Ne huzur verirdi eski romanlar?

Suç ve Ceza’da Raskolnikof’la ahpap olur, onun acılarını acımız gibi hisseder, onunla birlikte hasta olurduk. Roman geçmiş bir zamanda başlar, giderek bize yaklaşır ve bizimle beraber geleceğe akardı. Genelde bir kaç ‘esas’ kişi etrafında gelişen bir hikâye olurdu okuduğumuz.
Şimdiki romanlar öyle mi?

Kim bilir hangi kuytu köşede saklanmış bir peynir parçasını bulmak zorunda olan labirentteki fareye dönüştürüyor bu yeni romanlar bizi.
Bu peynir parçasını da çoğumuz bulamadan romanı bitiriyor.
Çünkü öyle bir peynir parçası yok, iyi mi?
Biz alışmışız böyle bir şey aramaya.

Ve yeni roman bizi ters köşe ediyor.
Bu romanlarda doğrusal zaman habire delinir.

Yarından alır, birden düne zıplatır bizi. Daha da fenası, öyle bir kaç ‘esas oğlan ya da kız’ da yoktur bu romanlarda. Bazen bir merdiven altı, kahramanımızdan daha çok ‘rol’ oynar bu kurgularda..

Okurun romanı bitirdikten sonraki fikri de şöyle bir şey olur genelde: Karışık bir şeydi, hiç anlamadım..

Bu eleştiriye ‘ukala’ postmodernist romancı şöyle yaklaşır: Kitlesel okura ihtiyacım zaten yok, yapıtımı anlayacak ya da anlamlandıracak az sayıdaki ‘donanımlı’ okur yeter bana.

Ukalalığa bakar mısınız?

Eski romanlar bir güzel ayırır iyiyle kötüyü, güzelle çirkini, somutla soyutu, kurmaca ile gerçeği, bize de bu taraflardan birini (iyi, güzel, gerçek ve somut olanın tarafını tabi ki) tutmak kalır.

Şimdiki karışık romanlar öyle mi? Somut, soyutun içindedir, kötü iyinin kucağında, kurmacayla gerçek iç içe, güzelle çirkin ise el eledir.

Nasıl ayırt edip taraf tutacağız?

Yeni okuryazarın ürettiği ‘çözümlerin’ bir tüketicisi olmamalıymış bu yeni anlayışa göre.

Okuyup yeni yeni anlamlandırmalar üretmeliymiş. Bu anlamda üretken olmalıymış yeni (d) okur. Yazarın dahi aklına gelmeyecek anlam adacıkları kurgulamalıymış o.

Gerçekten kulağa hoş geliyor bu önermeler.

Okumak ile yaratmanın aynı edim haline gelmesi!

Yani bu yapıtlar açık uçluymuş. Bunları biz okurlar ‘kapatmalıymışız’.

Bu kapatmamız yazarınkiyle hiç benzer olmak zorunda da değilmiş.

İçinde yaşadığımız hayat da zaten öyle değil miymiş?

Modern çağ, bireysel özgürlüğümüzü ortadan kaldıracak ölçüde karmaşık, ne yana gideceğimizi çoğu kez şaşırtan durumda değil miymiş?

İşte postmodern roman bu hayatımıza uymakmış bir bakıma..

Alabildiğince özgürmüşüz.

Özgürlük son tahlilde ruha hoş gelen bir şey.

Ancak, postmodern romancılar, bu özgürlüğümüzü kullanabilmek için, epey bir donanım gerektiğini düşünmekteler.

En başta da, bu yeni romanı nasıl okumamız gerektiği konusunda bir ‘eğitimi’ şart görüyorlar gibi.

Eski romanları okuduğumuz gibi okuyamazmışız bu romanları.

Çünkü bu romanlar bize yön verecek eski romanlara benzemezmiş. Ondan böyle bir beklentimizin olmaması lazımmış. Bu yeni roman karşıt, farklı, birbirine uzak yeni yeni gariplikleri bir araya getirir ve geri çekilirmiş. Bunları montajlamak, mana yüklemek biz (d)okurlara bırakılmış.

Kolay gelsin yeni (d)okur, işin zor..
( Yeni Romanı Anlayamıyorum başlıklı yazı aydin--oztur tarafından 15.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu