Sahte Sarımsaklı baş komiseri, gerçek emekli tarih öğretmeni Sami Emekli, Sarımsaklı'ya yerleştikleri ilk günlerden itibaren, rum komşusu Alniki sayesinde her gününü çapkınlık adına ve onun rüştünü henüz ilan etmiş hiper aktif iki kızı sayesinde de sübyancılık hakkında yeni bir şeyler öğrenip gelişerek geçirmekteydi.


Yakın dostu Kamil Oğuz Mangırcıklıoğlu'nun, "kırkından sonra azanı teneşir paklar, toparlan, kendine gel, bu gidişatın iyi gidişat değil," diyerek vermeye çalıştığı öğütler ise bir kulağından girip öteki kulağından çıkmaktaydı.


Bunca öğüt fayda etmeyince de korkulan olmuştu ve Sami Emekli nihayet belini incitmiş, yataklara düşmüştü.


Bir bakanı, önüne bir tas çorba koyanı da yoktu. Ne Alniki'nin, ne de afişte kızlarının umurlarında değildi, ilgilenmiyorlardı bile; yattığı yerde ölecek, evinde beslediği acaip hayvanlara yem olacaktı. "Ah, akılsız kafam ah! Biricik Elezer'imin kıymetini bilemedim." diye dövünmeye başlamıştı.


Akıl eder etmez kaymakamlığa telefon ederek evde beslediği hayvanlardan bahsetti. "Beni kurtarın onlardan, nolur!" diye yalvara yakara, adamları evdeki tüm mahlukatı alıp bir hayvanat bahçesine teslim etmeye razı etti.


Ev mahlukatlardan arınır arınmaz Fethiye'ye telefon ederek, bu defa hanımı Elezer'e yalvara yakara, eve dönmeye razı etti.


Elezer hanım yanında torunları Elifnur'u da alıp çıkageldi. Sami Emekli, onun önüne bir tas çorba koymasını boşu boşuna bekleyip durdu. Kadıncağız kocasına hala çok kızıyordu. Üstelik, kadınca bir iç güdüyle onun belini, kendisinin yokluğunda başka kadınlarla güreşirken incittiğini hissedebiliyordu.


Sami Emekli, bel ağrılarının dayanılmaz olduğu bir gece, Elezer hanıma, "telefon et de şu Kamil Oğuz'a, arabasıyla gelip beni bi acile götürüversin," dedi.


Kadıncağız, "gecenin bu saatinde rahatsız etmeyelim adamı. Çağıralım yüz on ikiyi gelsin," diyerek telefona sarıldı.


Sami Emeksiz karısına hemen müdahale etti. "Yüz on ikidekileri rahatsız etmeyelim şimdi, ayıp olur adamlara. Sen çağır Kamil Oğuz'u kalkıp gelsin hıyarağası!"


Hıyarağası, dostu ağrı çekiyor diye arabasına atladığı gibi geldi. Tıpkı Banker Bilo'nun hemşerisi Maho'yu taşıdığı gibi sırtında arabaya taşıyıp arka koltuğa yatırdı. Elezer hanıma, "siz de buyurun, ön koltuğa!"  diyerek direksiyona geçerken,


Elezer hanım ona, ismine yakışır bir biçimde, yani sadistçe, "benim çok uykum var, uğraşamam onunla. Sen,  belini hangi karıyla incittiyse onu buyur et arabana, ya da götür bir dağın başına bırak da, orda kurtlara yem olsun!"  diye cevap verdi.


Kamil Oğuz bu cevabı kötülüğüne çekmedi, espri diye güldü, güldü, güldü! Çok güldü, kahkahalarla güldü. Katıla katıla güldü... Yani, onun bu uzun uzun gülmelerini anlatabilmek için böylesine uzun uzun anlatmak gerekiyordu. Sonra arabayı çalıştırıp hızla hareket ettirdi.


Kadim dostu Sami Emekli hala gülmekte olan kadim dostu Kamil Oğuz'a kızarak, inlemelerine kısa bir mola verip, "bana güleceğine, açta kıçına gül!" diye çıkıştı.


Olsun varsın, dostluklarda böyle terbiyesiz sözcükler zaman zaman sarf edilebilir.


Ayvalık Devlet Hastanesinin acil servisindeki pratisyen hekim, sedye üzerinde acil polikliniğine getirilen yaşlı hastayı süzdü, süzdü, süzdü, sonra hastayı getiren genç ve yakışıklı refakatçısına, "neyi var bu moruğun?" diye sordu.


Kamil Oğuz, kadim dostunu tanıyabildiği kadarıyla anlatmaya çalıştı. "Emekli öğretmenlikten bin altı yüz küsur lira emekli maaşı ve altı tane kredi kartı var. Kredi kartlarının limiti dolmuş bulunduğundan asgari ödeme tutarlarını ödeyerek  oyalamaya çalışmakta..."


Pratisyen hekim birden sinirlenerek, "altı kredi kartının birden limitini nasıl doldurabilirmiş? Hiç mi kafası çalışmıyormuş hesaba kitaba!" diye söylenmeye başladı.


