Hakkı bey telefonu yerine koyarken kadın girdi içeri.

“Buyurun efendim?”

“Oturun!”

Makbule, adamın mesafeli tavırlarından dolayı tedirgin oldu. Oturdu.

Avukat Hakkı, “Sanırım, dün akşam İlker beyle yemeğe gitmişsiniz,” dedi.

“Beni, İlseler kuruluşlarına transfer etmek istiyor…”

  “Bana da bahsetti. Ben araya girmem, kendisiyle konuş, demiştim ona… Ama, bu şartlarda aranızda arabuluculuk yapmam gerekecek galiba…”

“Teklifini kabul etmeme razı gibisiniz…”

“Eğer bizimle anlaşmaktan vazgeçer de, işlerini bize yaptırmazsa, maddi kazancı bir tarafa, siyaseten kaybım büyük olur… Onunla iyi geçinmeliyiz… Gene de senin düşüncen önemli tabii ki… Sen ne düşünüyorsun?”

“Ben, sizin yanınızda devam etmeyi tercih ederim.”

“Neden?”

“Size duyduğum saygıdan ve minnet duygumdan, tabii ki…”

“Teşekkür ederim! Ama, senin istikbalin, duyduğun minnetten ve burada ki işinden daha önemli değil mi?”

“Sanki tarafınızdan, acaba gitmek isteyecek mi, diye sınava tutuluyor gibi hissediyorum, Hakkı bey!”

“Hayır! Ben, hangi şartlarda olursa olsun, senin gibi bir iş arkadaşımı yitirmek istemem elbette ama, İlseler kuruluşları gibi çok büyük bir işletmede çalışacak olman ve… Ve, niye yalan söyleyeyim, benim de o adamla iyi geçinmek zaruriyetim nedeniyle, benim bu transfere karşı çıkmak niyetim yok. Siz iyice düşünün bir. Ben bu arada İlker beyi arayayım da şu iş teklifini kabul ettiğini söyleyeyim ona. Olur mu?”

“Tamam da, Hakkı bey, birkaç gün müsaade edin n’olur! Acele karar vermiş olmayayım. Birkaç gün içinde kesin kararımı vermiş olurum…”

*

Makbule, sinirli tavırlarla masasında sigara ve çayını içerken İlker İlseler’in telefonu geldi. Bardaktaki son yudum çayını içtikten sonra telefonu açtı. “Alo?... Buyurun İlker bey? Hakkı beyi mi aramıştınız? Kendisi henüz gelmediler .......  Beni mi?....... Ne yapabilirim, sizin için? ……..  Ah, çok teşekkür ederim!........... Çok naziksiniz! ………… Yok, sanırım olabilir …….. Ben saat onikide ofisten çıkmış oluyorum. Tamam, İlker bey! Sanayi odasının lokantasına gelirim direk…….. Tamam, görüşürüz …….  Size de!” Hole doğru seslendi. “Muharrem efendi!

Muharrem geldi. “Buyur, sekreter hanım!”

“Bir çay daha rica edeyim!”

Masadaki boşalmış bardağı alan adam geri gitti.

Erol, ofise geri döndüğünde, saat oniki olmak üzereydi. Muharrem efendiye bakındı; adam görünmemekteydi, onun küçük odasına gitti. Muharrem efendi, odasındaki küçük masanın başında sigarasını yakmış içerken, Erol’un gelmesiyle, suçüstü yakalanmış gibi ayağa fırladı.

Erol, adama, “Telaşlanma, Muharrem efendi!

Dolapta varsa, maden suyu istemeye geldim,” dedi.

Muharrem, sigarayı avucunda saklamaya çalışarak, “Aşağıdan, bayiden alır gelirim hemen, avukat bey,” dedi.

Erol, “Hadi madem ki, bir zahmet al da gel!” dedikten sonra, “Hakkı bey yerinde mi?” diye sorarak odadan çıktı.

Muharrem sigarasını kül tablasına bastırıp onun peşinden giderken, “Yok! Avukat bey, öğlen yemeğini partiden misafirleriyle yemek için gittiler,” diyerek ofisten çıktı, maden suyunu almaya gitti.

Erol, Makbule’nin yanına, geçti. “Nasıl, yetiştim ama sevgilim, öğlen yemeğine?”

Makbule, onun bu patavatsızca seslenişi karşısında bozularak, “Yavaş!” diye çıkışıp, hole doğru baktı.

Erol, “Muharrem efendi bana maden suyu almaya gitti, korkma,” diyerek kadına sokulup dudaklarını öptü. “Öğlen, evine gidiyoruz, değil mi?

“Öğlen işim var, dediğin için, ben de İlker beyin öğlen yemeği davetini kabul ettim.”

Erol, “İptal edersin!” diye çıkıştı.

“Edemem… Saygısızlık olur.”

“Sana askıntı olan birini ekmen saygısızlık değil; bilakis, dersini vermek olur! Yok eğer sen de kuyruk sallayacaksan, senin bileceğin iş!”

“Dikkatli konuş! Laflarını tart da söyle!”

“Yahu anlayamıyor musun? Adam sana düpedüz, kene gibi yapıştı! Askıntı oluyor işte, var mı ötesi?”

“Kıskandın mı?”

Erol, “Yo, niye kıskanayım? Nikahlı karım değilsin ya,” diye söylenerek kapıya yöneldi. “Canın kimi isterse, onunla çık!”

Tam çıkacakken, Makbule’nin santral telefonu çaldı. Odadan çıktıktan sonra kapının dışında, kendini Makbule’ye göstermeden, kadının telefonla konuşmasını duymak için dikildi, kendisini ekmek için program yaptığı kişiyle konuşacağını sanarak  beklemeye başladı.

Makbulenin sesinden Av. Hakkı beyle konuştuğunu anladı.

Kadın, “Başüstüne, Hakkı bey!” diye diye bir takım talimatlar almaktaydı adamdan.

Muharrem efendinin elindeki maden suyuyla girdiği kapıdan, “Kusura bakma Muharrem efendi, sana zahmet vermiş oldum ama, o maden suyunu dolaba koy da, öğlenden sonra içeyim. Şimdi, gidiyorum…” diyerek çıktı.

Muharrem efendi, onun çıktığı kapıyı kapatırken, “Orospu çocuğu!” diye mırıldandı.

( Mevsim Gülbahar-ilker Beyin Makbuleyi Öğlen Yemeğine Daveti başlıklı yazı AliKemal tarafından 21.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.