HERKES KENDİSİNE GÖRE HAKLI, AMA…
Cami cemaati ezan ve namaz
öncesi imamın vaazını dinlemektedir. Orta yaşın üzerinde bir dede, hayırlı bir
iş yapma arzusuyla, cebindeki hacı misini çıkarır ve hevesle bütün cemaate tek
tek dolaşarak koku ikram eder. Bazı kimseler büyük bir hevesle ikramı kabul ederek,
eline, yüzüne, elbisesine kokuyu iştahla sürerken, aynı zamanda da ikram eden
dedeye teşekkür ve hürmetlerini sunarlar.
Bazı kişiler ise,
şiddetle reddederler. Çünkü allerjileri vardır ve rahatsız olacaklardır. Reddederken
de beden dilleriyle, “bu da nereden çıktı, şimdi sırası mıydı” demektedirler. Bazıları
ise, o kokudan hiç hoşlanmamalarına rağmen, ikramı reddetmek ayıp olur, özene
bezene yapılan işe saygısızlık olur düşüncesiyle, zoraki gülümseyerek kokuyu
alır ve çaktırmadan mümkün olduğunca izlerini hemen silmeye çalışır. Herkes kendisine
göre haklıdır ama, rahatsızlıklar diz boyudur.
Bir toplulukta sigara
içen güya cömert bir kişi, yeni açılmış sigara paketini heyecanla bütün
insanlara ikram etmeye başlar. Aklınca çok hayırlı bir iş ve ikram yaptığını
varsayar. Bazı tiryaki kişiler mal bulmuş mağribi gibi, iştahla sigarayı alır
ve yerlere kadar yatarak teşekkür eder. Bazı kişiler ise, sigara tiryakisi
olup, almak istemesine rağmen, otlakçı diye adlandırılmak istemediği için,
nezaketle ben ondan içemiyorum öksürtüyor diyerek naif bir şekilde talebi
reddeder.
Sigara içmeyen doğrucu
davut birisi ise, “kardeşim şimdi sigara sırasımı, hepimizi burada zehirleyeceksin,
git ne Cehennemde içersen iç” diyerek güya haklı ve kararlı bir çıkış yaparak,
ikram eden kişiyi yaptığına yapacağına pişman eder. Diğer birisi ise, sigara
içmez ve aşırı derecede de rahatsız olur ama kalp kırmaktan ateşten kaçar gibi
kaçtığı için, naif bir şekilde “kullanmıyorum çok teşekkür ederim” diyerek
cevap verir.
İki sevgili genç bir parkta
sarmaş dolaş otururken, bir yaşlı gelerek; gençler utanmıyor musunuz? Milletin ortasında
adaba aykırı davranışlarda bulunuyorsunuz diye azarlar. Kendisi hem yaşlı
olduğundan, yapılan eylemin adab-ı muaşeret ilkelerine aykırı olduğundan
yaptığı eylemin doğru olduğuna hükmeder. Ancak gençler yaşlı amcaya kolay kolay
papuç bırakmayacaklardır. Kendilerine göre, modern bir çağda yaşayan modern bir
gençlik olarak, yaptıkları davranış gayet doğaldır. Üstelik tanımadıkları bir
ihtiyarın onların keyfini kaçırıp ikaz etme hakkı da yoktur. Delikanlı genç; “dede
senin başka işin yok mu? Bu parkın asayiş ve ahlak bekçiliğini sana mı
verdiler? İşine baksana sen.” Diye cevap verir. Dede iyice sinirlenir. Hem haklı
hem de fırça yemektedir. Genç ise, dedeye göre, “yavuz hırsız ev sahibini
bastırır” rolü oynamaktadır.
Görünürde her iki taraf
da kendilerine göre haklıdırlar ama, her iki tarafında kimyası da fiziği de feci
şekilde bulanmış durumdadır.
