Bir adam sırılsıklam aşık olmuştu bir kadına.

            Ve  kadın da ziyadesiyle aşıktı o adama.

            Suretler farklı da olsa kalpler birdi, şehirler uzak da olsa ruhlar tekti.

            Sahi insan sevince mesafeler santime inmez mi?

            İnsan sevince saatler dakika olmaz mı?

            Adamı tanıyordum sevdiğini de! Adam geceyse kadın mehtaptı. Adam deryaysa kadın yakamozdu. Adam tarlaysa kadın papatyaydı.

            Bu onların bendeki yansımalarıyla hikayesidir mürekkeple kağıda nakşedilen. Gözlerini ufka dikmişti ve kulağında yarım saatten fazladır dinlediği ve yerine göre konuştuğu telefondaki sesin büyülü tonuyla adeta kendinden geçmişti adam.

            Kara kaşlı, kahve gözlü, kara tenli adam; bahtın bundan gayri kara olmasın.

            Yara da olmasın ama yâre olsun!

            Bir insan nasıl da donup kalır olduğu yerde, nasıl da çakılı kalır onun  en belirgin resmiydi adamın duruşu, yok yok donuşu... Sevgilinin melodisinde yok oluşu... Sonra kimsenin duyamayacağı kadar kısık bir sesle "Bu kalbin tek sahibi sensin" dedi kadına. İnadına seviyordu; pes etmeden, bıkmadan, usanmadan, ar etmeden, utanmadan, daha bir çok madan meden....

            Kadın resim gibi güzeldi, kadın resimdi; yüce  yaratıcı tarafından ete ve kemiğe çizilmiş olan! Bu et ve kemiğe bir güzel gülümseme, bir şahane cazibe, bir muhteşem göz, bir harika ses tonu da ilave edilmiş adamın ömrüne sunulmuştu.

            Dikkatimi çektiği için adamı seyre dalmıştım. Attığı her adımı, ettiği her kelamı, verdiği her selamı... Duyabileceğim ve görebileceğim her noktayı onda takip etmiştim. Yanı başımdaydı ama gözleri sevgiliden başka hiçbir kimseyi görmüyordu, sözleri sevgiliden başka hiçbir kimseyi bulmuyordu. Varsa yoksa o vardı, sevdiği... Her hali aşk akıyordu, baştan ayağa aşktı.

            "Bunu, ömrümün en güzel dizesi, en güzel hikayesi, en güzel meselesi olarak görüyor ve söylüyorum: Seni katıksız, katkısız ve katıksız seviyorum. Bunu ömrümün tek övüncü olarak görüyorum." diyordu ama korkuyordu. Onu kırmaktan, yine yeniden kaybetmekten! Hani 'Canını verir misin ona?' deselerdi hiç tereddütsüz  bir elbiseyi çıkarır gibi canını çıkartıp ona verirdi. Canı zaten ondaydı; ha kendisi vermiş ha sevdiği almış, aynı şeydi.

            Yerinde duramıyordu adam; bir sağa bir sola, bir ileri bir geri gidip geliyordu. Bazen çok uzun susuyordu, bazen hiç susmuyordu.

            Sesini yükselttiği de oluyordu kıstığı da!

            Kalp atışını biraz dikkat kesilseniz muhakkak duyardınız.

            "Varsa bir ederim bu dünyada,  o da sensin derim." dedi tam da o an. 'Çıkıp da avaz avaz haykırıyorum seni sevdiğimi. Cümle alem bilsin istiyorum nasıl da yandığımı? Seni sevmekten gayri başka hiçbir şey bilmediğimi, elimden başka bir iş gelmediğini ilan  ediyorum. Kırk gün kırk gece herkese beyan ediyorum. İmzanı attın bir kere canıma, mührünü bastın ruhuma kalp sahibimsin artık ellere nesi?" Şair miydi adam, hayır, aşk adamı söyletir işte böyle! Kalbe girmeye görsün akla düşmeye görsün! Not almaya çalıştım adamın söylediklerini, aşırmaya çalıştım. İşte ortaya koyduklarım bunlar.

            Ah be adam, sana sonsuz saygım var. Ve sevdiğin kadına da sonsuz sevgim... Hangi kadın bir adama bu bercesteleri söyletebilir? Hangi sevgili, bir adamı şair edecek denli kendisini sevdirtir? Helal sana...

            Adam salkımsöğüt gibi salınıyordu. Gölgesi bile onu seyredene huzur veriyordu. Etrafına serinlik katıyordu. Konuşması uzadıkça uzuyordu. İmkan dahilinde olsaydı da kadının sarf ettiği incileri de not alabilseydim. Onları da kağıda dökebilseydim.

            Bir muhteşem aşkın yeryüzündeki temsilcileriydi ikisi.

            Aşkın en derin vaazı onlarınkiydi.

            "Sensiz geçen günleri düşündükçe aklımı yiyip bitiriyorum. Geri zekalılığıma şapka çıkartıyorum. Aptallığıma alkış tutuyorum. Başka bir sen yok bu dünyada, başka bir sevmek de yok bana! Daha ne duruyorum, bunu anlamıyorum. Sesini duyunca yerimde duramıyorum. Gülüşünü ömrüme kolye yaptığım, bakışını ömrüme sürmanşet çektiğim, dokunuşunu ömrüme sihir saydığım: sevdam, papatyam, elam..." Duyamadım daha fazlasını... Bir gözyaşı sağanağı bastı adamı...Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu koca adam. Gözleri sevdiğinden başkasına kör olduğu için kimseyi görmüyordu da ben kör değildim oysa! Duramadım yanı başında daha fazla.  Ardıma bakmadan gittim uzaklara. Adama bakmadan gittim. Ağlaya ağlaya gittim, hıçkıra hıçkıra...


( Bir Muhteşem Aşk başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 18.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.