10-1) İhlas Süresi’nin Nüzulü

 

                                  

                                 Bu bölümde ve takip eden 10.2. Bölümünde, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak dini Kur’an Dili adlı tefsirinden yararlandığımızı belirterek konuya giriş yapalım: Bu sure dinin temel ilkesi olan tevhidi en halis ve en güzel şekilde dile getirdiği için “ihlas” adını almıştır. Bu nedenle “esas” adıyla da anılır. Bir haber: “Gökler ve yer Kul huvallahu ehad suresi üzerine kurulmuştur.” Zatında vücudu vacib, mutlak kemali cami (toplu), her türlü ihtiyaçtan, ortak ve benzerden uzak bir varlık olmasaydı, hiçbir şey var olamazdı. Histe ve akılda birbirleriyle birleştikleri görülüp duran bütün semalar ve arzları ile alem, bütünüyle O’nun birliğine delil olan, hep O’nun varlığını ve birliğini bildiren işaretler olarak yaratılmış olmak manasına, bu surenin içeriği üzerine kuruludur. Bu nedenle bu sureye tevhid suresi,

 

tecrit (kalpten ve akıldan dünyaya ait şeyleri çıkarıp yalnız Allah’a gönül bağlama) suresi, tefrid (Dünya işlerini bırakıp yalnız Allah ile meşgul olma) suresi, Necat (kurtuluş, selamet) suresi, Velayet (velinin hal ve sıfatları) suresi (yani velilik suresi), Marifet (Bilme, ilim, ilhama dayanan vasıtasız bilgi) suresi de denilmiştir. Çünkü bu surenin içeriğini tam kavramakla Allah tanınmış olur. Cemal suresi de denilmiştir çünkü Allah’ın yüce cemalinin vasıfları vardır.

 

Yine bir hadise dayanarak, kabir sıkıntılarına mani olduğu için “Mania Suresi”, şirkten uzak tuttuğu için “Beral suresi”, halis tevhidi hatırlattığı ve telkin ettiği için “Müzekkire (Temizleyen, arı, saf hale getiren şey) Suresi” denir. Bir hadiste “Her şeyin bir nuru vardır Kur’an’ın nuru da Kulhuvellahu’dur” dendiği için “Nur Suresi”, insanda bu surenin belirttiği şekilde tevhid olmayınca iman tam olmayacağı için, “iman suresi” de denmiştir.                                                       

 

                              Kabir sıkıntısına mani olması, var zannettiğimiz maddi dünyadan ayrıldığımızda hala varlığımıza, maddeye, yani ikiliğe bağımlı kalmaktan kurtulmanın yolunu gösterdiği içindir. Şirkten uzak tutması da, ikiliğin değil tekliğin olduğunu idrak ettirdiği içindir. Namazında bu sureyi okuyan bir adam için Hz. Peygamber, Doğrusu bu Rabbini tanıyan arif bir kişidir” demiştir. Başka bir haber de şöyledir: Peygamber bir sahabenin göğsüne elini koyup “Söyle” dedi. Sahabe ne diyeceğini bilemedi. Sonra İhlasın ayetlerini okuyup sahabeye tekrarlattı ve “İşte böyle teavvüz et (Allah’a sığın), teavvüz edenlerin hiç biri, bunlar gibisiyle teavüz etmemiştir.” dedi. 

 

                                 Bu surenin nüzul sebebi için farklı görüşler vardır:

 

1-) Müşrikler peygambere Allah’ın nesebinden (soyundan) sordular ve cevaben Allah bu sureyi indirdi.

2-) Yahudilerden bir topluluk geldi, “Bu halkı Allah yarattı peki Allah’ı kim yarattı?” diye sordular ve onlara cevaben bu sure nazil oldu. Bilindiği gibi ayetlerin gelme nedenleri vardır. Çoğunlukla, Peygambere bir şey sorulduğunda ya da bir olay olduğunda, ayet o anda Peygamber tarafından okunmaya başlanır. Başlangıçta şiddetli olan vahy mekanizması, gittikçe, Peygamberimizin bünyesinin alışmasından dolayı, daha rahat olmaya başladı. Ama yine de sahabenin çoğu, o anda Peygambere vahy geldiğini O’nun hal ve davranışlarından anlıyordu. Peygamber bu ayetleri daha önceden yazmış ya da tasarlamış olsa,  karşısına çıkacak soru veya olayı önceden biliyordu anlamı çıkar. Ki bu da saçma olur. Bir soru ya da olay sonucu ayetin gelmesi, soru ya da olayın, peygamberimizin özünde olgunlaşmış ve birikmiş olan kelamın açığa çıkması için son damla etkisi yapmasındandır.

