“Ey Ademoğulları! Allah'a sadakatinizi ispat için giriştiğiniz her eylemde ziynet ve zarafetinizi takının. Yiyin için ama israf etmeyin; çünkü O israf edenleri sevmez.” A'RAF-31
Çocuklara ve kendimize tasarrufu öğretmemiz lazım. Nitekim A´raf süresi 31. Ayette israf edenleri Allah’ın sevmediği beyan edilmiştir.
Peki, yaşadığımız tüketim toplumu içinde bu nasıl uygulanabilir ki… Her televizyon haber, dizi ve filminin arasında verilen reklamlar, ürünleri sunarken adeta olmazsa olmazı sunuyor çocuklarımıza ve bizlere de. Çocuğumuz okula gidiyor harçlık veriyoruz. Ne kadar öğütlesek de cebindeki parayı bu tür yiyeceklere ve üstelik adeta doyumsuzca-israf ederek tatmak istemektedirler. Bizim kontrol alanımız dışında gelişen bu olaylara müdahale etmemiz mümkün mü? Benim çocuğumun alerjisi olduğu için bunu hemen fark ediyorum. Ne yedin diyorum, cevap bir o kadar tatmin edici olmuyor. Ya yalan söylüyor ya da ağlayarak bir kaçış yolu buluyor.
İnanç metotlarını çocuğa sunmak en güzel yol fakat toplumda her ne kadar bir din faktörü varsa da yaşama dönüşmeyen bir çizgi içinde. İslam anlatılmaz yaşanır düsturu maalesef bizlerin bile hedefinde gözükmüyor. İnsanlar sadece gördüğüne inanıyor ve yaşıyor. Sonuçlarını düşünen yok. Belki de en temel düstur çocuklara bizim örnek olmamız. Biz israf ederek yaşıyor muyuz? Bu soruyu ilk önce kendimize sormalıyız. Sanırım çoğunluktan gelen ses “Evet bizde israf ederek yaşıyoruz!” olacaktır. Aldığımız ekmekler küfleniyor. Yaptığımız yemekler çöpe atılıyor. Giymediklerimizle elbise dolaplarımız dolup taşıyor. Hala alış-veriş yapma gayretindeyiz nedense.
Dinimiz bizi yokluğa alıştırmaya
yönlendiriyor. Bu dünyadan ne kadar az faydalanırsak ölüme o kadar kolay hazır
olacağız düsturunu rehber ediyor. İnsan sevdikleri ile beraberdir hadisi ile
eğer biz dünyadan ve nefsimizden kopabilecek sevgileri istersek Allah’a olan
aşkımızda gerçek anlamda samimi olabileceğiz. Dünyayı değil yalnızca Allah’ı
seveceğiz. Özellikle tüketim toplumunda bu varsayımı insanlara anlatması çok
zor. Bunu anlattığımız kişi diyecektir ki, ben kazanıyorum ve harcıyorum sana
ne! Bu cevaba kim ne diyebilir ki… Sonuçta herkes kendi yaptıklarından
sorumludur. Ama biz dünyayı tükettikçe o da bizi tüketip yaşlandırıyor.
Gençlikteki enerjimizi ilerleyen yaşlarda göremiyoruz, israf etmeden-çok yiyip
içerek, zamandan israf ederek yakalandığımız alzheimer gibi unutkanlık
hastalığı veya israf ederek sağlımıza dikkat etmediğimiz bir sonuçla felç olmak
gibi.
İsraf etmemeye en iyi çarelerden birisi toplumda zekât, sadaka ve yardımlaşmanın yaygınlaşmasını sağlamaktır. Bir fakire herhangi bir yardım yapıldığında, çocuklarımızı da yanımızda götürerek, böylelikle fakirlikle mücadele eden kişilerin görüntülerinden ve yaşadıklarından ders almalarını sağlamalıyız. Kumbara gibi birikim araçları ile harçlıklarını biriktirmelerini desteklemeliyiz. Küçük bir paranın birikerek neler alabileceğini, tasarrufun ne kadar önemli olduğunu kendi yaptıkları ile yaşamasına fırsat vermeliyiz. Elbette, bu örnekleme kapsamında kendimize de çeki düzen vermeliyiz. Bizde tasarrufa yönelmeliyiz. Eğer biz tasarruf etmezsek çocuklara nasıl örnek olabiliriz ki…
Ey genç kardeşim, unutma ki, senin yaşında maddi imkânsızlık içinde olup da, parası olmadığı için hastalığına çare bulamayan, Somali çocukları gibi aç yaşayıp bir deri kemik dolaşan, eğitimden yararlanmayan, dininden habersiz o kadar genç var ki… Tasarruflarımızla onlara ulaşabilir ve paylaşımın heyecanı ile yaşadığımız alan içinde mutlu bir toplum oluşturabiliriz. Eğer biz bu çocuklara ulaşamaz veya yardım etmezsek, onlar büyüdüğünde kötü insan olmaları muhtemel olacak ve var olduğuna inandığın huzuruna huzursuzluk katacaklardır. Huzur ancak toplumun her bireyindeki samimi paylaşımlarla mümkündür. Hırsızlık, terör, cinayet gibi toplumun kangren yaralarının sarılması ancak yaptığımız tasarrufların bu çocuklara ulaşmasıyla mümkündür.
Yolunu Allah’a yönelten, yaratılanı Allah için seven, karıncayı bile incitmeyen, her şeyinden tasarruf eden altın bir nesile-gençliğe kavuşmayı canı gönülden istiyorum. Allah nasip eder inşallah, Âmin!
Saffet Kuramaz