Kamil Oğuz, derin üzüntülerini dillendirmek için aradığı fırsatı yakalamıştı. Doktora, "ne siz sorun, ne ben söyliyim toktur peyyy... Bu adam var ya, bu adam, maalesef kırkından sonra azdı da bi urum karısına ve de onun  iki afişte kızanına  yakasını kaptırdı... her gece eğlence... içki, meze, bi de hediye derken kredi kartlarını kuruttu kart domuz," diye uzun uzun anlattı.


Pratisyen hekim pek üzüldü bu duruma, "tuh, tuh, tuh, vah, vah, vah," diye diye iç çekti. Ve, sedyenin üstünde ağrısından ağlarken bu hoş sohbetten mahrum kalan Sami Emekli'ye dönerek, "sen bu kafayla çok yaşamazsın hemşerim," diye ilave etti.


Sami Emekli bu son sözü anlayabilmişti. "Ne kadar daha yaşarım, doktor bey?" diye sordu.


Doktor, "ama üç, ama beş," diyerek dudak büktü.


Genç ve yakışıklı Kamil Oğuz, acil polikliniğindeki boy aynasının karşısında göğüslerini şişirip koltuklarını kabartarak üç boyutlu olarak kendine uzun uzun baktı ve doktora, "ne dersiniz doktor? Bomba gibi görünüyorum di'mi?" diye sordu.


Pratisyen hekim kısaca, "evet!" dedi.


Kamil Oğuz ise lafı uzatmak istiyordu. "Daha elli sene yaşarım evvel Allah!" diyerek böbürlendi.


Pratisyen hekim onu tepeden tırnağa bir süzdükten sonra, "sen de içki içiyor musun?" diye sordu


Kamil Oğuz kendisiyle gurur duyuyordu. Doktora, "Yok, ağzıma katiyen sokmam o zıkkımı," diye yanıt verdi.


Pratisyen hekim onu adeta aşağılar gibi bakmaya başlamıştı. "Sen de kumar oynuyorsundur o halde?" diye sordu.


Kamil Oğuz bu soruyu hakaret olarak algıladı. "Tövbe deyin doktor bey, ben kahveye bilem çıkmam!" diye tepki gösterdi.


 Pratisyen hekim, "bu morukla birlikte sen de hovardalığa takılıyorsundur," dedi. Adeta yalvararak,'he de, nolur,' der gibi bakarak, "dimi? dimi?" diye ısrar etti.


Kamil Oğuz, böyle bir ithama katlanamayacak kadar namuslu adamdı. "Ben namuslu bir adamım," dedi. "Yapmam öyle terbiyesizlikler!"


Pratisyen hekimin tepesi atmıştı. "Ulan, içkin yok, kumarın yok, hovarda değilsin. Bir elli yıl daha yaşayıp da ne yapacaksın?!..." diye bağırdı.


Kamil Oğuz'a öyle sinirlenmişti ki, otuz santim uzunluğunda bir şırınga çıkartarak içine yüz elli mili gram novaljin, elli mili gram sinekod, on mili gram konakion, yetmiş beş mili gram oseflu, adı şu anda aklıma gelmeyen üç şişe benexol ve bir şişe kortizon ile bir şişe fare zehirini andıran bi sıvı doldurarak gitti, Sami Emekli'nin kıçını bile açtırmadan, şırınganın iğnesini öylece picamasının üstünden   'hart' diye soktu.


Sami Emekli, "Nurteeennnn koooooşşşş! Makatımı deldiler," diye öyle bir bağırdı ki, aynı anda Kamil Oğuz'un telefonundan karısı Nurten arayıp kocasına, "ne var gene, ne çağırıyon beni öyle anırarak?" diye söylendi.


Kamil Oğuz karısına çok saygı duyardı. Hemen esas duruşa geçip, "ben değiiilll... Sami bağırıyo karıcıııımmm," diye tekmil verdi.


Nurten hanım kızgınlığını sürdürerek,  kocasını, "Sami'nin kendi karısı yok muymuş da Nurten koş, diye bağırıyormuş,"  diye azarladı.


Kamil Oğuz , "haklısın karıcığım," dedi. Çok kibardı ya, ondan...


Nurten hanım, merakını yenemeyerek,  "Sami beye bişi mi oldu da öyle acıyla bağırdı?" diye sordu.


Kamil Oğuz, "Doktor makatını deldi," deyince kadıncağız,


"A-aaa... sapık mı o doktor, ne?" diyerek küçük dilini yuttu.


Pratisyen hekim, "arkadaşını al, bir çıkıkçı hocaya götür, bir güzel çekip ısırgan otuyla da bi güzel sarsın,   bişeyi kalmaz," deyince,


Kamil Oğuz, karısından özür dileyip mazeretini beyan ettikten sonra telefonu kapatarak, bir kez daha tıpkı Banker Bilo'nun Maho'yu taşıdığı gibi arabaya taşıtarak bir çıkıkçı hoca bulmak üzere yollara koyuldu.


devamı 2.bölümde


( Kadim Dostlar...1. başlıklı yazı AliKemal tarafından 3.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.