Evlendirme proğramlarında
bir eş eski eşini şiddetli bir şekilde eleştirmektedir. Öylesine haklıdır ki,
stüdyodaki konuklar ve bazı izleyiciler telefonlarında kadının ne kadar haklı
olduğunu ve eski eşinin çok büyük haksızlıklar yaptığını koro halinde dile
getirirler. Tabi birileri derhal eski kocaya haber verir, o da telefona
bağlanır ve kendine göre haklı gerekçelerini sükunetle anlatır. İşler karışmıştır,
belki koca daha da haklı çıkmıştır. Bu defa konuklar kadına çıkışırlar. “Ama
sen de az değilmişsin yani…”
Bu çirkin tartışma
büyüdükçe büyür ve televizyon yöneticilerinin ve sunucunun çok hoşuna gider. Zira
reyting artacaktır. Halbuki, rahatsızlıklarının ilacı için, zakkum
kullandıklarının farkında bile değillerdir. Ancak kendilerine göre haklıdırlar.
Seyirciyi ekran karşısına çakacak altın bir fırsat yakalamışlardır. Kaçırılmaması
gerekir. Toplumsal ahlak, düzen, saygı, sevgi ilkeleri başkalarının işidir
onları göre…
Hiçbir kimse durup
dururken resmi nikahlı eşini 29 yerinden bıçaklayarak katil olmak istemez
herhalde. Çünkü bu eylemin hem maddi hem de manevi sonuçları çok ağırdır. Ama maalesef
olabiliyor bazen. Acaba eşi ona neler yaptı da onun da, feci bir şekilde sabır
dağarcığı ve öfke küpü dinamitlendi?
Çok pişman ama iş işten
geçti. Hani haklıydın!!! Haklı iken haksız duruma geçtin. Kantarın topuzu çok çirkin
kaçtı.
Anne ile kız veya baba
ile oğul tartışır. İkisi de haklı olabilirler belki. Ama ortaya çıkan tatsız
bir ortamdan dolayı; huzur, keyif, mutluluk, nezaket, kibarlık, sevgi, saygı,
hoşgörü, affetme gibi güzellikler kanatlanıp uçar gider.
Güya haklı olanlar,
haklarını söke söke alsınlar, sırtlarına sarsınlar, mutluluk ve keyif ateşinde
pişirerek afiyetle yesinler. Öylemi olsun?
Benim her fırsatta
söylediğim bir sözümün yeri geldi sanırım:
“HAKLI OLMAYI DEĞİL,
MUTLU OLMAYI TERCİH EDELİM”.
Çünkü haklılık
görecelidir. Herkesin bakış açısına göre değişir. Ben sonuca bakarım. Eğer keyif
ve mutluluk kanatlanıp gidiyorsa, haklı olmak hiçbir anlam ifade etmiyor. Hem
de, “Hak değirmende” diye de boşa dememiş atalarımız sanırım.
Yukarıdaki örneklerde
herkes kendine göre ve bakış açısının sonuçlarına göre haklı olduğunu
varsayıyor veya öyle zannediyor. Ama her iki, hatta üç ve daha fazla kişiler
açısından keyif ve mutluluk kaybolup gidiyor. Hatta bazı anlaşmazlıklarda,
hakkı üstün tutma uğruna, mezarlıklar, hapishaneler, mahkemeler, hastaneler ve karakollar
devreye hızla girebiliyor.
Haklı olsalar dahi,
mutluluğu paramparça edenler aynı zamanda inatçı, iddiacı, intikamcı, kin ve
nefret peşinde koşan, anlayışsız ve katı yürekli kişiler olmuyorlar mı? Şartsız
şurtsuz hak savunucuları, affetme, bağışlama, hoş görme, sevgi, saygı,
kibarlık, nezaket, naiflik, gibi kaliteli insan olmanın serdarlarını ne zaman
kullanacaklar? Yoksa bu güzel meziyetleri süresiz izine mi gönderdiler?
Selam, sevgi ve dualarımla.
Allah’a (c.c) emanet olunuz.
23 Kasım 2016 Çarşamba
Saat: 13.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı