“Bu mevzunun başlangıcı otuz yıl öncesine dayanıyor. Siz ve ben bile daha dünyaya
gelmeden önce, babamın bir Japon kız ile İngilizce mektuplarla yazışmışlar. O
tarihte on yedi yaşında ve bu gün kırk yedi yaşında ki ve babamın mektup
arkadaşı olan o hanımı arayıp bulmaya karar vermiştim. Hem Tokyo’dan bir
süreliğine de olsa biraz uzaklaşarak kafa dinlemek istemiştim. Belki
bulabilirim umuduyla da yollara düştüm…” diyerek baştan sona geziyi Ayumi
Hanımın bilmesi gerektiği kadar kısmını ona anlattı.
Ayumi Hanım derin bir nefes almış, yaptığı kıskançlık yüzünden kendini adeta
küçük hissetmişti. “Takındığım tavırdan dolayı sizden tekrar tekrar özür
diliyorum…” dedi.
Zaman bir hayli ilerlemişti. Murat Usta döner dükkânını kapatmış, çalışanları
göndermişti.
“Hey gençler, destur var mıdır?” dedi ve içeriye daldı. “Hah şöyle ya…
Dünyada gülüp eğlenmek varken, üzülüp acı çekmeye değmez… Bana nefsin
felsefesinden, aşkın edebiyatından bahsetmeyin. Ben onlardan anlamam… Dünya da
ne var ne yok hepsi aşk imiş… Gerisi mi? Gerisi gıllıgış imiş…” diyen sözlerine
hep birlikte güldüler.
“Bu saatten sonra eve gitmeyi bırakın bizde yatın… Yarın nasıl olsa mesai
yok… Sabahleyin size nefis bir kahvaltı hazırlatırım, parmaklarınızı yersiniz. Yengenizi
ve çocukları da alır şöyle güzel bir piknik yaparız olmaz mı? Sonra da
dilediğiniz yere gidersiniz.”
Ayumi ile Safa birbirilerinin gözlerine baktı. Her ikisi de içinden
birbirine ‘kal’ der gibiydi… Ayumi annesine ‘arkadaşımdayım gelemiyorum’ diye
mesaj gönderirken, Safa’nın ise eve gidip gitmeme konusunda kimseye vereceği
bir hesabı yoktu. Murat Usta hanımını arayarak “Aşkım, iki misafirimiz var”
diyerek onların daha fazla düşünmelerine fırsat vermeden “Haydi toparlanın eve
geçiyoruz…” dedi.
Denizden şark rüzgârı esmeye devam ediyordu. Gökyüzündeki parçalanmış beyaz
yer yerde siyaha çalan bulutları kovalıyormuş gibi sürükleyip duruyordu. Ay
arada bir bulutların arkasına girip saklanıyor, sonra birden yine o ışıldayan
yüzünü gösteriyordu.
Saatler ilerledikçe sokaklardaki kalabalık azalıyor, herkes mekânına
çekilirken, meydan âlemcilere kalıyordu.
Rüzgâr önüne gelen her şeyi sürüklüyor, yolları süpürüyor ve
sürüklediklerini kuytu yerlere yığıyordu.
Hep birlikte Murat Usta’nın evine geçtiler. Murat eşine dönerek “Aşkım
bize birer yat kahvesi yapar mısın?” diyerek, yönünü Safa’ya döndü. “Üzerini
değiştir, şöyle rahat bir şeyler giy… Doktor Hanım sen de…”
Safa “Benim az bir işim var, birazdan yanınızda olurum,” derken gözden
kayboldu. Murat onun için ardından daha rahat konuşabilecek bir durumdaydı.
Murat “Doktor Hanım bana söz düşmez ama Safa pırlanta ayarında bir çocuk…
O her ne kadar kafanı bulandırdıysa da, sen ona aldırma, onun peşini de
bırakma… Ben mutlu olacağınıza bütün kalbimle inanıyorum… Bu tür insanlar geç
açılır ama yamuk yapmaz, insanı aldatmazlar. Hem bize baksana Aya-sanla ballı
börekli geçinip gidiyoruz değil mi aşkım?” dedi kahvelerle içeriye gelen eşine…
“Hem birazdan baş başa yengenle kaynatırsınız. O da sizden biri… Mutlu mu,
mutsuz mu? Ona sor. Senin için de hem canlı bir örnek...”
Murat Safa’nın geciktiğini görünce, “Safa’cığım, kahveniz soğuyacak…” Safa
biraz gecikmeli de olsa geldi. Üzerini değiştirmiş, gecelik olarak da
kullanılan pamuklu bir yukata giymişti. Kahvelerden sonra Aya-san, Ayumi Hanımı
alarak üzerini değiştirmek üzere odasına götürdü.
Murat “Haydi civanım biz de terasa geçelim…” Saatler ilerledikçe hava
serinlemişti. Rüzgâr yağmura hazırlık yapıyordu. Havanın serinliğine aldırmadan
bir süre oturdular. Söz dönüp dolaşıp yine kadın üzerine gelmişti.
“Yiğidim; benim sizin gibi fazla tahsilim falan yok… Ama netice de bizde
hayat üniversitesi mezunuyuz. Ben senin gibi kitap sayfalarında gezinmiyorum
ama hayat denen kitabı yaşayarak öğreniyorum… Sana kadınlar hakkında birkaç
tavsiyem olacak, uyarsan rahat edersin, uymazsan da sen bilirsin…”
“Kadınlarla bir arada yaşamak istiyorsan, kadınlarla asla ters düşmeyeceksin…
Bir kadın seni ne kadar serbest bırakırsa o kadar serbestsin… Kadın denilen
yaratık, deşifre edilmekten nefret eder. Kadın gazabına uğramak istemesin değil
mi? Bileceksin ama kendini bilmediğine ikna edeceksin… Göreceksin ama görmemiş
gibi yapacaksın… Zaman zaman iki dere bir arada yaşamayı öğreneceksin… Rahat
etmek istiyorsan; bir kadını alıncaya iki gözünü de aç ama evlendikten sonra
gözünün birini kapa… ”
Nefes aldı kadın üzerindeki sözlerine devam etti.
“Her kadın çocuktur aslında… Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendine
bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister. Onu incitmeden seveceksin... Diğer
yanda kadın asla çocuk muamelesi de görmek istemez. Anlayacağın kadının
çocukluk yapmasına izin vereceksin ama asla bir çocuk olarak görmeyeceksin…”
...
Devamı Var
...
Ant-150815