Ramazan geldiğinde her paylaşım dini, verilen mesajlar ise bir o kadar güzel oluyor. Keşke, bu verilen ve paylaşılan şeyler, yaşanılır olsa, hayatımız sadece onlarla dolsa… Keşke! 


Ancak, her verilen mesajda, bir bilgi kirliliği de mevcut. Herkes, Kur’andan aldığı ayeti, ya da internetten gördüğü bir hadisi paylaşıyor. O ayetleri tefsir yapanın kimliği çok önemli. O mealin ya da sünnetin kimden nakledildiği, Kur’ana uygun olup olmadığı konusunda çok duyarlı kişiler değil bu paylaşımcılar.  Kur’an gerçekten anlaşılır bir kitap, karmaşık değil ama onu anlayabilmek için arapça bilgisine ve Peygamberimiz sav zamanındaki Arap gelenek ve göreneklere hakim detaylı bir çalışma gerektiriyor. Her alanın nasıl bir alt yapısı ve eğitimi gerekliyse, bizim dilimizden farklı yazılmış bir kitabı tercüme etmek ve anlamak gerçekten bir alt yapı gerektiriyor. 


Ben İngilizceyi iyi bilirim. Kendi alanımda teknik bir çeviri yapacaksam, 4 yıllık bir eğitim almama rağmen bilmediğim bir çok teknik terim ve cihaz ismiyle karşı karşıya kalıyorum. Bu detaylı bir çalışma ile ilk önce bu bilmediğim kelimelerin nasıl bir işlevi olduğunu çözüyor ve tercüme yapabiliyorum. Bu çeviri ne ölçüde anladığım düzeyle okuyucuyu tatmin edecek şekil alıyor. Bu anlam ve yaklaşım Kur’an içinde geçerlidir. Peygamberimiz zamanında kullanılan deyim ve kelimeler zaman içinde değişime uğramış, son haliyle Kur’an çevirisi-Meali yapıldığında, orjinal moduna oturtmak gerçekten vebali çok büyük hale getiriyor. Bizim dini yaşantımızı o orjinal metin şekliyle hayatımıza derk etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde başka bir dini yaşar, bidatların içinde Allah’ın hiçte razı olmadığı dini-kendimize göre bir din anlayışı ile yaşamak zorunda kalırız.


1990 yıllarda, rahmetli Prof. Esat Coşan, Mustafa Asım Köksal gibi hocalar, Kur’anın değiştirilmeyeceğini ve bunun başarılmadığı kafirlerin-zındıkların kabul etmesi üzerine, tüm dini değişimlerin sünneti bozmaya yönelik olduğunu ve zamanımızın sahih sünnetleri bulup onları yaymak olduğunu savunurlardı. Her sohbetlerinde, sünnetler sohbet konusu olurdu ve onları kaynakları ile anlatırlardı. Neredeyse yirmi yıl geçmiş ve günümüze geldiğimizde, sözünü ettiğim mesajlarda üzülerek gördüğüm sünnete verilen değerin neredeyse hiç olmadığı, ona sahiplenmenin dışlandığı, sadece Kur’anın esas alınması gerektiği gibi anlatımlarla karşı karşıya kalmak, bu rahmetli alimlerin bu konuda ne kadar haklı olduklarını teyit etmektedir, maalesef. 


Her kurumun bir kuruluş kanunu ve bu kanunun nasıl uygulanması gerektiği ile ilgili yönetmeliklerin varlığı ile, o kurumun varlığı ve savunma sistemi hayat bulmaktadır. Sadece o kanun ile o kurumun çalışması mümkün değildir, herhangi bir itiraza bu kanunla savunma yapmakta zordur. Çünkü kanun okunduğunda onun muhtevası herkes için farklı yorumlanabilir ve bu yorum bizim karar almamızı zorlaştırır hatta o kurumun çalışmasına müsaade etmeyecek hale gelir. Bu anlattığım çerçevede Kur’an Allah’ın hükmü ve onun anlaşılır-yaşanabilir yönü yönetmelikler-sünnetlerdir. Kişi Kur’andaki bir hükmün yaşanırlık şeklini sünnetle anlayıp kafasındaki soruları yok eder. Örneğin, Namazın farz olduğu Kur’anda bahsedilir ama onun kaç vakit olduğu, hangi anda hangi namazın ne şekilde kılınacağından bahsetmez. Biz namazı Peygamberimizin sav, Cebrail A.S.’dan öğrendiği şekliyle biliriz. Malum namazın içindeki ve dışındaki 12 farzı. Biz eğer Peygamberimizin veda hutbesiyle söylediği gibi, Kur’ana ve Sünnette sıkı sıkıya sarılıp, hiç bir şey bize zarar vermez dediği gibi sahiplenmezsek, Tevratın ve İncilin başına gelen tahrif edilme, Kur’ana olmaz ama yaşantımızda farklı bir din anlayışı olur. Biz okuyan bir nesil değiliz, biz yalnızca duyduklarımızla, üstelik doğru mu ya da yanlış mı demeden ve hiç araştırmadan yaşantımıza derk ettiğimiz İslam anlayışı ile yaşayan cahilleriz.      


Bu yüzden kimin mealini aldığımızı, en azından bu meali yapan kişinin herkesçe samimi olduğuna inandığımız kişilerden almamızı, sünnet konusunda da nakleden kişilerin Müslim, Ebu Davud, Teberani gibi herkesin doğru nakleden kişi kabul ettiği kaynaklardan almanızı tavsiye ederim. Bende Arapça bilmiyorum. Bu yüzden okuduğum her şeyi iyice emin olmadan hayatımda yaşam biçimi olarak kabul etmiyorum. Eğer dinimize bilerek ya da bilmeyerek bir şey eklersek, bidat yaparsak, Allah korusun cehennem ateşinde yanarız. Dini konularda kaynağın sağlam olduğuna dikkat etmede çok dikkatli olalım. Buna özen gösterelim. Bir ayette der ki, fitne adam öldürmekten daha kötüdür. fitne ise, Allah’ın farz kıldığı islamın yaşanmaması, yaşatılmamasıdır. 


Saffet Kuramaz 

( İslami Konulardaki Paylaşımlara Dikkat Etmeliyiz başlıklı yazı safdeha tarafından 6/19/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.