İstiklâl Caddesi’nin Gizeminde,

Eller Cepte Senfonisini dinlerken;

Anıların dört nala hücumları,

Ortalığı kasıp kavurur.

Takati yok, nereye saklanacak

Yaşamın nefesi;

Yorgundur.

 

Başlar

Köşe kapmaca,

İnsafsızca.

 

Derken

Ayhan Işık Sokağı,

Atıverir beni

Yeşilçam’ın büyülü ortamına.

Hepsi siyah-beyaz.

Yüzleri ak pak:

Benim filmlerim gösterilir orada.

 

 

Yönetmen Atıf Yılmaz bağırır “ kamera”

Karşı sokaktan,

Rol icabı, koşarak sıvışır

Hüseyin Baradan.

Tabii ki

Yanında da Nubar Terziyan.

 

El ele, yanak yanağa

Aşklarını ediyor ilan,

Salına salına geliyorlar

Sadri Alışık ile Çolpan İlhan.

 

 

Kenarda oturmuş,

Acemice sigarasını tüttürüp

Olanlara bakmaktadır Ajda Pekkan.

 

 

Yol verin

Sırtından hiç eksik olmayan

Deri ceketli, delikanlı abimiz

Orhan Günşiray geliyor.

Kaytan bıyıklı, unutamayacağımız

Hulusi Kentmen amcamızdır,

Çocuksu yanaklarımızı okşuyor;

 

 

Film setine belli ki geç kalmış,

57 model Chevrolet marka

Arabasını park ederek,

Koşar adımlarla göründü 

Göksel Arsoy;

Bambaşkadır onun yeri

Bir tarafa koy.

 

 

 

Burada her köşe başı,

Deriden döşenmiş koltuk.

Buyrun şöyle oturun.

Karşı Artizler Kahvehanesinde

Yorgunluk çaylarını yudumluyorlar,

Kadir Savun ile Necdet Tosun.

 

 

Aradan neşeli bir kahkaha;

Kendine has üslûbuyla

Öztürk Serengil abi,

Seslenir;

“şapkamın altındayım yeşşee”.

O güzelim büyülü günler

Hani nerde.

 

Çekimini tamamlamış,

Ardına bakmadan gidiyor

Usta Vahi Öz.

Zaman dahi bulamıyor,

Ona

Söyleyebilecek bir söz.

 

 

Parke taşları sarsılıyor;

Bu depremin sebebi

Gururla yürüyen

Sarışın afet,

Neriman Köksal’dır.

Gelmedi öyle bir yar.

Ardından,

Yeri boş kaldı yadigar.

 

Şatafata gerek yok;

Eskilerin küheylanı bu sokaklar,

Yaşanmış,

Kimsesiz yaşamların mezarlarıdır,

Söylerler O unutulmaz şarkıyı:

“Kimseye etmem şikâyet

  Ağlarım ben halime”

Kırık dökük kaldırım taşları,

Üzerleri

Anlamsız yazılarla yazılı,

Yıkılmak üzere olan duvarlarla beraber

Dinlerler bu şarkıyı.

 

 

Beyoğlu içindeki Beyoğlu,

Yeşilçam;

Unutulsan da,

Yaşatılsan da

Her derde devaydı,

İçimizde, tarif edemediğimiz

Buruk sanmış bu gam.

 

Hasnun Galip sokağından

Fırlarım İstiklâl Caddesi’ne.

Dikilir karşıma

Uçuk bir travesti.

Ağzında,

Hiç duymadığım küfür-gassemler.

Hadi bakalım, kolaysa

Çık işin içinden de, beri gel.

 

 

 

 

 

 

Taksim Meydanı;

Havadar  mısın,

Yoksa  çok bulutlu mu.

Hiç konuşmuyorsun benimle.

Seni kimler uyuttu.

 

En iyisi

Gireyim Metro’nun içine.

Her tarafı karanlık.

Tam “Makber’in” söylenecek zamanı.

Görünmesin aydınlık.

 

Nasıl gelip-geçti derbeder ömür;

                                  Bu sırra mazhar olamadık…                                       


(9 Eylül 2010 -8.Şiir Kitabımdan)                                                                                                                                                                                                        

 

 

 

                  ( Yeşilçam; Hikâyesini yazıp-çizebilen oldu mu ki.)

 

 

( Yeşilçama İthaftır Yeşilçamın Ruhuna Fatiha başlıklı yazı Kasvetli tarafından 12/9/2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu