YA HU                 VE    ADEM

         

 ELİF  BE

Elif, Be, te…

Sin,Şun

Mim, Nun…

Ne ile başlarsan başla

Ne gibi seversen sev

Kavuşmak için Allah’a !

Makbul ve kabüldür yolun

İster gül gibi koksun

İster Elif, ister Be

Yağsın yağmur ince ince.

İster ıslan

İstersen sürüklen sellerde

Alsın götürsün

Geldiğin yere

O mis gibi kokan toprağa.


İşte arınmışlık

İşte nail olmak

Düğüm dernek vakti

Şimdi vuslatlarda.


Ne gerek var ki

Beşeri isimlere

El tutup sığınmaya.

Yeterde artar

Esmâ-ül Hüsna

Hakkın yolun da !

  

                                   B İ R İ N C İ   B Ö L Ü M

   Y A  HU’ Y U      A N  (L A)  M A K



                                    GİRİŞ


 


                              Bu kitabın amacı; felsefenin izini sürdüğü bir bilinmezin, tüm dinlerde bıraktığı uzantılarının bilinçlerde açık hale getirilmesidir.


                              Bunun için insanlık tarihinin dini literâtürünün yanı sıra;  son dönem bilimsel gelişmelerine, felsefi çıkarım ve birikimlerine de başvurulacaktır. Kuantum fiziği ve Big-bang teorisi, Materyalizm, Panteizm ve Pan-enteizm gibi… Dini metinler arasından da, diğerlerinden daha çok;  çok daha yakından bilip tanıdığımız ve tüm Hak dinlerin özü olan İslam’ı bozulmamış haliyle bize ileten Müslümanlığın kutsal kitabı; ilk dinin son metni olan Kur’an’a dayanılacaktır.


                               Burada İslam ve Müslümanlığa iki ayrı vurgu yapılmasının  nedeni; Hz. Adem’den beri tüm hak dinlerin İslam felsefesi üzerine gelmiş olduğunu söylemektir.  İslam, özünde bir Mutlak felsefeyi barındırır. Salt din olan Müslümanlık ise bu felsefenin en son uygulamasıdır.


                               Ancak ilgi çekici olan şudur ki; İlk dinin elimizdeki en eski yazılı kaynaklarından bazılarına sahip olan Hinduizm’in kutsal kitaplarına ve kadim Çin dinlerinin sonucu olan Taoizm’e baktığımızda da aynı şeyi anlatan bir Mutlak felsefenin izdüşümleriyle karşılaşırız. Bu şeye Mutlak felsefe adı, özellikle çürütülemez salt bir gerçeği yansıttığı için verilmektedir.


                               Peşinde olunan bu şey, Mutlak felsefe ya da Salt din; Allah’ın birliği kavramını ve bunun yansımalarını işlemek üzere kurulmuştur. Bu Yol’da olanlara göre Din de, aslen ve sadece böylesi bir bilinç düzeyine erişmek için bir araçtır.


                                Yani Kur’an’da : Allah de ötesini bırak” (6/91)  ve De ki: Allah bana yeter” (39/38),  “De ki: Bana Allah yeter” (9/129)  ayetlerinin kastettiği manayı yaşayabilmek için kullanılan bir araçtır.


                                 Din; ‘Mutlak Hakikati’ aslında ortada olan bir gerçeği, maddi hayatın deruni özsel boyutunu, manevi âlemi, tüm evrensel düzeni ( Sünnetullah ) insanlara hatırlatır ve temeli Allah’ı bilmektir. Bu anlaşılmadıkça; kişi özüne ve Hakikat’e eremez. Bilinç, tanrılarından ve putlardan paklanırsa kendiliğinden oluşun manası görülür. Yani Allah ilmi ile bakış kazanılıp özsel asıl kavranmadan, içinde bulunduğumuz Evren ve varlığımız; karma karışık, ilginç, anlaşılmaz, akıl sır ermez bir muamma olarak kalacaktır.


                                   İşte bu kitabın amacı; bu temel felsefi sorunu, bu muazzam bilinçsel bunaltıyı- bulantıyı çözebilmektir. Bu çözüm için kabul edilen şey ise; zaruri olarak, temelde idrak edilmesi gereken tek bir gerçeğin olduğu ve dinin de felsefenin de bu temelden hareketle anlaşılması gerektiğidir.


                                    Allah’ı anlamak; var oluşları ancak sürekli değişim üzere olabilen bildiğimiz tüm olay ve varlıkların gerisinde, oluşlar âlemini ayakta tutup besleyen, varlığı kendi değişmez Salt Varlığından olmak durumundadır.  Asıl Varlığın mevcudiyetinin zorunlu olduğunu kavramakla başlar. Aksi durumda varlıklarla dolu âlemlere bir açıklama getirmek imkânsızdır. Bir takım varlıklar ve oluşlar; neden ve nasıl kâinatta vardır? Hiçbir şeyin olmaması mümkün değil miydi? Neden tam anlamıyla kesif bir yokluk yoktur? Ya da böylesine bir yokluk bir zamanlar var mı idi veya bir zamanlar olabilir mi? Ya hiçbir şeyin hiçbir zaman olamayacağı mutlak kesif bir hiçliğin olması gerekirdi ya da daim olan Salt Bir Varlığın… Mutlak mantığın olabilirliğini kabul edebileceği başka bir seçenek yoktur.


                                    Allah’ın zorunlu varlığı kavrandıktan sonra Allah’ı anlamak; yaradılışın, südurun, âlemlerin, oluşların neden böyle olduğunu sorgulamakla aydınlanır. Dinin emirlerinin ardındaki hikmeti anlamakla taçlanır. Ve tüm bu kavrayış, tekâmülümüze katkısı oranında anlam kazanır. Bu ise ancak, elden geldiğince, anlanan Allah’ın anılmasıyla yani Allah’ı an(la)makla mümkündür.


 


                                    NOT:  Bu kitap için geniş bir literatür taraması yapılmıştır. Alıntıların kimlere ve hangi eserlere ait olduğu vurgulanmaya çalışılırken, alıntılar italik harflerle yazılmıştır. Bazen, Taoist metinlerin değişik yerlerinde geçen aynı konulu deyişler, tarafımızdan bir araya getirilip düzenlenerek şiirselleştirilmiştir. Özellikle incelediğimiz konulara yabancı olabilecek okuyucular düşünülerek; kitap metninde üst indis olarak verilen parantez içi rakamlarla metnimizde geçen kavram ve kişiler numaralandırılmıştır. Haklarındaki bilgiler de aynı numaralarla kitap sonunda verilmiştir. Parantez içine alınmamış üst indis rakamları ile ise, o pasajlarda yararlanılan kaynaklar numaralandırılmış ve aynı numaralarla kitap sonuna kaynakça eklenmiştir. Okuyucuya yabancı gelebilecek sözcüklerin anlamları ilk geçtikleri yerde parantez içinde belirtilmeye çalışılmış, kitap sonuna küçük bir sözlükte eklenmiştir.


 



( Ya Hu Ve Adem --- 1 --- başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 8.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.