Din, eğer yaşanmazsa, onu doğru yaşayan kalmazsa, mutlaka kıyamet yakındır. Kardeşim o gün gelmeden, aklını başına al. gerçek düşman dışımızda değil, gerçek darbe gördüğümüz yerde değil, her gerçek kalbimizde… Kalbimizde ne var, tek tek dökelim önümüze. okuyalım onları birer birer! Milyonlarca farklı top önümüzde dursa, şaşkın şaşkın bakarız belki de. Yaşanmış ne varsa kalmış, belki de uykuda uyur gibi, küçük bir göze sızmış, unutmuşuz, unutturmuş kendisini… 


Dökelim hepsini ve kalbimiz boşalsın. Düştükçe yere kim bilir bazısı kırılacak, bazısı çürüyecek, bazısı buharlaşacak gidecek. Esas kalanlara bakın. en küçükleri olacak belki de… Bana ne zararı olabilir ki diyeceğiz. kalbim boşaldı diyeceğiz. huzurluyuz diye teselli bulacağız. Ama, onlar zamanla büyüyecek kanser hücresi gibi. O zaman ne neşter vurursak vuralım yok olmayacak, o öyle sinsidir işte…


Kalbimizde aşk olmalı sadece, ama bir tane. O aşk, kalbin reisi olmalı, ne emir verirse içindekilere daima söz geçirmeli. O Allah sevgisi olmalı. Yaratıcıya teslim olmuş, güller gibi kokan, bengisularda  akan, yayla havasına alışmış nefesiyle nefes alan, sözü ve özü bir… Kalp eğer Rabbimizin sorduğu gibi, “…elesti birabikum-…Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuyla muhatap olduğunda, “Kalu bela-evet Rabbimizsin!” dediği şahitliği hala unutmamışsa, o ilahi aşk nasıl başka sevgiyi kabul edebilir ki…


Kalp, fena-yokluk makamının son kapısıdır. Fena, yaşarken dünyada uzaklaşmak demektir. Dünyalık bir şeyleri o kalp yemek içmek istese de bu sadece yaşamak içindir. O rızkın varlığı yokluğu belli değildir. Eğer dünyaya tamah etmiyorsa kalp, dünyanın neyine köle olabilir ki? Yahut, kim bu kalbi taviz vermeye, tehdit etmeye yeltenebilir ki… O cesetin içinden çabucak çıkacak aşkla teslim olmuştur Rabbine. İnsanlar o kalbi gördüğünde insan demesi içindir bu şekil. o aşk içindeki kalp bu şekle bile ihtiyaç duymamaktadır. Rabbim belkide, ona bir görev vermiştir, ilmini ve yaratılış gayesini insanlara anlatabilmesi için. 


Eğer teslim olacaksak, peşinden gideceksek, bize Allah’ın ilmini verenin peşinden gitmek lazımdır. Onun ilmini alınca da, senden öğrendiğim ilim kalmadı, teşekkür edip o mekandan uzaklaşmak gerekir. Başka ilmi verene bulmak için gayret etmelidir. Mesele ilim aramaktır, mesele Rabbimden başkasını aramak değildir. İlimse, Rabbimi anlamak için gereklidir. Ne yarattıysa görmek, o yaratılanı tanımak ve içinde gezmek içindir. Aslında gaye, Allah’ı tanımak ve onun aşkını aramaktır, buda ilahi kulluk ve gerçek teslimiyettir. 


“Yalnızca Rabbim sana kulluk eder, yalnızca senden yardım dilerim.” Fatiha süresi. Sözün bittiği yer burası, bir ekip, bir cemaat veya tarikata girip de, ilim verenin her emrine itaat etmek değildir mensubiyet. Sonuçta o da insan ve kusurludur. Onun kusurunu eleştirmeden, tam teslimiyet, insanı küfüre, Allah korusun cehenneme götürür. Kalp, içinde Allah’tan başka her şey varken secdeye gidiyorsa, bu Allah’a ibadet olur mu? Bu yapılan ibadet insanı günahtan korur mu? Böyle kalp, gerçek aşkı değil, başkalarından ihanetler gören ve huzur vermeyen sevgileri yaşar sadece. 


Kalbimizi dökelim, her döküleni tek tek üşenmeden neymiş görelim. evdeki temizlik gibi süpürelim, onu yıkayalım, sonra itinayla silelim, cilalayalım. Kalbimiz gerçek temizlik görsün, biricik aşkı-Allah’ı yaşasın daima ve mutlu olsun iki batında da…


Saffet Kuramaz 

( Kalbimiz Hangi Sevgiyle Yaşıyor başlıklı yazı safdeha tarafından 8/7/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.