“Eğer (kendileriyle evlendiğiniz
takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz
(veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık
yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile
yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” Nisa Süresi, 3.
Ayet
Evli olsalar, ya da anne-babanın
evladı olsalar bile kimse kimseye sen benimsin diyemez, sahiplenemez, her kişi
emanettir aslında... Gerçek aşk ve bağlılık nerede var veya kaldı mı ki sorusu
oldukça vahim ve ürkütüyor cevabı da... Biz bu dünyada, geçici ilişkilere girmeye
ait ortamların çokça olduğu, fitnenin yeşerttiği ve hâkim olduğu çevrede
yaşıyoruz. Eğer Allah çok eşliliğe haram deseydi, bu teklifi alan ve buna
itiraz eden hanımın dedikleri son derece doğru olurdu. Allah insan fıtratını
bildiği ve zinayı da haram kıldığı için, çok eşlilik yolunu şartlara, rızaya ve
adalete bağlı kılarak açık bırakmış. Çocukların, ana ve babası belli, yurdu,
milleti belli ve İslam’ın yaşanmasının baki kalması için, tek eşli evliliği
yaradan insanlara farz niteliğinde zorunlu kılmamış, onlara rahmet etmiş. İnsan sadece Allah'a bağlı olmalı, kula kul olmamalıdır.
Yani kul evli bile olsa, Allah yolunda yaşaması için eşi tarafından bir
engelleme görüyorsa, eşini asla dinlemeyeceği, hatta ne kadar en kötü hayır
diye nitelenen boşanmaya varan kararı vereceği ve Allah yoluna sadık kaldığı hayatı
tercih etmelidir. Eşler sadece kişiye ameli anlamda, terbiye eden bir tarzda
paylaşım aracıdır. Yani haramdan uzak tutan ve İslami hayatın gereklerini tesis
etmenin ve mükemmel bir neslin devamının ön şartıdır. Eğer evlilik düşüncesinde
kişiler kendilerine göre bir eş arayacaklarsa, çok genç bile olsalar bu
dediklerim çerçevesinde olmayan şartlarda, İslami olmayan bir yaşamda, ölünceye
kadar sadık ve mükemmel bir aşkı yaşamaları mümkün değildir zaten. Çünkü gaye, eğlenmek,
zevk peşinde olup düşünmek, zamanı boşa geçirmek değildir. Gaye kişinin Allah'a
giden yollara sıkı sıkıya sarılıp, Allah'ın sevgisini kazanmayı esas almasıdır.
Eğer kişi eşini cennete götürecek seviyede sevgiyle ona destek olabiliyorsa,
onun elini öpmelidir... Kişiye eşi, İslami terbiye içinde kalmasını sağlayacak
bir paylaşım ve evlilik öneriyorsa, bu teklifi yapan kişi evli bile olsa, hiç
düşünmeden bunu kabul etmelidir. İslam’ı yaşamak kişinin tek başına
yapabileceği bir şey değildir. Kişi tek başına mecnun olup çöllerde o perişan
haliyle belki Allah'a yönelebilir. Yalnız kalanın ameli, başında çoban olmayan
koyunun kurda yem olmasına benzer. Lütfen iyice düşünün bu niyette olanlar. Cennete
gidebilmek için, aşkla ve sevgiyle yanında olacağım diyorsa birisi, teslim olsun
bu sevgiye, o kişinin şartları ne olursa olsun. Eğer kalbinde, varsayalım ki o
kişi evlidir, ona karşı aşk ve sevgi
varsa, bu aşk ve sevgiyle başka bir aşka veya sevgiye nasıl gidebilir ki? Bir
ömür boyu bu sevgiyle kalıp, melankolik yaşamak, boşa geçen bir ömür demektir. Ameli
bir değeri de yoktur. Aklen bu kabul edilse bile, kalp asla bunu istemez de... Tavsiyem,
bunların olmayacağını kendi kendine söyleyip durmamak, kurallara takılmamaktır.
Çünkü kimse kimseye sahip değildir.. Sonuçta hepimiz emanetiz ve Allah'a
döneceğiz.
Elbette en doğrusu tek
eşliliktir. Ancak şartların bunu gerektirdiği sebeplerde çok eşlilikte
yapılabilir. Ancak, bunu yapan kişi, Allah’a sığınmalı ve iyice düşünüp doğru
karar vermelidir. Yapacağı adaletsizlik, belki de kendisinin cennete gidecek
amellerini yok edecek ve öbür dünyada hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
Çok eşliliğe ne kadar itiraz
edilse de, gizli kalmış ve metres hayatı yaşanılarak, çoluk çocuğu perişan bir
nesilde türetilmemelidir. Bu öğütten kasıt, ahlaki çöküntüye sebep vermemek ve
sağlıklı ve İslama sadık bir toplumu tesis etmektir. Bunların gizli yapılması
yerine açık ve aleni yapılması ve kanuni çerçevede kimseye haksızlık
yapılmaması esas olmalıdır.
Cennette, inatlık, kıskançlık,
gurur ve hasetlik gibi haller yok... Orada sahiplenmekte yok… Çok eşliliğe
itiraz edecekte yok. Sadece sevgi var. Eğer
biz bu kötü davranışları dünyadayken terk edebilirsek, ölünceye kadar cenneti
yaşar, öldüğümüzde dünyadan ayrılıyoruz diye üzülmeyiz, korkmayız da…
Saffet Kuramaz