsız ve duyarsız biri değildir.
Onu size karşı tutuk ve sınırlı yapan da dini inançlarını tam olarak yaşamaya
çalışmasındandır.”
“Söylediklerinize
güvenebilir miyim?”
“Elbette…
Mevzu Safa olunca inanabilirsiniz. Belki ben olsam şaka yaparım, yalan
söyleyebilirim, birbirine zıt fikir ve davranışlar sergileyebilirim. Ama bana
göre gayet genç olan Safa için kefil bile olurum… Ayumi Hanım bilmelisiniz ki,
yaşamınızı kontrol altına almanın yolu sözcük ve düşünce seçiminizi
denetlemekle olur. Sizden başka hiç kimse, sizin zihninizden geçenleri bilemez.”
Ayumi
“Size inanmak istiyorum… Keşke onu sonuna kadar dinleseydim. Ne bileyim başka
bir kadın düşüncesi, beni çığırımdan çıkarmaya yetti. Onu kaybetmek istemiyorum. Keşke şu anda
Safa’da burada olsaydı?” dedi ve bölme girişinde Safa göründü.
Murat
Usta “Bizde ‘iyi insan sözün üzerine düşer” diye bir söz vardır. İşte adını
andığın o iyi insan da eşikte gözüküverdi.” Ayumi’nin gözleri iri iri açıldı,
hayret içindeydi. Gerçekten Safa karşısında duruyordu. Onu görür görmez yerlere
kadar eğilerek “Safa senden çok özür diliyorum… Üzüntümü anlatacak kelime
bulamıyorum…” dedi. Onun ağzından dökülecek her söz bir mücevher kıymetindeydi
Ayumi Hanım için…
“Ayumi
Hanım bana karşı bir özür borcunuz yoktur. Gerçekte siz özrü kendi kendinize
borçlusunuz…” dedi. Onun gocunup kırılmamış gibi duruş sergilemesine sevindi.
En azından en ufak bir şeyde kırılmayışına ve anlayışla karşılayışına bitiyor,
hoşuna gidiyordu.
Murat
Usta “civanlarım yemeklerinizi soğutuyorsunuz. Lütfen yemeklerimizi yiyelim…
Gerginliğin yerini de sükûnet ve huzura terk edelim… Ben bir kasaya kadar gidip
geleceğimi anlayışla karşılayacağınıza eminim…”
Safa
şark odası şeklinde döşenmiş minderlerden birinin üzerine oturarak bağdaş
kurdu. Ve hazır olan İskender dönerini yemeye başladı. Ayumi diz çökmekten
yorulan ayaklarını yan yatırarak oturmaya devam ediyor, diğer yandan da Safa’ya
bakıyordu.
“Bu
kadar kısa bir zamanda beni nasıl bulabildiniz? Merak ediyorum doğrusu…”
“Ayumi
Hanım merak etmeyi bırakın… Onun sırrı da bende kalsın…”
“Peki,
öyle solsun… Yine merak etmiştim, Murat Usta üç adet İskender getirtti diye…
Sizin geleceğini biliyor muydu? Biliyor ise bunu ne zaman ve nasıl yaptı?
Geldim geleli birlikteydik…”
“Bunu
bana değil ona sorun? Bu sorunun muhatabı ben olmasam gerek…”
Ayumi
Hanım bir yandan önündeki yemeğini yerken, diğer yanda içindeki meraklı ve peş
peşe sorular soran iç sesini bir türlü susturamıyordu. Murat Usta’nın Safa’ya
kefil olması, Safa’nın yanlış yapmayacağı acaba doğru muydu? Murat Usta memleketlisi
ayağına Safa’ya kıyak geçiyor, onu koruyup kolluyor olabilir miydi? Bundan
nasıl ve ne zaman emin olabilirdi? İçindeki soru sorgucunu bir türlü
susturamıyordu. Safa her şeyden kayıtsız, sakin ve sükûn içinde yemek yemesine
bakıyor, hala ondan bir açılama gelmesi yönünde bir tavır ve hareket
göremiyordu.
Ayumi
Hanım söze bir yerlerden başlama gereği duydu. “Sizin dürüst olduğunuza
inanıyorum ve bundan hiç şüphe etmedim. Benim yaşadığım ortam ve edindiğim
değerlerle sizin yaşadığınız ortam ve edindiğiniz değerler çok farklı olduğunu görüyorum.
Bazen bu iki farklı değerler arasında gidip geliyorum. Bazen adı konulamayan
büyük uçurumlara sürükleniyorum. Bazen bitme ve tükenme noktasına geliyorum.
Bazen size olan sevgi ve aşkımı sorgular olarak buluyorum kendimi…”
...
Devamı var...
...
Ant-150515