Sıradan bir gündü. Diğerlerinden
hiç farkı yoktu. Uzun zamandır hayatın keşmekeşliği içinde kaybolduğunu
düşündü. Kabanını alıp, evine gitmek üzere yola cıktı. Aheste aheste yürürken
yağmur başladı. Adımlarını hızlandırdı. Biran önce evine varmak istiyordu.
Gözü, bir an kaldırımın üzerinde sessizce ağlayan çocuğa takıldı. “Zavallı
çocuk nasılda ıslanmış, görüyor musun?” dedi kendi kendine. Birden gözleri
doldu. Çocuklara oldum olası dayanamıyordu. Sanki kendi hiç çocuk olmamıştı…
Aniden yıllar öncesine,
sokaklarda oynaşan gülen eğlenen, annesinin babasının elinden tutup mutlulukla
gezmelerde olan çocuklara gıpta ve kıskançlıkla baktığı çocukluk günlerine
gidiverdi aklı. Gözlerinden yaş boşalırken yıllar öncesine takılıp kaldı…
Soğuk bir kış günüydü. Kalbi
zemheri gecesi kadar soğuk bir adamdı babası. Sevgiden uzak, duyarsız, katı,
bencil ve bir o kadar da aylaktı… Sanki karşısındaymış gibi, “Adam mıydın sen
be?” dedi isyan edercesine… Zavallı bir kadın, iki çaresiz minnacık çocuk,
sokaklarda aç, biçare kaldırımda oturup, buz tutmuş nefesleriyle ısınmaya
çabalıyorlardı. Kız, henüz kırkı çıkmış, oğlansa beş yaşında her şeyin farkına
varmaya başladığı bir çağdaydı. Babasızlık, parasızlık, açlık her şey onlara
karşıydı sanki. Sessizce çığlık atıyordu genç kadın “Ne olur çocuklarımı kurtarın”
diye. Seslerini duyan yoktu. Sabahın erken saatinde çocuklarının üstüne yorgan
olmuş kadının buz kesmiş cansız vücudunu bulunca gözleri yaşarmıştı çöpçünün…
Bir süre öylece kalmıştı. Sonra
bebeğin cılız sesiyle irkildi, kendine geldi. Şaşkınlığını bir kenara atıp ne
yapması gerektiğini düşündü. Telefon kulübesine yöneldi, polisi aradı. Ardından
üzerindeki montunu çıkarıp, kadının yüzünü örttü. Yetkililer gelene kadar iki
masum yavruya göz kulak oldu. Kucağına aldı bebeği, oğlanı da dizine oturttu.
Saclarını okşadı, ısıtmaya çalıştı. Nihayet polisler ve ambulans geldi, yerde
cansız yatan anneyi ambulansa koydular, çocukları da çöpçüden aldılar…
Hayatını değiştiren bu olayı
daha dün gibi yeniden yasadı genç adam. Birden şimşeklerin çakmasıyla irkilerek
kendine geldi, hızlı adımlarla çocuğa yöneldi, Üstündeki kabanını çıkarıp
usulca çocuğun üzerine örttü…
Gözyaşları yağmura karışmış
akarken, geçmişini unutmadan geleceğine gülümseyerek koşar adımlarla ayrıldı
oradan…
Evine vardığında oğlu açtı
kapıyı. Sanki ilk defa görüyormuşcasına karmakarışık duygularla sarıldı eşine
ve oğluna. Onları sımsıkı sevgiyle bastı bağrına…
Sayde Güler