 

                                Şimdi İhlas süresinin nazil olmasını anlatan bu 2. haberin Elmalı tarafından yapılan açıklamasına devam edelim: ...“Onlar Allah’ı hakkıyla taktir edemediler. Oysa kıyamet günü yeryüzü bütünüyle O’nun avucundadır, gökler de sağ elinde dürülmüş. Allah onların koştuğu ortaklardan münezzehtir ve çok yücedir.” (Züner 39/67) Bu ayette, müşriklerin, İhlas suresinin inmesine vesile olan sorularından sonra “Bize rabbinin özelliklerini anlat, O’nun yaradılışı nasıl, pazuları nasıl, kolu nasıl” diye sormaları üzerine geldi. Peygamber önceki sorudan daha fazla öfkelendi ve yine Cebrail gelerek O’nu yine

 

“kanatlarını üzerinde tut ya Muhammed! Onların sorularına Allah’tan cevap geldi, Allah buyuruyor ki..” diyerek teskin etti ve bu cevabı getirdi.

 

                                Bu yukardaki ayette, ‘kıyamet günü madde yanılgısının, ikiliğin ortadan kalktığı ve her şeyin Allah’ın avucunda olduğunun anlaşıldığı, perdelerin kalktığı gündür’ deniyor. Avuç ve sağ el tabirleri de, bu gerçeği anlatan bir deyim olarak ve müşriklerin Allah’a atfettikleri kol organının yansıması olarak, onların anlayacağı dilden açıklamadır.

 

3-) Hıristiyanlar, O ne şeyden, hangi cevherdendir?” demişlerdir. Peygamber : “Rabbim bir şeyden değil, O, şeylerin yaratıcısıdır.” dedi ve “Kulhuvellahuahad” nazil oldu. Onlar, “O birse sen de birsin” dediler. Hz. Muhammed, “O’nun gibisi yoktur” buyurdu. Onlar, bize başka sıfatlarını da söyle dediler. Hz. Muhammed, “Allahhussamed” dedi. Ve surenin geri kısmı nazil oldu. Burada, Hırıstiyanlıkta ağır basan teşbih görüşünün, Hıristiyanların “O birse sen de birsin” sözlerine yansıdığı görülüyor.

 

                                Allah hakkında soy, yaratılmışlık ve benzeri sorular sormak,ve de uluhiyetin doğum ve üreme yoluyla meydana geldiğine inanmak, genellikle müşriklerin özelliği olup Allah hakkında acz, ihtiyaç, ortaklık gibi eksikliklerin düşünülmesi anlamına gelir. Bu sure, Allah’a oğul, baba, eş ve ortaklık veya herhangi bir ihtiyaç isnad eden cüz’i, külli, açık veya gizli her türlü şirki reddeder. Allah’ı hak sıfatlarıyla tenzih ederek O’na layık özelliklerle tanıtıp

tarif eder. Tenzih, kusur ve noksanlıklardan uzak tutma, Allah’ın her türlü eksik ve noksandan, insana ait sıfatlardan uzak olduğuna inanıp, bunu söylemedir. Bilinmelidir ki çoğu ayetlerin nüzülüne sebep olan soruların ya da olayların özel oluşu, cevabın genel ve kapsamlı oluşuna engel değildir. Böyle ayet ve surelerin geliş yeri, zamanı, nüzül nedenleri, teferruat bilgisi olup, ayetlerin yorumunu ve anlatıklarını etkilemez. İhlas suresi de böyle bir suredir.

 

 

( Ya Hu Ve Adem - 32- başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 25.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.