Gece bir hayli ilerlemişti. Televizyon odasında mahkûmlar her kafadan bir sesle uğultu halinde televizyondaki bir stand-up programının sunucusuyla konukları arasındaki gevezelikleri seyrediyorlardı. Bora, Paşa ve diğer arkadaşları televizyonun hemen önünde bir grup oluşturmuşlardı. Bora’nın elinde bir kitap vardı ve ne televizyon seyrediyor, ne de etrafındakilerle konuşuyordu; kitap okumaya kaptırmıştı kendisini. İrikıyım ile Çiroz da arkalarda oturmuşlar, asık suratlarıyla televizyondan çok, önlerde oturmuş kitap okuyan Bora’ya bakıyorlardı. Her ne kadar psikopat iseler, bir o kadar da siyasi mahkumların toplu vaziyette bulundukları alanlarda birer uslu çocuk kesilecek kadar akıllılardı. 
Odaya gelen yaşlıca bir gardiyan, muhacir şivesiyle, “A be arkadaşlar! Uykunuz gelmedi mi daha be yaa?” diye seslendi.
Hemen itiraz sesleri yükseldi.
Paşa, itiraz eden seslerin uğultusu diner dinmez, “hele şu program bir bitsin de, yatarız,” diye racon kesti.
Yaşlı Gardiyan, hemen her olayda toplu halde eylemler koyan siyasi mahkumların üzerinde baskı kurmaya yeltenmeyecek kadar tecrübeliydi. “O programın bitmesi saat üçü buluyor be delikanlı! Sabah yedi de içtimaa kalkamazsınız be yaa,” diyerek onları ikna etmeyi denediyse de,
Paşa, “kalkarız, kalkarız…” diyerek son noktayı koydu.
Yaşlı Gardiyan, “te siz bilisiniz be; güna benden itti,” ded,kten sonra kitap okuyan Bora’yı fark ederek onun yanındaki sandalyede oturan mahkumu bir işaretle kaldırıp, kendisi oturdu. Bora onun oturduğunu anlayınca saygılı toparlandı.
Yaşlı Gardiyan:”Ne yapıyorsun be kızanım?” diye sorunca, adama;
“Bir roman okumaya çalışıyorum…” diye yanıt verdi.
Yaşlı Gardiyan, “Burada okuyamazsın ki, şu gürültüye baksana…” diyerek anlatmaya başladı. “Ben, Bulgaristan’da doğdum, Türkiye’ye göçten önce hemen hemen bütün Avrupa’yı dolaştım. Gitmediğim yer kalmadı. Bir görmelisin oraları… En çok Danimarka’da, bidem Frasız’da bulundum. Oralarda herkesin elinde bir kitap olur. Sabahın köründe kalkıp işe giderken, inanır mısın be yau, bizim gibiler banliyöye biner binmez ne yaparlardı?”
Bora, adamın kendisine bir soru yönelttiğini anladı, ama soruyu anlayamamıştı, onun son sözcüklerini tekrarlamakla işi kurtarmayı denedi. “Ne yaparlardı?”
Ama bu defa da adamın daha çok konuşması için önünü açmış oldu. Adam, daha bir coşkuyla anlatmaya başladı; “biz banliyöye biner binmez yaslardık kafaları bir yana, başlardık uyumaya bee…Halbukem gideceğimiz yer de iki durak ha… On dakkacık yani beeyaa; uyusan ne olcak değil mi?”
Bora, adamın anlatması bitti, diye düşünemedi bile.
Yaşlı Gardiyan, Bora’nın kendisini onaylamasını sağlamak için kısa bir soluklama arası verdikten sonra anlatmayı sürdürdü. “Pekiii…O gavurlar binince, bizim gibi kafaları bir yana dayayıp uyuyorlar mıydı sanırsın be?” Bu defa Bora’dan bir cevap beklemeksizin sürdürdü. “Yok be yaa.. Heriflerin hepiciğinin elinde, nah bu seninki gibi bir kitap, açıp başlarlardı okuma-a… Ama noldu? Bak oralarda şimdi Avrupa Birliği kurulmuştur. Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak insanların birbirine saygısı vardır, birbirlerini rahatsız edecek gibi yüksek sesle konuşmazlar, konuşurlarsa Avrupa Birliği mahkemelerinde bile yargılanırlar, o kadar ciddi… . Bir de bizim şuradaki halimize baksan ya, nedir bu gürültü, patırtı be yaa… Öyle ya kardeşcazım, belki ben uyuyacağım, belki oturacağım, belki bir işim var, belki okuyacağım, yazacağım, değil mi yaa… Sen bu gürültüde, patırtıda dünyada roman okuyamazsın, bırakmazlar be yaa!”
