Anlardan an beğenmek ne
de izafi bir farkındalık, öncelikle nakşeden hüznü sıyırıp geçme arzusu derken
batılında hazanın arakladığım koşullu koşulsuz nidalar belki bir güvercin
kanadında belki de soğukta telef olmuş bir serçenin soğuk bedeninde.
Ödemekle sorumlu
tutulduğum ama asla da zorunlu hissetmezken kendimi ve o kebir yine kibirli bir
seyrin tınısında dökümlü bir elbise kadar da üstüme oturmazken yalan ve talan…
Debdebeli sevinçler
nüksediyor zaman zaman: Kâh kahkahalarım arşı-ı alaya çıkan kâh yaşlarım ve her
nasılsa mutlandırırırken münafık gölgeleri.
Azınlıkta masumiyet ve
müphem sevdalara konuşlu yüreklerin sayacı benimki hepten batık hepten yansız
ve hep de hüzne delalet.
Adlandıramadığım bir
husumet zaman zaman devranın boyutsuzluğunda konuşlu ve çok da derin bir sancı
ölüme yakın küpeştesinde duyguların her ne kadar sağaltsam da acıları bilfiil
yüzüme çarpan belki de isli bir kehanet yine beşerin şaşkın telaşı ve yanık
türküm içten içe yüreğimi dağlayan ama adını koyamadığım sair duygu…
Korktuğumu kim söyledi?
Ama sadece Rabbimin sunumundaki ömürden çalarken zaman ben yine tüm içimin
kavrulmuşluğuyla yine O’na dayamışken başımı hele ki yüreğin devrelerinde tek
kayıtlı mefhum iken içselleştirdiklerim yine O’nun nezdinde kayıtlı iç rotam bu
bağlamda alabildiğine yansıtmak yine eşrafıma ve tüm duymazlığını es geçip,
deli gibi nakşederken yüreğin frekansını. Hani olur da rast gelirim bir
Allah’ın kuluna da duyar feryadımı bir adım ilerisini tahayyül edemezken lakin
yanarken alev alev…
Söz konusu etmeye
değmez diyen hangi mücbir veryansın ise bir o kadar tahammülsüzlüğünü insan
ırkının anlamış değilim. Hep ama hep biçilen kılıflar ve öküzün altında ne
aradığını bilmeyip mimlemişken aklı sıra.
Denemediğim yalan.
Denemek adına hayli gayret göstermediğim de lakin… denediğimden ziyade
denenenlere atıfta bulunmak adına sayısız kez ıskaladım doğrusu: Öncelikle
sevgiyi ve buyur ettim hangi aklı evvel olumsuz duygu varsa bir bir çağırdım üç
harfli yalnızlığına çarptırılmış iken nefretin müridi hangi cin fikirli ise.
İlham veren aşka yine
umut.
Hayatı biçimlendiren
hep sevgi.
Daha ne olsun?
Denediklerime gelince:
Öncelikle nefrete konuşlandım sonra ise evrenin tabularına isyan ettim. Ne
alaka ise artık insan ile sevginin arasına sokulan nifak hele ki yaşama
sevincine müdahile eden hangi zümre ise hayatla olan bağında köstek olmaya
aday…
Satırlar mahlas yüklü
gizemin tokasında asılı bir bukle hüzün.
Hayatın rotası yine
aşkın gıyabında koca bir hegemonya adsızlığın cürümü ve yalıtılmışlığın meçhul
gazabı kadar da rotadan sapmış ve dümenini kırdığım yüreğin artık hangi sayacı
ise takılı bir izlekte ve yandan çarklı bir dizede kaynayan duygular kadar
rahvan ve boş vermişliğin nüansı iken bir katre dahi yol alamadığım…
Sebepli sebepsiz
beyanatlar yerli yersiz kurcalanırken akıl ve yüreğin röntgenini çekiyorum
yazmaya niyetlendiğim her yeni şiirde.
Adamlar kargacık
burgacık sevgilerin tozunu süpürüyorlar yüreklerinin yakasından kadınlar ise
hepten görücüye çıkmış eğreti gelin pozuyla avuçluyorlar nidalarını ve denk
düşüyor gözleri ölümlü bir imge kadar patavatsız ve noksan iken insanlıktan.
Sayıların tezahürü…
Gölgelerin surunda
kaybolmuşluğumuz…
Aşka inat
sürüklendiğimiz nefret buharı…
Ve sol(u)duğumuz o kâfir
beyanatlar…
Çürük yumurta gibi
zifiri karanlığın beyaza düşmanlığı ve çalımı hele ki çatal sesinde nefretin
artık hangi masum tını ise yok olmaya aday ve hangi bakir sevda ise nakşeden
aşka nazire yapan ölümlü bir faninin metruk yalıtılmışlığı ise nefreti
çağrıştıran…
Notasız tüm şarkılar: Bayat
ekmek kadar kutsal olmalı oysa çaldığımız her şarkı ve çaldırdığımız
masumiyetimiz.
Bir çocuğa dokunur gibi
sevginin kadife sesinde raks eden en derin ve sıra dışı kelam iken adeta
savrulmuşluğumuz dünyanın tozunu dumanını yutmuşken.
Endamlı askerler
yüreğin neferi.
Boşa koymuş da dolmayı
beklediğimiz; boş gözlerle etrafı süzdüğümüz, kelamın biri bin para demek kadar
gayri ihtiyari bir tebessümle çaldığımız kalplere ektiğimiz aşkın isyan yüklü
kerametinde yeşeren boyutsuzluğumuz…
Bizler.
Siz gibiler.
Ya onlar?
Tek gerçek ise…
Varlıklarımız iken
tümleyen, sevgimiz iken tek harç ve aşk iken başımızın tacı…
Ne zamandan beri
atıldıysa nifak tohumları belli ki ekin zamanı yine de geç kalmışlığımızın
neresinden dönsek kardır yeter ki ıskartaya çıkmasın kalan insan ırkı ve yeter
ki kazanımlarımız iken günbegün avuçlarımızdan kayan ve kayıplar ki asla geri
gelmeyecek sarf etmeyelim artık evrenden arda kalan toz zerrecikleri iken
saflığın ve mutluluğun coşkusuna eşlik edecek…