Gülmeyi unutan tehdit
gömülü isyanını
O zaaf yüklü
kırlangıcın kanadı:
Tünediği hangi dal ise
Seyrek lügatimin son
hecesi.
Esrikli bir gölgede ve
hükümlü bir aşka meyleden
Kekremsi bir yalnızlık
belli ki;
Zaafı ve tecellisi
sevdanın,
Bir düş’ün kanatlarına
serpiştirdiğim
Ve isyanı yüreğin ki
demli bir sezgide
Unutulduğumdan beri.
Ben sevemedim ne karayı
ne de geceyi:
Kara gözlerinden
dökülen yaşa da meyletmedim,
Ağlasa da elası
gözlerinden yansıyan.
Hem tecelli etmedi mi
zaman yine,
Titrinde üç beş imgenin
Belki de soluklandığım
şu basiretsiz tümcede?
Ve tefekkürüne yüreğin
cebelleşirken can pazarında,
En nazenin seyrine
sahip çıkmadı mı evren?
Laf mı benimki de,
Yine de belli mi olur;
Nöbete durduğum her
gece, vedalaşırım hazanla
Ve tehir ederim hüznü.
Hem de en acıklı iç
dökümünden paye çıkarırım
Ve teyellerim sol
yakama,
Kuruttuğum o soluk
pembe karanfili.
Mimlediğim bir sanrı
hayli sancı yüklü,
Gölgelendiğim en aykırı
duvar dibi
Soluklandığım her
molada,
Yakalandığım ağlama
nöbetlerinde
Vuku bulan o dipsiz
boşlukta.
Teferruat yüklü belli
ki sarkaç,
Devindiği hangi hutbe
ise
Yüreğin iz bildiği.
Yankısını ve yangısını;
Sezginlerde iç geçiren
onca güfteyi
Hatta yaftalandığım o
metruk heceyi
Kar bildim bileli
Boy attı üzünçlerim,
Islak bir mecrada,
sürdüğüm boş tarlalarda
Ve sürgün düştüğüm o
mecazi aşkta.