Bora, çekinerek, “Gürültüde okurum da, yanı başımda birisi konuşursa ayıp olmasın diye okumam tabii ki…” dedi.
Yaşlı Gardiyan, umursamaz, “Ha be cancazım, gürültü olmasa daha iyi değil mi be yaa? Ne hakları var seni böyle okurken rahatsız etmeye, değil mi be yaa? Yavaş da konuşabilirler. İşte Danimarka’da, Fransa’da, katiyen böyle bir şey olmaz. Onun için de adamlar ilerliyorlar. Bak Avrupa Birliğine, nasıl insanın insana saygısı var orada, değil mi be yaa…”
Paşa, Yaşlı Gardiyana dönerek, “Komutan, biraz yavaş konuş! Televizyonu anlayamıyoruz...” diye müdahale etti.
Bora, arkadaşından cesaret bularak, adamı umursamıyormuş gibi yapıp kitabını açtı.
Yaşlı Gardiyan, Paşa’nın tepkisi üzerine bir ara sustuysa da, onu çabucak unutup yeniden konuşmaya kaptırdı. “Hiç boşuna uğraşma, okuyamazsın be yaa… Sinirlerin bozulur boşu boşuna… Avrupa Birliği başka… Avrupalı Birliği demek, insanın insana saygı duyması demek. Bizde nerdeee…”
Paşa, iyice gerilerek, “Yahu komutan, bu gece konuşma gününe mi denk geldik ne? Sen gündüz de buradaydın, mesaini yirmi dört saate mi çıkarttılar senin?” diye söylendi.
Ahmet, lafa karışarak, “Yok be, yenge kovmuş evden, o da kalmağa gelmiş buraya,” diye güldü.
Yaşlı Gardiyan, “Yok be yaa… Nöbetteyim bu gece de, ondan be yaa…” deyince gülüşmeler oldu. 
Yaşlı gardiyan onlarla yüzgöz olmak istemeyerek çıkıp gitti.
*
Gece, herkesin yataklarına çekilmeye başladığı saatlerde, Bora, pantolonunun paçalarını bir karış kadar kıvırmış, çoraplarını çıkarmış, ayakkabılarının arkasına basmış, gömleğinin kolları katlayarak kıvrılmış olarak tuvaletlere geldi. Bir lavabonun başına gitti, bacağını kaldırıp ayağını lavabonun taşına soktu, musluğu açtı, akan suyun altında ayağını yıkamaya başladı. Tam o arada nereden çıktığı belli olmadan Çiroz belirdi arkasında. Bora onu karşısındaki sırları iyice dökülmüş aynadan görerek tedirgin oldu. Arkasından geçip gideceğini sanırken, Çiroz o anda elini uzattı, Bora’nın arkasına parmağıyla tacizde bulundu. Parmağın temasıyla beraber neye uğradığını şaşıran Bora irkilerek yerinde hopladı, ayağını lavabodan indirerek adama döndü.
“Ne yapıyorsun ulan!”
“Parlak oğlanlara dayanamam da… Ne olmuş? Herkese şapır şupur, bize yarabbi şükür demezsin her halde? Gel, etrafta hazır kimse yokken girelim şu helaya!”
Bora, “Ulan, bu terbiyesizliğini pahalıya ödetmezsem sana!” diyerek adama saldırıp yıktı yere, üstüne çıktı, rastgele, seri yumruklarla vurmaya başladı.
Çiroz, dayak yerken, bir taraftan da arkadaşına bağırmaya başladı. “İrikıyımım!... İrikıyım ulaaan!...İrikıyııımmm, gelsene ulaaannn!...”
İrikıyım geldi, ama Paşa ve arkadaşlarının arasında. Paşa ve arkadaşları, aralarındaki İrikıyımı ite kaka tuvalete soktuktan sonra hepsi birden tekmelerle, yumruklarla dövmeye başladılar.
Paşa, arkadaşları “Ahlar, vahlar!” arasında İrikıyım’ı dövmeye devam ederken, onları kendi hallerine bırakıp geldi, Bora’yı tutup, Çiroz’dan uzaklaştırdı. “Sen, bi zahmet koğuşa dön kardeşim! Gardiyanlar burada bulmasınlar seni...”
Bora, hırsından ağlamaklı, “Tamam.” diyerek tuvaleterden çıktı, gitti.
Paşa, Çiroz’un suratına insafsızca bir tekme daha savurdu. “Buraların külhanbeyliği size ne zaman bırakıldı ulan!...”
*
( Mevsim Gülbahar - Taciz... başlıklı yazı AliKemal tarafından 10.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.